Osmanlıda Hayvan Sevgisi ve Hayvan Vakıfları (2)
28 Kasım 2017, Salı 07:28Osmanlı halkının ve idârecilerinin hayvan sevgisini en güzel şekilde tebarüz ettiren şu olayda çok çarpıcıdır: Kanûnî Sultan Süleyman sarayın bahçesinde gezerken, dünyanın dört bir yanından getirilen o nadide ağaç ve çiçeklere karıncaların musallat olduğunu, onlara zarar verdiklerini görünce bir kâğıda:
Dırahta zarar verir ise karınca
Zarar varmıdır anı kırınca
Diye yazıp, Şeyhülislâm Ebussuud Efendiye gönderir ve fetva ister. Şeyhülislâm aynı kâğıdın altına:
Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca
Diye fetvasını yazıp pâdişaha geri gönderir. Dedelerimiz böyle oldukları için 600 sene, dünyayı namla, şanla, şerefle idâre imkânını Allah onlara lütfetmiştir.
Kanûnî 1526’da Mohaç Meydan Muhârebesini kazanmış, ordusu ile beraber toprak öpüp, şükür secdesi yapıp, şehitlere dua ettikleri bir sırada gelen haber bütün orduya yasa boğmuştur. Balkanlarda şanı şöhreti herkes tarafından bilinen, yüzlerce akına katılan akıncı Alpereni Gül Baba şehit düşmüştür.
Yüz binden fazla Osmanlı ordusunun iştirak ettiği cenaze namazını Ebussuud Efendi kıldırır. Burada konumuzla ilgili olan durum; bu namaz esnasında ordudaki atlardan, katırlardan, kadanalardan, manda ve öküzlerden hiç ses çıkmaması, sanki yoklarmış gibi büyük bir sessizlikle bu büyük velinin şahadetinin matemine iştirak etmeleridir. Bunu sâdece bizim târihler değil, Zuzef Tökeli gibi Macar târihçilerin de dile getirmeleri çok enteresan bulunmaktadır. Osmanlı hayvanlarla öyle bir ilgi ve iletişim kurmuştur ki, sevinç ve kederlerine iştirak etmişlerdir.(1
Hayvan sevgisi Osman oğullarının genlerine işlenmiş olacak ki; en zor dönemlerinde bile onlarla irtibatı kesmemişlerdir. Hânedan sürgün edildikten sonra Sultan 2. Abdülhamid’in oğlu New York’da bir hayvan rehabilite evi kurmuş ve hayvanları tedavi etmiştir.(2)
Şâir Kandî diye birisi varmış, köpekleri çok sever, onları doyurmaya çalışır, onlarla samimi bir dostluk kurmuş. Ölünce mezarlık yakınındaki köpeklere “Kandî’nin mezarı nerde?” diye soranların önlerine köpekler düşer şâirin mezarının başına götürürlermiş. Hayvanlarla insanlar arasında oluşan dostluğa daha birçok misaller verilebilir. Sevgi hayvanlara bile neler yaptırıyor.(3)
Meşhur romancımız Hüseyin Rahmi Gürpınar her mevsimde mikrop bulaşır diye beyaz Eldiven takar ama evinde onlarca kedi beslermiş ve ölürken son sözleri “Kedilerimi iyi doyurun” olmuştur. Öldüğünde evinden 100 den fazla eldiven çıkmıştır.(4)
Osmanlı döneminde çocuklar, özellikle de gayri Müslim çocukları kuşları tutarlar, câmi önlerine getirirler, cemaat da onları satın alır; “azat buzat, beni cennet kapısında gözet” der salıverirlermiş. Böylece hem zenginlerin hayır yapma melekeleri geliştirilir, hem de çocukların harçlık elde etmeleri sağlanır, toplum içinde bir kaynaşma, bir muhabbet meydana gelirmiş.(5)
Osmanlının son dönemlerinde, İstanbul’da fayton arabaların taksi görevi yaptıkları dönemde, adamlar faytoncunun parasını verdikleri gibi ayrınca “buda atların bahşişi” diye bahşiş verirlermiş. Sâhibinin hakkını verdikleri gibi, hayvanların hakkını da unutmazlarmış.(6)
Az da olsa onların içinde de merhametsiz ve ferâsetsiz insanlarda çıkmıştır. İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) Osman Efendi, bir sabah işine giderken görüyor ki; bir köylü eşeğine yükünü sarmış, kahveye kadar gelmiş, eşek sırtında yükü ile beklerken, sâhibi keyifle kahve içmekte. Aklı çıkar, hemen adamın sırtına eşeğin yükünü naklettirir ve kahve içinceye kadar sırtında yükle adamı bekletir ve hayvanlara bir daha böyle yapmamasını, onlara şefkatli ve merhametli davranmasını, çünkü onlarında neticede can taşıdıklarını sıkı sıkı tembih eder.(7)
Dipnotlar:
1- İlhan Bardakçı, Târih ve Düşünce Dergisi, İhlas Yay. 2001, sayı 2, s. 73.
2- Mustafa Armağan, “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı-2, Timaş Yay. İst. 2009. s. 84.
3- İskender Pala, “Efsane Güzeller”, Kapı Yay. İst. 2004, s. 129.
4- Hikmet Feridun Es, “Tanımadığımız Meşhurlar”, Ötüken Yay. İst. 2009, Yay. Hazırlayan Selçuk Karakılıç, s. 27.
5- Ali Rıza-Mehmed Gâlip, “Geçen Asırda Devlet Adamlarımız-2” Tercüman 1001 Temel Eser, İst. 1977, s. 95.
6- Sâmiha Ayverdi, “Ne İdik Ne Olduk”, Kubbealtı Yay. İst. 2007, s. 156.
7- Balıkhane Nâzırı Ali Rıza Bey, “Bir Zamanlar İstanbul”, Tercüman 1001 Temel Eser, Hazırlayan Niyazi Ahmed Banoğlu, s. 51.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.