OSMANLI CASUS TEŞKİLÂTLARI (1)
03 Nisan 2017, Pazartesi 07:47Her ülke kendi güvenliği veya ulusal çıkarları için mahrem olan bilgileri dışarıya sızdırmamak, bu hususlarda başka devletlerin bilgilerine sahip olmak için yaptığı faaliyete casusluk (istihbârat), bu hususta kullanılan personele de casus yeni tabirle ajan denir.
Casuslukla ilgili ilk yazılı bilgilere M.Ö. 4. Asırda Çin kaynaklarında rastlanır. Sistematik olarak ilk casusluk örgütünün kuruluşu ise 16. Yüzyılda İngiltere’de olmuştur.
İslâmiyet’in zuhuru esnasında da Arap kabileleri arasında bu faaliyetlerin revaçta olduğu, Peygamber Efendimizin Abdullah b. Hardar’ı Havazin kabilesine casus gönderdiği rivâyet edilmekte,(1) kendi içlerine gelen ve yakalanan casusları da affettiğine dair yine kayıtlar
İstihbarat; Güçlü Devletlerin Vazgeçilmez Özelliği:Târihte ve günümüzde güçlü istihbârat birimleri büyük devletlerin kuruluşlarıdır. FBI, CIA, MI5, KGB, GRU, Mossad gibi dünyada isminden söz ettiren kuruluşlara baktığımızda, güçlü devletlerin birimleri olduğunu görürüz.(2) Osmanlıda büyük devlet hattâ 300 sene dünyada süper güç olduğu için çok güçlü bir casus teşkilâtı varmış.
Osmanlı Casus (Martolos) Teşkilâtı:1734’te Hollanda’da basılan bir kitaptan anlaşıldığına göre tam 38 yıl Fransa sarayında Osmanlı casusu olarak görev yapan ve Titus Moldavientus, Osmanlıdaki ismi Sicilyalı Mehmed Efendi’den bahseder. Bir İtalyan araştırmacı yazışmalarını bulmuş, bunlardan birinde şöyle diyor: “1568 yılı 17 Şubatında Efendim ile Nemçe (Avusturya) Kralı Maksimillien arasında imzalanan anlaşma, Viyana sarayında kralın yatak odasındaki komedinin içinde altın dövme muhâfazasında saklı durmaktadır…”(3)
Osmanlıda “Strateji ve Askerî Güç” isimli kitap yazan Gabor Agoston’da Osmanlının casus teşkilâtının devrindeki diğer devletlerin birimlerine nazaran çok güçlü ve donanımlı olduğunu yazar.(4) Sultan Deli İbrahim diye bazı ecdâd düşmanlarının küçümsediği ve hakkında birçok iftiralar uydurduğu dönemde bile Osmanlı casus teşkilâtı, Vatikan’daki Papa’nın günde kaç defa def’i hacete çıktığını tâkip edebilecek kadar sağlam kulaklara (casuslara) sahip olduğuna dair belgeler ortaya çıkmakta ve Batı’yı hayrete düşürmektedir.(5)
Mortolos dedikleri casuslar Avrupa saraylarının en gizli sırlarını daha kendileri duymadan Osmanlı sarayına aktarmışlardır. Her meslek gurubundan kişileri, özellikle papazlar kullanılmış ve Martin Luter bile Osmanlıya Mortolosluk yapmıştır.(6) Fransa Kralı 14. Lüi'nin doğan oğlunu İstanbul’daki Fransız elçisinden önce, Sadrâzam Kara Mustafa Paşa duymuştur.(7)
Parayı ve menfaatini çok seven Batılılardan birçok yerin idâreci ve beyleri Osmanlı lehine ve kendi dinlerinden olan vatan ve milletinin aleyhine casusluk yapmışlardır.(8) Yunanistan Başbakanlığına kadar yükselen Venizelos, Osmanlı devletinin son zamanlarında Osmanlı lehine casusluk yapan birisidir, fakat sonradan başımıza püsküllü belâ olmuştur.(9)
İyi dil bilmeleri hasebiyle Osmanlıdaki devşirmelerden ve akıncılardan da mortolosluk yapanlar olmuş ve Osmanlı bugün Amerika’nın yaptığı gibi Avrupa’nın her şeyini tâkip etmiştir.(10)
Alexandre Dumas’nın “Demir Maske” diye çok meşhur bir eseri vardır. Defalarca filme de alınmıştır. Fransa Kralı 14. Lui’nin kendisine tıpatıp benzeyen bir ikiz kardeşi vardır. Bu kardeş yüzüne demir bir maske takılıp bir adada zindana atılır ve yıllarca orada kalır. Daha sonra taht mücâdelesi başlar. Daha detaylı bilgi isteyenler filmi seyredebilirler. Bu bir efsane veya aslı olmayan bir senaryo değil, yaşanmış bir gerçektir.
Bizim burada söylemek istediğimiz şu: 13. Lui’nin evladının olmadığı, sonradan bu iki kardeşin olduğu, ama bu ikizlerin 13. Lui’nin çocukları değil, başbakan Mazarin ile Kralın karısı Anne Dautriche’nin gizli ilişkisinden olduklarıdır.(11) Bu gerçekleri Avrupalılar bile yakın târihe kadar bilmedikleri halde, o dönem Osmanlı sultanlarının ve Sadrâzamların en ince detaya kadar casusları vasıtasıyla öğrenip bildikleri yeni yeni yapılan araştırmalardan anlaşılmaktadır. Meselâ 14. Lui’nin bir çocuğunun doğduğunu İstanbul’daki Fransa elçisi duymadan, sadaret kaymakamı Kara Mustafa Paşa duymuş ve elçiye durumu aktarmıştır.(12)
Dipnotlar:
1- İhsan Süreyya Sırma, “Târih Şuuruna Doğru”, Seha Neşriyat, İst. (târihsiz) s. 48.
2- Aydoğan Vatandaş ve Mustafa Aydın, “Kod Adı Kılıç Balığı” Karakutu Yay. İst. 2002, s. 198.
3- İlhan Bardakçı, “Tuğraların Ağıtı”, Türk Edebiyatı Vakfı Yay. İst. 2004, s. 21.
4- Gabor Agoston, “Osmanlıda Strateji ve Askeri Güç”, Timaş Yay. İst. 2012, s. 65.
5- Ahmed Sarbay, Deliler ve Casuslar, Tar. Med. Der. Ekim Kasım 2002 sayı 33, s. 56.
6- İsmet Bozdağ, Osmanlı: İmparatorluk mu, Cihan Devleti mi?, Târih ve Medeniyet >Dergisi Ocak 1997, sayı 34, s. 32.
7- Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 9, s. 7.
8- Mustafa Armağan, “Geri Gel Ey Osmanlı”, Ufuk Kitap, Ekim 2007, İst. s.109.
9- Sâmiha Ayverdi, “Bir Dünyadan Bir Dünyaya”, Kubbealtı Yay. İst. 2005, s. 148.
10- Sandor Takats, a. g. e. s. 276.
11- İlhan Bardakçı, “Târihten Bugüne”, Türk Edebiyatı Vakfı Yay. İst. 2004, s. 44.
12- Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 9, s. 7.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.