OSMANLIDA HUZUR, ASAYİŞ VE EMNİYET (3)
03 Ocak 2018, Çarşamba 07:161836 târihinde yani Sultan 2. Mahmud döneminde İstanbul’a gelip inceleme yapan A. Brayer, müşahedelerini şöyle dile getirir: “Böylesine düzgün asayişin, hele İstanbul gibi büyük olduğu nispette kozmopolit bir şehirde nasıl sağlandığını, bir Avrupalı için inceleme konusu olmalıdır. Güneş battıktan sonra şehre hâkim olan sessizlik, Avrupa şehirlerine hiç benzemez. Sebeplerini anlamakta gecikmedim. Gece sokaklarda az insan vardı. Hele kadın, gece sokağa hiç çıkmıyordu. Silâh taşımak yasaktı. Görev başında bulunmayan asker için bile yasaktı. Türkler içki içmiyor, kumar oynamıyorlardı. Gece erken yatıyor, çok erken kalkıyorlardı.
Şehirdeki Hıristiyanlar ise, kanunların ağır hükümlerinden korkuyorlardı. Üstelik İstanbul Hıristiyanları, derin Osmanlı terbiyesi almışlardı. Türkler gibi hareket ediyorlar, örf ve adetlerinde çok az bir değişiklik vardı. Avrupa’daki Hıristiyanlar gibi sorumsuz hareket etmiyorlardı. Gerçi İstanbul’da kalabalık bir zabıta teşkilâtı vardır. Fakat sâdece boy göstermeleri yeter. Yapacak bir işleri yok gibidir. Düellosu ve intihar, büyük Avrupa şehirlerindeki tarzda dehşet verici cinâyetler hiç bilinmez. Bir birine ters bakan insanlar bile görmedim. Osmanlı terbiyesinde bu, hattâ birinin yüzüne fazlaca bakmak saygısızlıktır.
İstanbul’da yılda ortalama 6 hırsızlık hadisesi olduğunu öğrendim. Zaten durum hemen kendini belli ediyordu. En zengin dükkânların sahiplerinin bile öğle namazına kepenk indirip kapı kapatmadan gitmeleri güven duygusunu göstermeye kâfi idi.”(1)
Osmanlı döneminde mahkemelere intikal eden dava sayısı çok nâdirdir. Köylerde büyüklerden, hatırı sayılır kişilerden bir muhtar ve azalar vardır. Gençlerin problemleriyle ilgilenen ve kendi aralarından seçtikleri “yigitbaşı” denen bir delikanlı vardır. Köy, kasaba, belde gibi meskûn mahallerde ortaya çıkan olumsuzluk ve anlaşmazlıkların
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.