Osmanlı Niçin Borçlandı? Nasıl İflâs Etti?(2)
23 Mart 2017, Perşembe 06:45Hâin uyuşturucu tâcirlerinin bir metodu vardır: Kurbanlarına önce bedava verirler, hattâ yalvarırlar, baskı yaparlar, “bir kereden bir şey olmaz” derler. Kurbanlar alışıp müptela olduktan sonra, ellerinde avuçlarında ne varsa alıp onları hem maddî hem de mânevî yönden kahrederler. Aynı metodu dedelerimiz üzerinde tatbik etmişler, önce yalvara yakara borç vermişler, müptela yaptıktan sonra çok ağır şartlarla onların kanını emip, târih sahnesinden silinmelerine sebep olmuşlardır. Bu ve benzeri sebeplerle Osmanlı 1853 yılında borçlanmaya başlamış,(1) 130 yıl sonra yani 1984 yılında son borcunu kapatabilmiştir.(2)
2-Son zamanlarda basiretsiz Osmanlıları öyle bir lükse, israfa ve borçlanmaya alıştırmışlar ki, insanın dehşete düşmemesi mümkün değil. Boğazın iki yakasında 57 tane sultan sarayı olduğu halde, Batılılardan çok fahiş faizlerle borç alıp yenilerini yaptırıyorlar ve içinin eşyalarını yeniliyorlar.(3)
Sultan Abdülmecid bu felâkete doğru gidişin önüne geçmek istemiş, çeşitli tedbirler almış, hattâ saray kadınlarının, çarşılara çıkıp alış-veriş yapmasınlar diye arabalarını bile zincirlerle bağlatmış ama yine de mâni olamamıştır.
3-Pâdişah ve bürokrat saraylarındaki kadınların Batı mukallitliği yaparak harcamada hudut tanımamaları, üstelik bunu ellerindekini harcayarak değil, Batıdan borç bularak yapmaları işin en garip tarafıdır.(4) Sultan Abdülaziz döneminde saray halkının sayısı 5,500’e ulaşmış ve bunların harcamaları devlet gelirlerinin beşte birine tekabül eder olmuştur.(5)
4-Boğaz kenarından yüzlercesi varken, Batılıdan veya içimizdeki azınlık bankerlerinden çok fahiş şartlarla borç alıp yeni yeni saraylar ve yalılar yaptırılması.
Avrupa bize çok insafsız şartlarla borç vermiş, tabi bizimkiler de almış. 271.800.000 dolara 169.700.000 dolar faiz ödemişiz.(6) Faizi bir yana bulunan paranın % 15’ini borç bulunması için aracılık yapan bankerler almışlardır.(7) Osmanlıya borç bulan, borç veren, aracılık edip onları batıran sarraf ve bankerlere yaptıkları bu büyük hizmetlerinden dolayı Fransız hükümeti Fransa’nın en büyük devlet nişanını vermiştir.(8)
Bu hususta aracılık eden içimizdeki azınlıklar, hattâ kendi paşa ve bürokratlarımız da büyük miktarlarda rüşvetler almışlar ve bulunan paranın dörtte biri ancak ne maksatla bulundu ise oraya sarf edilebilmiştir. Şu çok enteresan bir târihî kayıttır: 1872 de Borç bulmak üzere Avrupa’ya giden Safvet Hilmi Bey, Pâdişaha mektup göndererek “Beni bu görevden al, borcu bizden alın sana şu kadar komisyon vereyim diye aşırı teklifler yapıyorlar daha fazla dayanamayacağım” demiştir.(9)
Bu hususta en basiretli tutumu Sultan ll. Abdülhamid sergilemiş, borçlanmaya savaş açmış, onları nerdeyse sıfırlama noktasına getirmiş, Osmanlıyı savaşa sokmamak için büyük gayretler göstermiş, başarılı olmuş, menfaati bozulanlar aleyhine geçmişler ve olmadık iftiralar uydurup onu tahttan indirip, milleti yine arka arkaya Yemen, Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya Savaşlarına sokup iflâs ettirmişlerdir.
Birçok Türk filminin değişmez senaryosu insafsız köy ağası fakirleri önce borçlandırır, arkasından ödeyemedikleri borçlarına mukâbil tarlalarını ellerinden alır. Uyuşturucu tâcirleri de aynı usulü kullanır önce bedava verir alıştırır, sonra kurbanlarının nesi var, nesi yoksa ellerinden alır. Osmanlı son zamanlar bu senaryoları aynen yaşamış, borçlarını ödeyemediği için Batılılar memleketin her tarafında “Düyun-ı Umûmî” adında kendi temsilcilerini yerleştirip memleketin gelir getiren her türlü kurumuna el koymuş, Osmanlıyı devre dışı bırakıp, çok çok onur kırıcı bir uygulama başlatmıştır. Konya’daki Beyşehir gölünün balıklarına bile el koymuşlar.
“Düyun Umûmîye döneminde Osmanlı maliyesinin gelirleri 18 milyon Sterlin, borcumuzun yıllık faizi 11 milyon Sterlin. Yani borcumuzun aslını değil sâdece faizini ödeyebilmek için millî gelirin % 60’ını vermek lâzım”.(10) Garplı bir yazar Sultan 2. Abdülhamid tahta geçtiğinde devlet gelirlerinin % 44’ünü bu kuruluşun yani “Düyun-ı Umûmî”nin topladığını yazar.(11)
Dipnotlar:
1 - İbrahim Refik, “Târih Şuuruna Doğru 3”, Albatros Yay. 4. Bas. İst. 2001, s. 163. 2 - Erhan Afyoncu, “Sorularla Osmanlı-1”, Yeditepe Yay. İst. 2012, s. 156. 3 - John Freely, “Osmanlı Sarayı”, Çev. Ayşegül Çetin, Remzi Kitâbevi, İst. 2000, s. 259. 4 - N.Kösoğlu,Türk Dünyası Târih ve Medeniyeti Üzerine Düşünceler”,Ötük. Yay.Ank.1997,s.572. 5 - Ersal Yavi, a. g. e. s. 235. 6 - Ersal Yavi, a. g. e. s.4 (önsöz). s. 160. 7- Ersal Yavi, a. g. e. s.4, 6, 11, 67. 8- İlhan Bardakçı, “İmparatorluğa Veda”, Hülbe Yay. 1985, s. 281. 9- İlhan Bardakçı, “Târihten Bugüne”, Türk Edebiyatı Vakfı Yay. İst. 2004, s. 76. 10- Mustafa Armağan, “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı-2”, Timaş Yay. İst. 2009. s. 313. 11- Tımothy W. Chılds, “Trablusgarp Savaşı ve Türk İtalyan Diplomatik İlişkileri”, Çev. Deniz Berktay, İş Bankası Yay. İst. 2008, s. 15.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.