OSMANLI?DA DEVŞİRMELER, DÖNMELER (8)
06 Temmuz 2017, Perşembe 07:23Sokullu Mehmed Paşa da bir devşirmedir, babası da bir papazdır ama, âlimleri himâye etmiş, câmiler, medreseler, hanlar, hamamlar inşa ettirmiş, başta Mekke olmak üzere birçok vakıflar kurmuştur. Her gece teheccüd namazına kalktığı rivâyet edilir.
Ordu başında seferlere iştirak etmemesine rağmen her namazdan sonra, şehit olması için dua etmiş ve Allah duasını kabul etmiş, her gün sadaka verdiği meczub bir Sırp’ın bıçaklı saldırısı sonucu şehit olmuştur. “14 yıllık sadareti boyunca ordunun başında serdâr olarak hiç sefere iştirak etmedi ve pâdişahları da bu hususta teşci etmedi” gibi sözler onun Türk ve İslâm düşmanı bir devşirme olduğu şeklinde damgalanmasına kâfi olmasa gerek.(1)
Mimar Sinan yine bir devşirme çocuktur ama Osmanlı sanatına ve mimarisine katkıları mâ’lumdur. Makbul İbrahim Paşa, daha sonra maktul İbrahim Paşa olarak anılan meşhur Pargalı İbrahim Paşa yine bir Rum balıkçının oğludur. Esir edilmiş, dul bir kadına verilmiş, orada yetiştirilmiş, Kanûnînin dikkatini çekmiş, yıllarca Osmanlının zirve döneminde Sadrâzamlık yapmış,(2) Kanûnînin eniştesi olmuş, haddi aşınca idam edilmiştir. Hayret edilecek şey şu ki; dul bir kadının yetiştirdiği bir çocuk, koskoca Osmanlı pâdişahı Kanûnî’nin dikkatini çekecek kabiliyet ve kapasitede olabiliyordu.
Bugün başta İstanbul olmak üzere memleketin birçok yerinde adlarına kurulmuş mahalleleri, vakıfları, okulları birçok hayrî eserleri olan Fâtihin Sadrâzamı Mahmud Paşa, İtalya Fâtihi Sırp asıllı Gedik Ahmed Paşa, Ferhat Paşa, Lala Mehmed ve Lala Mustafa Paşalar, Kara Ahmed Paşa, Bayram Paşa, Kemankeş Paşa, Köprülü Mehmed Paşa, 1610’lu yıllarda Anadoluyu kasıp kavuran Celali İsyanlarını bastıran Kuyucu Murad Paşa… bu devşirme ve mühtedi paşalardan bazılarıdır.
HÂİN DEVŞİRMELERFâtih Sultan Mehmed devrine kadar Sadrâzamlar yani Başbakanlar Türk asıllı kişilerden seçilmiş, Fâtih’in Çandarlı Halil Paşa’yı azl ve idam ettirmesinden sonra, Türk kökenli insanlar nâdiren Sadrâzam olmuştur.
İsmail Hami Dânişmend’e göre; o dönemde dünyada “hakim millet” ölçüsü yani en üst düzey idârecilerin hakim milletten olması ölçüsü vardı, Fâtih’ten sonra Osmanlıda bu “hakim ümmet” şekline dönüşmüş ve Kelime-i şahâdet getiren herkes gelip devletin tepesine oturmuş. Türkçe yani Osmanlıca bilmeyen Sadrâzamlarımız bile iş başına gelmiş.
Bazıları bu durumu “Pâdişahlar Türk düşmanı idi” gibi sözlerle tenkit ediyor ama bu doğru değildir. Bunun sebebi; Beylikler döneminde ve Osmanlının tam otorite olmadığı dönemlerde sık sık Osmanlı hânedanına karşı isyanlar, ihtilallar vuku bulmuştur. Karamanoğulları, Germiyanoğulları, Karesioğlulları, Menteşeoğulları, Aydınoğulları gibi Osmanlıyla rekabet ve mücâdele eden birçok beylik vardır.
Bu rekabet deryası içinde bir de Sadrâzamı ve üst düzey beyleri, paşaları ve bürokratları hangi beylikten seçerse güç dengesi o beyliğe geçecek, başına olmadık gaileler açacak, belki de hânedanlık elden gidecek. Târihte yalnız Karamanoğulların isyanlarını incelemek bu kanatın ne kadar doğru ve haklı olduğunu ortaya çıkarır. Onlarca defa isyan etmişler, yenilmişler, yemin edip bir daha yapmamaya söz vermişler ama Osmanlı ne zaman bir sefere çıksa, en kritik dönemde isyan etmişler, hattâ İran ve Avrupalı devletler gibi Osmanlının baş düşmanları ile ittifak etmekten çekinmemişlerdir.
Devşirmelikten yetişen bürokratların ardı yok, arkası yok, akrabası yok, nazlanacağı, kayıracağı, torpil yapacağı veya yanına alıp güç gösterisinde bulunacağı bir yakını yok, sâdece bağlı olduğu pâdişahı var düşüncesiyle, devlet idâresinde onlara öncelik verildiği kanaati hâkimdir. Allahü alem doğru olanı da budur.
Dipnotlar:
1-Ahmed Akgündüz-Said Öztürk,“Bilinmeyen Osmanlı”,Osmanlı Araş.Vakfı Yay.1999 İst.s.171.
2-Nicolae Jorga, a. g. e. s. 101.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.