OSMANLIDA HURÂFELER, BİD’ATLAR (6)
09 Aralık 2017, Cumartesi 09:31Osmanlının son dönemlerinde yani cehaletin kol gezdiği dönemlerde, hattâ bizim çocukluk yıllarımızda bile o kadar mânâsız ve mantıksız işler yapılırdı ki; şimdi düşündükçe hayret etmemek mümkün değil.
İnsanlar yapacakları her işe, her harekete, her fiile bir kılıf bulur, hurâfelere dayandırır, falan gün yola çıkılmaz, iki bayram arasında nikâh kıyılmaz, falan gün temizlik yapılmaz, yeni doğan çocuğa melekler onu sular diye su verilmez, tırnakları hırsız olur diye kesilmez, evlerde ve kişilerin üzerinde katiyen resim bulundurulmaz, resimli kitaplar okunmaz, bulunursa imha edilir, demir kaşıkla yemek yenmez.(1)
Kara kedilerin geçmesinden, baykuşların ötmesinden, köpeklerin havlamasından (ürmesinden) mânâlar çıkarılır, olmadık senaryolar uydurulur, akşamları cin ve şeytan çarpmalarından başka sohbet yapılmaz, çocuklar hastalanmasın, nazar değmesin diye kaplumbağa yavrusu kabuğu, Hind karıncası boynuzu, yedi delikli mavi boncuk, altın veya gümüşten Maşallah, üzerlik tohumu, çörekotu, yedi dükkân süprüntüsü, çitlembik dalı, hurma çekirdeği takılır, ümmüsıbyan duası okunur, aydaş ocaklarına götürülür(2)ve şöyle dua edilirdi:
“Üzerlik, yüz binerlik, yüz bin ihlas, sen yetiş ya Hızır İlyas, Altmış yetmiş, dağlara taşlara çıkmış gitmiş, Nazara nazara, nazar edenlerin gözü bozara, Hayırlar feth ola, şerler def ola, nazar edenler çatım çatım çatlaya” Tabi bunlar bir çırpıda aklıma gelenler, yapılanların yüzde biri bile değil.(3)
Eskiden hastalara kurşun dökerlerdi. Bir demir kepçenin içine kurşun konur, mangal üzerinde eritilir ve hastanın başı üzerinde içi su dolu bir tasın içine cass diye dökülür, bu döküşler esnasında “Benim elim değil, Fatma anamızın eli” denir ve o mübâreklerden istimdat edilir. Bu işlem hastanın başı, göbeği ve ayakları üzerinde ve dördüncü seansta oda kapısında tekrarlanır. Tastaki suyun bir kısmı hastaya içirilir, bir kısma ile hastanın ağrıyan yerleri ovulur, bir kısmı da dört yol ağzında içine ekmek doğranıp köpeklere yedirilir.(4)
Salı günü eski Türkler arasında uğursuz gün sayılır, o günde yola çıkılmaz, önemli bir iş yapılmaz, mühim kararlar alınmaz, sanki insanlar inzivaya çekilir, böyle bir gelenek vardır. Bu hurâfenin özüne inildiğinde; İstanbul bir Salı günü fethedildiği için Rumlar arasında uğursuz gün sayılmış bunun bize de geçmiş olduğu görülür.(5)
Âdemoğlu zayıf yaratılmıştır, yıllardır özellikle cumhuriyet döneminde bu kadar mücâdele yapıldığı halde bir türlü kökü kazınamamıştır. Eskiden şimdiki gibi saklı gizlide değil, İstanbul’da cincilerin, üfürükçülerin, muskacıların, hüddamcıların hususi semtleri dükkânları varmış.(6)
Hoca olmadığı halde hoca denen, büyücü geçinen, sihir yaptığını söyleyen, gaipten güya haber veren, dinle alakası olmayan şeyleri din adına yapan, satan şarlatanların yaptıkları da hurâfe ve kandırmaca’dan başka bir şey değildir. Birkaç misal daha:
Cumhuriyetin ilk yıllarında Hacıbayram Câmiinin tepesine yuva yapan leyleklerin dışkıları, geçimsiz kocalara yedirilse sulh ve sükun hâkim olurmuş diye hurâfe çıkarmışlar, etraftan bazı esnaf yıllarca o leylek pisliklerini çok büyük paralara satmış, karaborsaya düşmüş ve birçok kişi bu şifalı haplardan) !) zengin olmuştur!..(7)
Hurâfeler, Suriye’nin Halep şehrine girenler, ayakkabılarını çıkarıp Halep kalesine gösterirlerse Şark çıbanına yakalanmayacaklarına inanılırmış,(8)Dişi ağrıyan bir kişi mezarlığa gider, bir mezar taşını ısırır ve ardına bakmadan geri gelirse, diş ağrısı kesilirmiş. Bir evden ölü çıkarsa, o evdeki su kapları boşaltılmazsa, Azrail tüm sulara elini değdiği için biri daha ölebilir, ölü yıkandıktan sonra kazan ters çevrilmezse bir kişi daha Azrail’in hışmına uğrarmış. Bazı türbelerin toprağından çıkan solucanları yiyen kadınların kısırlığı geçermiş. Evde kalmış kızlar türbeye gidip "kilit açma" tâlimleri yaparsa, hemen kısmeti çıkarmış ve daha nice hurâfeler!..
İlmî yönden de maalesef insanlarımız “dünyayı öküzün boynuzu üzerinde durduğuna” inanacak kadar cehalet ve karanlıklar içinde kalmışlar. Ta Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar devam eden bu anlayıştan dolayı merhum Ferid Kam’a birisi bu durum sormuş ta, o şu veciz cevabı vermiş:
Ne teaccüp ediyorsun buna dünya derler
Duyulan herzelere onda nihâyet yoktur
Yerin altında öküz var mı dedi bir meczub
Onu bilmem dedim üstünde fakat pek çoktur
Dipnotlar:
1- Bu hurâfelerin bazıları da ekonomik sebeplerden dolayı uydurulmuş. Meselâ bu demir kaşık meselesi: O dönemde tahta kaşık yapıp satan ve bu yoldan rızkını kazanan on binlerce esnaf vardır. Fabrikasyon demir kaşıklar yapılmaya başlanınca bunlar ekmeklerinden olmuşlar ve bu hurâfe uydurulmuştur. Mustafa Armağan, “Gerçek Târihin Peşinde”, Timaş Yay. 2011, İst. s.163.
2- Konya Kültürüne Hizmet Edenler, M. Ali Uz, Konya Büyükşehir Bel. Yay. 2003, s.- Konya da hurâfeler aydaşlık sarılık için yapılanlar 178.
3- Geniş bilgi için bkz: Ahmed Kemal Üçok, “Görüp İşittiklerim”, Okuyan Adam yay. Ank. 2002, s. 335; İskender Pala, “Şâirlerin Dilinden”, Kayı Yay. 2004, İst. s. c. 261.
4- A. Ragıp Akyavaş, “Asitane-ll”, TDV Yay. Ankara 2000, c. 2, s. 111.
5- İsmail Hâmi Dânişmend,“Târihi Hakikatler”,Tercüman Gazetesi Yay.1979, c. 2, s. 287.
6- A. Ragıp Akyavaş, “Asitane-ll”, TDV Yay. Ankara 2000, c. 2, s. 109.
7- A. Ragıp Akyavaş, “Çalar Saat-2” TDV Yay. Ank. 2010. s. 334.
8- Münevver Ayaşlı, “Geniş Ufuklara ve Yabancı İklimlere Doğru”, Timaş Yay. İst. 2003, s. 12.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.