Ölünce İş Bitmiyor, Ya Sonra?
07 Ağustos 2017, Pazartesi 07:54Ölüm denen gerçek her gün biraz daha yaklaşıyor. Her geçen gün, yaşlı olsun, genç olsun, bütün insanların ömür takviminden bir yaprak daha düşürüyor ve herkes kaçınılmaz biçimde hayatının sonuna doğru yol alıyor. Bunu, her gün yaşadığımız sayısız örneği ile görüyoruz. Lâkin, İnsanın varlığı bir bitki gibi yalnız dünya hayatı ile sınırlı değildir.
İçinde yaşadığımız bu muazzam kâinât, tesâdüfen meydana gelmemiştir. Nefsânî arzuların menfaat sahası olarak da yaratılmamıştır. Ancak yüce bir gaye ve maksat için yaratılmış ve bu çerçevede insanoğlu için bir imtihan mekânı kılınmıştır. Dolayısıyla cihanın da insanın da yaratılışı, abes değil; yani sebepsiz, gâyesiz, hikmetsiz ve boşuna değildir.(1)
Kan pıhtısı ile başlayan bedensel yapı, yeraltında çürüyüp toprak olurken, insanın özü ve gerçek kişiliği olan ruh, ahiret dediğimiz öteki dünyada, varlığını ve yeni yaşamını devam ettirecektir. Ancak bir gün gelecek kâinatın da ömrü tükenecek ve her şey yerle bir olacak, düzen bozulacaktır. Bu yeryüzünün ve bütün kâinatın “ömrünün” sonu olacaktır. Kâinatın bu müthiş olayı yaşayacağı güne “kıyamet günü” diyoruz.
Allah Teâlâ, kıyametin ne zaman kopacağını kullarına bildirmemiş, lâkin sadece bazı alâmetlerini haber vermiştir. Dolayısıyla asıl mesele kıyâmetin ne zaman kopacağı değil herkesin kendi kıyâmeti olan ölüme ve ölüm ötesi olan ahiret hesabına hazırladığıdır.
Ancak insanın ölümü, kâinat düzeninin bozulması ile kıyametin kopması her şeyin sonu olmayıp aksine, kıyametin ardından bozulan düzen yeniden kurulacak, ölen herkes tekrar diriltilecek, ikinci ve sonsuz bir hayat başlayacaktır. Yüce Allah’ın kudreti ile gerçekleşecek olan bu ikinci hayata, ahiret hayatı diyoruz.
Yüce kitâbımız Kur’an-ı Kerimde Cenâb-ı Hakk, “İnkâr edenler, öldükten sonra tekrar dirilmeyeceklerini ileri sürerler. De ki: “Hayır! (Zannettiğiniz gibi değil.) Rabbime and olsun ki, siz, mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu ise Allah’a göre kolaydır.”(2) buyurmaktadır. Çünkü bu dünya hayatı geçicidir. İnsanlar imtihan için yaratılmıştır. Herkesin davranışlarının adaletli bir şekilde karşılığını görmesi için, hiçbir yan etkinin bulunmayacağı, adil bir mahkemenin ve adalet ortamının gerçekleşmesi mutlaktır.
Yüce dinimiz İslâm’ın hedefi, insanların dünya ve ahiret saadetini temin etmektir. Dolayısıyla kâmil insan, Allah’tan hakkıyla korkar. Kimseye kötülük etmez. Herkese iyilik eder. Adalete, ilâhi hukuka riayet eder. Nefsi için sevdiği şeyleri başkası için de sever. Nefsi için kötü gördüğü şeyleri başkası için de kötü görür. Allah’a tevekkül ve itimat eder.
Kâmil mü’minlerin günahlardan sakınma hususundaki hassâsiyeti, sevap kazanma gayretinden de kendini gösterir. Zira onlar, kıyâmet günü insanın en küçük bir hayra bile muhtaç olacağı şuuruyla gayretlerini sürekli artırmaya çalışırlar. Müslüman’ın hayatta ki yaşaması, çalışması, tahsili, üretmesi, kazanması, harcaması, velhâsıl amacı Müslüman olarak ruhunu teslim etmek hedefi olmalı ve hayatını ona göre tanzim etmelidir.
Ahiret, iyi ya da kötü, dünyada yapılan her davranışın hesabının verileceği ve neticede hak edilen sonuca göre, bir hayata sahip olunacağı bir yerdir. Aksi takdirde, yeryüzündeki haksızlıklar ve zulümler, yapanın yanı kâr kalır.
Nitekim Hz. Ömer (r.a.) bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekiniz. Amelleriniz tartılmadan önce, kendi amellerinizi tartınız. Hesaba çekilmek üzere, kıyamet günündeki en büyük arz, huzura alınma için gerekli güzel hazırlıklarınızı yapınız. O gün huzura alınırsınız, öyle ki size ait hiçbir sır gizli kalmayacak, bütün sırlar meydana çıkacak.” durum böyle olacağı için muhasebe iyi yapılmalıdır.
Yanlış hesap iflasa sürükler ve hesap ölmeden önce yapılmalı. Zira tövbe etmeye bile fırsat bulamayabiliriz. Zaten öldükten sonra telafi etmeye fırsat da olmayacak. Ahiret inancı, insanı boşluktan ve ümitsizlikten kurtarır, ilâhî adaletin gerçekleşecek olması, azmi ve gayretini arttırır. Dolayısıyla yaşam, sadece dünya hayatından ibaret olmadığı gibi, bu hayatın son bulduğu ölüm de, bir yok oluş değildir; yeni ve ebedi bir hayatın başlangıcıdır.
İnsan, Müslüman olarak ruhunu teslim etmiş ise dünyada ki kulluk imtihanını başarmış ve inşâAllah cenneti hak etmiş olur. Mevlâm kendine hakiki mânâda kul olmayı ve razı olduğu kullarından eylesin. Akıbetimizi hayr eylesin. Gönülden Muhabbetlerimle.
Dipnotlar:
1-Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2007. S.257.s.32.
2-Teğabün Suresi, 7.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.