OSMANLIDA HUZUR, ASAYİŞ VE EMNİYET (1)
01 Ocak 2018, Pazartesi 09:44İslâm Selâm, Selâmet ve Emniyet Demektir:
İslâm; selâm, selâmet aynı kökten kelimelerdir. Zarar gelmeyen, kötülüğü dokunmayan, hiçbir canlıyı huzursuz etmeyen mânâsına gelir.
Peygamber Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurur: “Gerçek mümin o kişidir ki; insanlar malları ve canları hususunda ona karşı emniyet içindedirler.”(1)
Dolayısıyla gerçek mümin bütün canlılar için huzur ve emniyet kaynağıdır. Peygamberimizin ve arkadaşlarının yaşadığı zaman dilimine “Asr-ı Saâdet” denir. Saâdet asrı, saâdet zamanı, insanların kardeşçe yaşadıkları, kimseye zarar vermedikleri, huzur ve asayiş içinde yaşadıkları dönem mânâsınadır.
Selâm müminlerin parolasıdır. Selâm veren bir mümin verdiği kişiye; “sakın benden korkma ve çekinme, çünkü ben Müslüman’ım benden kimseye zarar gelmez” demektedir. Yine Efendimiz bu hususta bir hadislerinde şöyle buyurur:
“Eğer huzur içinde kardeşçe bir cemiyet hayatı sürdürmek isterseniz, birbirinizle selâmlaşın. Hayat iksiri olan Selâmı bildiğinize de bilmediğinize de yayın.”(2)
Dedelerimiz dönemlerinde İslâm’ı en iyi şekilde yaşamaya çalışan insanlardır. Bu sebeple o dönemin en huzurlu, en mutlu, en emniyetli cemiyeti onların sosyal hayatıdır. İman ve inancımızın en yozlaştığı dönem olan bugün bile, Ramazan ayında suçların 0 nispetinde azaldığını yetkililer söylemektedirler.(3) ABD’nin Los Angeles şehrinde polis ne yaptıysa huzur ve sükûnu sağlayamaz duruma gelince, halkın isteği üzerine Müslüman polisler ve muhâfızlar görevlendirmeye başlamışlar.(4)
Biraz sonra genellikle daha inandırıcı olsun diye Batılı kaynaklardan vereceğimiz misallerden de anlaşılacağı üzere, Osmanlı diyârı; hırsızı, soysuzu, katili, cânisi, alkoliği, uyuşturucu müptelası, ırz düşmanı, teröristi asgari seviye olan bir cemiyettir.
Kerim devlettir, döneminin süper devletidir. Öyle kanunlar çıkarmışlar ve uymuşlar ki, bugün bile dünyayı kendine hayran bırakmaktadır. Değirmencilere tavuk beslemek kanunen yasak. Niye? Un öğütmeye gelen vatandaşların mallarından yiyebilir diye. Ama sabah namazına ötüşüyle kaldırması için bir tane horoz besleyebilir.(5) Bu incelik başka hangi millette görülmüştür?
Osmanlı, Emniyet ve Asayişin Kaynağı
1596 da, bir milyona yaklaşan nüfusu ile dünyanın en kalabalık şehri İstanbul’dur. Bu anlayış ve zihniyetle en huzurlu, en emniyetli kenti de yine orasıdır.(6) Belki inanmayanlar çıkacak ama, Kanûnînin saltanat sürdüğü 46 yıl boyunca bu mega şehirde bir tane cinâyet olayının vuku bulduğu ve kayıtlara geçen adli vaka sayısının 325 dolayında olduğu târihî rivâyetlerdendir.(7)
Ama o dönemde büyük şehirler, yolgeçen hanı gibi herkesin istediği zaman gelip sorgusuz, sualsiz yerleşeceği, ikamet edeceği yerler değilmiş. Birisi bu büyük şehirlere göçecek olsa, oturacağı mahalleden kefil istenir, o adamdan doğacak olumsuzluklardan o kefilde mes’ûl olurmuş.(8)
Bir mahallede bir suç işlendiğinde suçlu belli değil veya bulunmazsa, o mahalle sakinleri para cezasına çarptırılırmış. Asayişe herkes ortak edilirmiş.(9) Bundan dolayı bir mahallede suçlu türemesi, suçlulara yardım ve yataklık yapılması, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” felsefesi mümkün değilmiş.
Bu ve benzeri uygulamalar, bir de imanlı, inançlı bir nesil yetiştirmeleri sayesinde yakın târihe kadar dünyanın suç oranı en düşük beldesi Osmanlı diyârıdır. Salnâme-i Osmanî’ye göre, 1896 târihinde yani 20. Asrın eşiğinde, Osmanlının en zayıf olduğu, en fakir olduğu bir dönemde bile koskoca İzmir Sancağında yani İzmir ve oraya bağlı ilçe, kasaba gibi bütün birimlerde rütbeli rütbesiz hepsi dahil 86 polis, Aydın Sancağında 9 polis, Denizli Sancağında 7 polis varmış.(10) Şimdi özellikle büyük şehirlerimizin nerdeyse nüfusunun onda biri polistir.
Osmanlı Asayiş ve Emniyeti Hakkında Ne Dediler?
La Baronne Durand De Fontmagne, 1856 yılında İstanbul’da Fransa elçisi olan M. Thouvenel’in yiğenidir. İki sene İstanbul’da elçilikte görevli olarak kalmış ve hatıralarını yazmıştır. Bulunduğu zaman dilimi Osmanlının son dönemleri olmasına rağmen asayiş ve emniyetle ilgili şöyle diyor:
“Türkiye’deki hırsızlık ve eşkıyalık, Avrupa’dakine nazaran çok daha küçük çapta oluyor. Aslında etrafta görülen fakirlik böyle bir havayı hazırlamaya oldukça müsâit. İstanbul’da polis o kadar az ki. Buna rağmen bu şehirde Paris’te olduğundan daha çok emniyette sayılırız.”(11)
Dipnotlar:
1- Tirmizî, iman, 12, ; İbni Mâce, Fiten, 2.
2- Müsned, c. 5, s. 451.
3- Z. Gazetesi, 12. 04. 1994.
4- Z. Gazetesi, 19. 12. 1992.
5- Dursun Gürlek, “Sohbet Tadında”, Kubbealtı Yay. İst. 2012, s. 131.
6- Ahmed Davutoğlu, “Küresel Bunalım”, Küre Yay. 18. Bas. İst. 2010, s. 111.
7- İbrahim Refik, “Ulu Çınarın Gölgesinde”, Albatros Yay. İst. 2004, s. 77.
8- Ahmed Refik, “Onuncu Asr-ı Hicrî’de İstanbul Hayatı” a. g. e. s. 214.
9- İbrahim Refik, “Sohbet Tadında Târih”, Albatros Yay. İst. 2005, s. 97.
10- A. Ragıp Akyavaş, “Çalar Saat-1” TDV Yay. Ank. 2010. s. 25, 204.
11- La Baronne Durand De Fontmagne, a. g. e. s. 259.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.