OSMANLIDA AHÎLİK VE ESNAF LONCALARI (2)
16 Kasım 2018, Cuma 08:35Hacı Bektaş-ı Veli'nin tavsiyesiyle Ahî Evran-ı Veli Nâsırüddin tarafından kurulan, ilkeleri belirlenen, Anadolu’da yaşayan Müslüman Türkmenleri sanayi, ticâret ve ekonomik yönden örgütleyen bir kuruluştur. İslâmî ve insanî kurallar dâhilindeki bu sosyo-ekonomik oluşuma Ahîlik, yan birimleri olan esnaf teşkilâtlarına (vakıf, dernek, sendika, federasyon ve konfederasyon gibi) Lonca teşkilâtı denmiş. Bunlar otokontrol sistemiyle yani kendi kendilerini denetleme ve mesleklerine halel getirecek davranışlardan kaçınma şekliyle çalışır, devlete ve halka karşı sorumlu durumda olurlardı. Kuralları ve kurumları vardı. Bunların bazıları 19. Yüzyılın sonlarına kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir.
Kırşehir’de, bazıları da Bağdat’ta Araplar arasındaki Fütüvvet teşkilâtından örnek alan bazı târihçiler Ahîliğin; Ahî Evran’ın Bağdat’taki “Fütüvvet” teşkilâtını örnek alarak 1205 târihinde Anadolu’ya gelip Kırşehir-Kayseri bölgesinde bu teşkilâtı kurduğu görüşündedirler.(1)
Her isteyen bu teşkilâta giremez, gayri İslâmî yani İslâm’a uymayan tavır ve davranışları olan kişiler buraya alınmaz, müracaat edecek olanlar mutlaka bir Ahî’nin tezkiyesi ve kefâleti ile müracaat eder, Ahîlik teşkilât mensupları inceler ve ona göre karar verirlerdi. Teşkilâtın kadınlar Kolu da vardır, bunlara da Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) denmiştir.
Anadolu Selçukluları döneminde kurulan Ahîlik Teşkilâtı, Osmanlının kurulmasında da etkin rol oynamış, Osmanlının temelini atan insanların çoğunun Ahî menşeli olduğu Aşıkpazâde Târihi ve benzeri eserlerde zikredilmektedir.(2)
Osmanlıda her isteyen istediğini yapamaz, her isteyen dükkân açamaz, esnaf olamazdı. Yapılacak her iş kuralına uygun yapılır, esnaf loncalarına müracaat edilir, kurallara uyulur, onların ruhsatı ve müsâadesi ile esnaf ve sanatkâr olunabilirdi. Çıraklık, kalfalık, ustalık sıkı kuralları olan ve bu şartlar yerine getirilirse törenlerle kabul edilen, icâzet (diploma) verilen mesleklerdi.
Âhiler; Ashap dönemindeki meslek sâhibi sahâbeleri veya evliyaullah, ehlullah denilen bazı kişileri, Osmanlı meslek erbâbı şeyhi ittihaz eder her sabah namazından çıkıp dükkânına, tezgâhına, bedestene gelen insanlar toplanır ve “her sabah besmeleyle açılır dükkânımız, Hz. Şeyh (falan) pîrimiz, üstâdımız” diye dua ederler, pirleri olan o insanların isimlerini zikrederler ve ondan sonra işe başlarlardı.
Meselâ: Berberler Ashâb-ı Kirâmdan Selman-ı Farisi Hazretlerini, Şekerciler İbni Mes’ud’u, Kahvecilir Şeyh Şazeli’yi, Attarlar Şeyh Feridüddin Attar’ı, Helvacılar Hasan Basri’yi, Saraçlar Veysel Karani’yi… şeyh ve pir kabul ederlerdi.
Ahîlik ve Lonca teşkilâtlarına müracaat edenleri, bir tasavvuf pirine bağlanmadan, yani mânevî terbiyeden geçmeden alınmazlardı. Halka hizmeti, Hak’ka hizmet telâkki eder, Hak’ka da kötü mal ve hizmet sunulamayacağına göre her meslek erbâbı yaptığı her ne ise en güzeli şekli ile yapar, dolayısıyla Hz. Peygamberin; “Allah sizden birinizin bir iş yaptığı zaman onu sağlam ve güzel yapmasını sever”(3) hadisini kendilerine düstûr edinirlerdi.
Bozuk, hileli, kalitesiz iş ve mal aslâ çıkmazdı. Çıkaranlar aralarında yaşatılmaz, mesleğini devam ettirmesi mümkün olmazdı. Böylelerini aralarında aslâ barındırmazlardı. Ahîlik kurallarına aykırı iş yapan, bozuk mal üreten veya ahlâksız davranışları görülen kişi, bugün adına mahalle baskısı dene usulle yani kimse selâm vermez, yanına varmaz, yardımcı olmaz, kendi aralarındaki yardımlaşma sandıklarından faydalandırmaz, eşe-dosta oradan alış-veriş yapmamalarını söylemek gibi protesto usulleri sayesinde dükkânını kapatıp çekip gitmesi sağlanırdı.
Bugün bile halk arasında darb-ı mesel olan “pabucu dama atılma” meselesi bu katı kuralların bir tezahürü idi, şöyle ki: Esnaf kethüdasının (temsilcisinin) bir malı hatalı görmesi veya şikâyet üzerine inceleyip hatalı bulması, pahalı satılması, devletin veya teşkilâtın koyduğu narh’a uymaması gibi sebeplerle o malı üreten dükkânın önüne gelir, sâhibini çağırır, malını gösterir, niye hileli-hatalı mal ürettiğinin hesabını sorar, savunmayı dinler, ikna olmazsa “olmaz kardeşim bu mazeret yeterli değil” der ve etrafta birikenlerin gözü önünde hiddetle malı dama atarsa, artık o esnaf tecrid edilir, yukarıda söylediğim bütün usuller denenir ve işi bırakması sağlanırmış.
Eskiden sanat dallarının başında pabuççuluk (ayakkabıcılık) çok yaygın olduğu için ekseri böyle şeyler bu esnaf arasında olduğundan dolayı “pabucu dama atılma” sözü darb-ı mesel olmuştur. Yani şimdi olduğu gibi incir çekirdeğini doldurmayacak meseleler kadılara ve mahkemelere havale edilip, milyonlarca dosyanın birikmesine ve en basit davaların 15-20 sene sürmesine fırsat verilmezmiş.
Dipnotlar:
1-Mikail Bayram, “Ahî Evran ve Ahî Teşkilâtının Kuruluşu”, Konya 1991, s. 82.
2-Ziya Kazıcı, İslâm Ansiklopedisi Ahîlik maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları, s. 238.
3-Beyhaki Şuabu’l İman 4-334.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.