OSMANLIDA HURÂFELER, BİD’ATLAR (1)
04 Aralık 2017, Pazartesi 07:10Bid’at ve Hurâfe:
Toplumların tamamında, her zaman ve zeminde batıl inanç, itikat, fikir ve anlayışa rastlamak mümkündür. Eskiden vuku bulan, cereyan eden ve sebepleri bilinmeyen tabiat olaylarından dolayı daha çok olmakla beraber, 21. Yüzyılda yani günümüzde bile, eskiye nazaran azalmakla beraber bunlara rastlanır.
İslâm’ın içindeki bid’at ve hurâfelerin bir kısmı câhiliye döneminden kalma, bir kısmı da yeni İslâm’a giren kavim ve milletlerden intikal etmedir. İslâm’ın özünde mayasında bunlar yoktur, İslâm ilim, irfan ve realite dinidir. İslâm bunlarla büyük mücâdele yapmış, Allah ve Resûlü bunları yasaklamış, Asrı Saâdette asgariye inmiş, ama bilahare yine birçok batıl fikirler ve anlayışlar Müslümanların zihnine, fikrine, örf ve adetlerinin içine sirâyet etmiştir.
Bid’at: İslâm’ın zuhurundan sonra çıkan fikir, icat, örf, anlayış… demektir. İyi olanlarına, İslâm’a ve Müslümanlara zararı olmayanlara, bilakis faydalı olanlar Bid’at-ı Hasene, kötü olanlara, maddî, mânevî insanlara zararlı olanlara da Bid’at-ı Seyyie denmiştir. Meselâ: Müslümanlar ilk zamanlar parmaklarını sayarak tespih çekerlerdi,(1) daha sonra tespih icat olmuş, ilk dönemler mescitlerde yağ yakan kandiller vardı, sonradan lambalar, elektrikli aydınlatmalar zuhur etmiş, hoparlörler icat olmuş, minâreler yapılmış câmilere kürsü ve minberler konmuş… Bunlar bid’at-ı Hasenedir.
Çok değişik isimler altında içkilerin ve uyuşturucuların imal edilmesi, kabirlerin aşırı şekilde müzeyyen ve mutantan yapılması, ölülere alkış tutulması, çelenk gönderilmesi, fala bakılması, ruh çağrılması vb. Bunlarda ilk akla gelen zararlı bid’atlerdir.
Amerika yerlilerinin içtiği tütün oraları işgal eden İspanyollar tarafından Avrupa’ya, oradan da 16. Asırda Osmanlı memleketlerine getirilip içilmeye başlanınca, şâirler bunu bir zararlı bid’at saymışlar ve şöyle yazmışlar:
Bir acayip bid’at gelmiş cihana
Aman ha değmesin ehl-i imana
Duhan diye isim vermişler ona
Tütsü verir çıksın diye imana
Melekler istikrah edip kaçarlar
Şikâyet ederler varıp Rahmana
Enbiyadan hiçbir kimse içmedi
Ticâreti haramdır bezirgâna
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Din namına sonradan ortaya çıkarılan şeylerden sakının. Gerçekten sonradan ortaya çıkarılan her şey bid'attır ve her bid'at de sapıklıktır. Bu durumda sizin yapmanız gereken şey, benim sünnetime ve birer hidâyet ve irşad rehberi olan halîfelerimin sünnetlerine sarılmanızdır."(2)
"Kim benim bir sünnetimi ihya ederek insanların onunla amel etmelerine vesile olursa, o insanların kazanacağı sevaplardan hiçbir şey eksiltmeden onların sevaplarının bir katını almış olacaktır. Kim de bir bid'at icat ederek onunla amel edilmesine sebep olursa, o bid'at ile amel edenlerin yüklenecekleri günahlardan hiçbir şey eksiltmeden onların günahlarının bir katını yüklenmiş olacaktır."(3)
Hurâfe: İnanılmaz, uydurma, aslı esası olmayan, yalan hikâye ve rivâyetler, saçma sapan sözler, efsaneler demektir. Bunlar Yüce dinimizin özünde, aslında bulunmayıp, sonradan maksatlı veya maksatsız sokulan ve dinin aslından gösterilmeye çalışılan batıl inançlardır.
Peygamber Efendimizin oğlu İbrahim süt çağında vefat ediyor. O gün de güneş tutuluyor. “İbrahim’in matemi için güneş tutuldu” diyenleri Efendimiz i’kaz ediyor ve “Ay ve güneş kimsenin doğumu veya ölümü için tutulmazlar, böyle hurâfelerden uzak durun” diye emrediyor.(4)
Mekkeli müşriklerle yapılacak bir savaşta kendisini desteklemeleri için Peygamber Efendimiz Müslümanlardan Rıdvan Ağacı diye adlandırılan bir ağaç altında biat almıştır, yani sözlü anlaşma yapmıştır. Hz. Ömer döneminde bu ağaç fazlaca ziyaret edilmeye başlanınca Halîfe buradan bir hurâfe yayılacak endişesiyle o ağacı kestirip atmıştır.(5) Yine Hz. Ömer hacıların öptüğü Hacer-i Esved’e hitaben: “Biliyorum ki, sen bir taşsın. Senin ne zararın ne de faydan var. Ama Resülullah seni öptü diye ben de öpüyorum” demiştir. Yani bazı şeylerin ilahlaştırılmasına, kutsallaştırılmasına aslâ müsâmaha etmemiştir.
Bid’at ve hurâfeler hususunda bu kadar hassas olan İslâm Dininin bile içine o kadar enteresan hurâfeler girmiş, hadislere sirâyet etmiş, tefsîrlerde yer bulmuş ki, hayret etmemek mümkün değil.
Dipnotlar:
1- Tahirül Mevlevî, “Mesnevi Şerhi”, Selâm Yay. Konya 1966, c. 10, s. 666.
2- Ebû Dâvud, Sünnet, 5.
3- Müslim ilim 6; Tirmizî İlim 16; İbn Mâce, Mukaddime, 15.
4- Tahirül Mevlevî, “Mesnevi Şerhi”, Selâm Yay. Konya 1966, c. 1, s. 123.
5- İbni Sad Tabakat, c. 2, s. 100.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.