OSMANLI AKINCILARI ve AKINLARI
09 Şubat 2017, Perşembe 07:32Dünyaya veda ettik atıldık doludizgin
En son koşumuzdur bu asırlarca bilinsin
Lâkin kalacak doğduğumuz toprağa bizden
Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden
Gerçekten bugün onların nal seslerinden kalan hatıraları yad ediyoruz, övünüyoruz, iftihar ediyoruz. Kendisi bir şey yapamayan insanların babaları veya dedeleri ile övündüğü gibi.
Osmanlıyı başka milletlerden ayıran ve Osmanlı yapan cihat ruhudur. Cenâb-ı Allah’ın; “Allah yolunda hakkıyla cihad edin”(1) âyetini hakkıyla hayata geçiren Osmanlılardır.
Ölümden korkmayan, rahat yatakta ölmeyi zül telâkki eden, evlatlarına “analarınız gibi döşekte ölmeyin” tavsiyesinde bulunan, şehit olabilmeyi şereflerin en büyüğü sayıp, ömür boyu bu temenni ile yaşayan, dünyada en son ve en ulvi gayeleri, hedefleri, idealleri; mal, mülk, servet, saman, mevki, makam, kadın, kız… değil son nefeste şahâdet şerbetini içebilmek olan, ömrünü cihat ve gaza meydanlarında geçiren, yılmayan, bıkmayan, usanmayan, bütün bu gayretleri dünyalıklar için değil, İ’layı Kelimetullah, yani Allah’ın yüce ismini dünyanın her tarafına duyurup ulaştırabilmek için yapan bir millet.
Çünkü onların lider ve rehber tanıdığı peygamberleri şöyle buyurmuştur: “Kahramanlığını göstermek için savaşırken ölen kişi şehit şehid değildir. Toprak ve ganimet kazanmak maksadıyla savaşırken ölen kişi şehid şehit değildir. Asıl şehit Allah’ın kelimesi (İ’lay-ı kelimetullah) yüce olsun diye savaşırken ölen kişidir.”(2)
İşte bu milletin fedâilerine, dalkılıçlarına, serdengeçtilerine, özel timlerine, komando birliklerine, ölümün üstüne uçarak gidenlerine, kanatlı süvarilerine, delilerine, akmaya başlayacaklarında birçokları ile bir daha buluşamayacaklarını bildikleri için; “Kızıl elmada buluşalım” yani Berlin’e varalım, Roma’ya girelim, Endülüs’e ulaşalım, Cennette buluşalım gibi(3) sözlerle veda eden ve bugünün mağrur Avrupalısının korkulu rüyası haline gelen birliklerine Akıncılar derlerdi.
Yılmaz Öztuna Büyük Türkiye Târihinde der ki; “Kızıl Elma meselesini târihçi olduğum halde net olarak bende bilmiyorum”(4) ama Türk’ün târihinde bu fulu bir hedeftir. Eski masallardaki Kaf Dağı veya efsanelerdeki Anka Kuşu gibi hakikatinin ne olduğu bilinmiyor ama masal ve efsanelerde devamlı var olan ve duygularda yaşayan, masallarda şekillenen, zihinleri cezbeden bir hedef, mânevî bir odak noktası, manyetik bir alan…
Ölümden Korkmayanlar“Ya Allah, bismillah” deyip çıktıkları zaman her şeyi unutan, dünyayla alakayı kesen, delirmiş gibi ölüme koşan, Haçlı diyârına akıp giden, yeri göğü yakıp giden, küffarın ödünü patlatan, papazları korkudan çatlatan, ölümle alay eden, ecelle birdir bir oynayan kişiler, akıncılar!..
Müstakil akınlarda bulundukları gibi, bazen de, savaşa giden Osmanlı ordusundan birkaç gün önde giderler, yol açarlar, tuzakları bozarlar, pusuları önlerler, yolları temizler, köprüleri onarırlar, düşmanın dikkatini başka tarafa çekerler, korku salarlar, panik yaratırlar, stratejik hedefleri imha ederler, bir yerde birkaç saatten fazla kalmazlar, silâhlarını namaz kılarken, gusül yaparken bile bırakmazlar, onunla yatar, onunla kalkarlardı.
Çok kültürlü, atik, çevik, zeki, cevval, birkaç yabancı dili en ince detaylarına kadar ana dilleri gibi konuşurlar, düşman içlerine girerler, bugünün küffar ajanlarına taş çıkartırlar, en iyi casusluğu (mortolosluğu) yaparlar, gerekli istihbâratı toplarlardı.
10 kişilik guruba onbaşı, 100 kişilik guruba subaşı, 1000 kişilik guruba binbaşı, daha fazlasına tümgeneral rütbesindeki akıncı beyi kumanda eder, esir düşmemek için âzami gayret gösterirler, düşen arkadaşlarını kurtarmak için de canlarını fedâdan aslâ çekinmezlerdi.
Atın dilinden öyle anlar, onunla öyle arkadaşlık kurar, onlara kendilerini öyle sevdirirlerdi ki; hiç durmadan gidecekleri, gece gündüz mesafe alacakları için, giderken sırasıyla binmek, dönerken de ganimet veya esir yükleyip getirmek için 5-6 atla yola çıkarlar, bunlar birbirine bağlı olmasa, geminden çekilmese bile sahiplerini tâkip ederler, şâyet sâhibi yaralanırsa onu elbiselerinden ısırarak taşırlar veya başından ayrılıp terk etmezlerdi.
Atalarından miras bir maharetle at üstünde giderken geriye dönüp düşmana ok atmayı çok iyi becerirlerdi. Haçlı Seferlerinde Türklerden bu durumu görünceye kadar ok, Avrupa’da sâdece piyade birliklerinde kullanılır, at üzerinde özellikle geriye dönüp ok atmasını bilmezlerdi.(5)
Dipnotlar:
1-Hacc Sûresi 78.
2-Buhârî, Cihad 15.
3-Altan Araslı, “Avrupada Türk İzleri”, Kültür Bak.Yay. Ankara, 2001, c. 1, s. 169.
4-Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 9, s. 426.
5-Cüneyt Kanat-Devrim Burçak, “Sorularla Haçlı Seferleri”, Yeditepe Yay. İst. 2013, s. 241.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.