OSMANLIDA HURÂFELER, BİD’ATLAR (2)
05 Aralık 2017, Salı 07:43Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Din namına sonradan ortaya çıkarılan şeylerden sakının. Gerçekten sonradan ortaya çıkarılan her şey bid'attır ve her bid'at de sapıklıktır. Bu durumda sizin yapmanız gereken şey, benim sünnetime ve birer hidâyet ve irşad rehberi olan halîfelerimin sünnetlerine sarılmanızdır."(1)
"Kim benim bir sünnetimi ihya ederek insanların onunla amel etmelerine vesile olursa, o insanların kazanacağı sevaplardan hiçbir şey eksiltmeden onların sevaplarının bir katını almış olacaktır. Kim de bir bid'at icat ederek onunla amel edilmesine sebep olursa, o bid'at ile amel edenlerin yüklenecekleri günahlardan hiçbir şey eksiltmeden onların günahlarının bir katını yüklenmiş olacaktır."(2)
Hurâfe: İnanılmaz, uydurma, aslı esası olmayan, yalan hikâye ve rivâyetler, saçma sapan sözler, efsaneler demektir. Bunlar Yüce dinimizin özünde, aslında bulunmayıp, sonradan maksatlı veya maksatsız sokulan ve dinin aslından gösterilmeye çalışılan batıl inançlardır.
Peygamber Efendimizin oğlu İbrahim süt çağında vefat ediyor. O gün de güneş tutuluyor. “İbrahim’in matemi için güneş tutuldu” diyenleri Efendimiz i’kaz ediyor ve “Ay ve güneş kimsenin doğumu veya ölümü için tutulmazlar, böyle hurâfelerden uzak durun” diye emrediyor.(3)
Mekkeli müşriklerle yapılacak bir savaşta kendisini desteklemeleri için Peygamber Efendimiz Müslümanlardan Rıdvan Ağacı diye adlandırılan bir ağaç altında biat almıştır, yani sözlü anlaşma yapmıştır. Hz. Ömer döneminde bu ağaç fazlaca ziyaret edilmeye başlanınca Halîfe buradan bir hurâfe yayılacak endişesiyle o ağacı kestirip atmıştır.(4)
Yine Hz. Ömer hacıların öptüğü Hacer-i Esved’e hitaben: “Biliyorum ki, sen bir taşsın. Senin ne zararın ne de faydan var. Ama Resülullah seni öptü diye ben de öpüyorum” demiştir. Yani bazı şeylerin ilahlaştırılmasına, kutsallaştırılmasına aslâ müsâmaha etmemiştir.
Bid’at ve hurâfeler hususunda bu kadar hassas olan İslâm Dininin bile içine o kadar enteresan hurâfeler girmiş, hadislere sirâyet etmiş, tefsîrlerde yer bulmuş ki, hayret etmemek mümkün değil.
Asr-ı Saâdette bid’at ve hurâfeler asgariye indirilmiş ise de; kısa bir müddet sonra fethedilen birçok yerdeki insanlar Müslüman olmaya başlayınca bunların kendi inanç ve itikatlarından, örf ve adetlerinden İslâm’la bağdaşmayan hurâfeler intikal etmiş, Müslümanlar arasında şüyu bulmuştur. İslâm âlimleri ne yaptılarsa buna mâni olamamışlardır.
İsmail Hâmi Dânişmend rahmetli, Şeyhülislâm Abdürrahim Efendiden iktibas ettiği iki fetvaya dayanarak “Tekkelerden, türbelerden, orada yatan büyük zatların ruhlarından istimdat etmenin, yani yardım istemenin, arzu ettiği, istediği bir hususun o zatlar tarafından gerçekleştirilmesini beklemenin, bu maksatla oralarda kurbanlar kesmenin, mumlar yakmanın, paralar bırakmanın, çaputlar bağlamanın” çok büyük bir iman zafiyeti olduğunu dile getirir, böyle yapanların fetvalara binaen dinden çıkabileceklerini, imanlarını yenilemeleri gerektiğini söyler ve bu adetlerin bize İslâmiyet’ten önceki Şamanist Türk adetlerinden intikal ettiğini beyan eder.(5)
Yine Kur’anda geçen Yecüc ve Mecüc kelimelerini izah eden bazı Arap müfessirleri o kadar ileri gitmişler ve hurafî bilgiler kitaplarına almışlar ki, aklın ve mantığın kabul etmesi mümkün değil. Zikri geçen bu kavimden insanların bazıları bir karış boyunda, bazıları da Lübnan civârında yetişen Sedir ağaçları gibi 120 arşın boyundadır.
Bazıları da en ve boyları 120 arşın olan kare biçimindedir. Bunlardan bazıları kulaklarını döşek yapıp yatabilmekte yani bu kadar büyük kulaklara sahiptirler. Güya Hz. Âdem bir gün ihtilam olmuş, spermleri toprağa düşmüş ve bu adamlar ana rahminden değil, topraktan hâsıl olmuş.(6) Tabi bu ve benzeri fikirlerin İslâm’la uzaktan yakından ilgi ve alakası yoktur, tamamen hurafî ve İsrailî bilgilerdir. Bunlara aslâ i’tibâr edilmez.
Dipnotlar:
1- Ebû Dâvud, Sünnet, 5.
2- Müslim ilim 6; Tirmizî İlim 16; İbn Mâce, Mukaddime, 15.
3- Tahirül Mevlevî, “Mesnevi Şerhi”, Selâm Yay. Konya 1966, c. 1, s. 123.
4- İbni Sad Tabakat, c. 2, s. 100.
5- İsmail Hâmi Dânişmend,“Târihi Hakikatler”,Tercüman Gazetesi Yay.1979, c. 1, s. 276.
6- İsmail Hâmi Dânişmend,“Târihi Hakikatler”,Tercüman Gazetesi Yay.1979, c. 1, s. 582.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.