OSMANLIDA HUZUR, ASAYİŞ VE EMNİYET (4)
04 Ocak 2018, Perşembe 07:38Türkiyeli Yahûdi ilim adamlarından Avram Galanti, J. Nehaman'ın "Selanik İsraillileri'nin Târihi" isimli kitabından iktibasla şu müthiş tespitleri nakletmektedir: "Avrupa'da Hıristiyan’ın Yahûdi'ye karşı yaptığı muâmele, tıpkı bir kartalın avına yaptığı muâmeleye benzerken, Türkiye'de yaşayan Yahûdi cemaatleri bağlarının ve asma çadırlarının gölgesi altında, Sultanların mübârek topraklarında şen, bolluk, güven ve rahatlık içinde inkişaf ederler"(1)
Yunus’tan sonra ilahileri en çok bestelenen ve sevilen Niyazi Mısrî; şimdi Yunun hudutları içinde kalan Limni adasında metfundur. Bursa Mısrî şeyhi Şemseddin Efendi, şeyhlerinin naşını Türkiye’ye nakletmek üzere gittiğinde ada idârecileri ve halkı karşı çıkmış, “siz bu zata bizim kadar hürmet etmezsiniz, Dinimiz, ırkımız ve mezhebimiz ayrı olduğu halde bizim hazrete derin bir bağlılığımız ve saygımız vardır. Türbesinin kandillerini her akşam bakire rahibelerimiz yakmaktadır. Cuma günleri hazretin sancağını mendireğe çekiyoruz, ava çıkan kaptanlarımız ve denizcilerimiz kendisinden niyazda bulunurlar, selâmet ve emniyet dilerler, o bizim feyiz ve bereket kaynağımız, aslâ vermeyiz” demişler.(2)
Büyük Balkan Târihçisi Kostantin Jireçek der ki; “Osmanlı Balkanlarda barış yerleştirdi, yollar köprüler yaptı, Balkanlar birleşti, refaha kavuştu ve oradaki halk bu devlete bağlandı.”(3) Belçika’nın ünlü KNACK dergisi bir ara; “Balkanlardan Osmanlı gitti, huzur bitti”(4) diye manşet atmıştır.
Gerçekten Balkanlar en huzurlu günlerini Osmanlı döneminde yaşamıştır. En milliyetçisinden en fanatiğine kadar Balkan milletleri bugün bu gerçeği itiraf etmektedirler.(5) Osmanlıdan sonra Balkan milletleri Komünizm zulmü altında bir asra yakın inim inim inledi. Rusya çekildikten sonra güya bağımsızlıklarına kavuştular.
Kendi kendilerini idâre ettikleri bu dönemde 1997 yılında Belgrat’da yapılan ve 52 gün süren mitinglerde; "Türk Yönetimine Özlem", "Nerdesin Ey Türk", "Osmanlı Yönetimi Altındaki Günler", "Osmanlı idâresi örnek alınmalı" ve “bize Osmanlı dönemindeki kadar hak ve hürriyet verin yeter, daha fazlasını istemeyiz” diye pankartlar taşıdılar.(6)
Son Zamanlar:
Her şeyin tefessüh edip bozulduğu son zamanlarda bu hususta yara almış, huzur, asayiş ve emniyet kalmamış, huzur ve asayişi sağlaması gereken Yeniçerilerin kendisi mafya ve mütegallibe olmuş, haraç almadıkları hiçbir kurum ve kuruluş kalmamış, sokakların başına resmen “cebinde şu kadar para olmayan kişiler sakın ola gün battıktan sonra sokağa çıkmasın” diye yani soyacağımız kişinin cebinde para olsun diye kâğıtlar asmaya başlamışlar ve tabii ki neticede belâlarını da bulmuşlar.(7)
Devlet olmak önemli, güvenli devlet olmak çok daha önemlidir. Bazı milletler bunu idrak edememişler yalnız birinci hususa yani devlet olmaya önem vermişler ama huzur ve güven bulamamışlardır. Ortaçağda güvenli devlet olduğu için gelip ecdâdımıza sığınan Yahûdiler, 20. Asırda kendi kurdukları devlette, kendi terörist uygulamaları yüzünden, güven bulamamışlar, huzur yüzü görememişler, Osmanlı dönemindeki huzuru mumla aramaktalar ve ellerinden gelse birçoğu İsrail’i terk edip yine başka milletlerin içinde yaşamayı istemektedirler. Nitekim birçoğu da İsrail’den kaçmaktadır.
Gelecekten emin olmak, huzurlu uyku uyumak, haksızlığa uğradığında şikâyet mercileri bulmak, hakkının savunulup alınacağından emin olmak, malının mülkünün devletin garantisi altında olduğuna inanmak, bu hususlarda dayanıp güvenebileceği bir devlete sahip olmak… Bunlar çok önemli hususlardır. Osmanlı yalnız kendi milletine değil, idâresi altında yaşayan Müslim-gayri Müslim bütün insanlara bu hakkı vermiş, bu güveni telkin etmiştir. Onun için dünya devleti olmuş, gönüllerde taht kurmuş, bugün bile özlenen, sevilen, istenen, beklenen insanlar olmuşlar.
General Miranda 1786 da şunları yazar: “Bir Türk kendisine en ufak bir iyilik ettin mi, hattâ yaptığı bir hizmetin karşılığını ödedin mi, duygulanıyor ve şükran besliyor... Ya namuskârlıkları? İstanbul’da dükkânlar kıymetli mallarla dopdolu olduğu halde, tek bir soygunculuk vakası duyulmamıştır. Evlerin bile doğru dürüst kilitleri yoktur. Bekçilerin silâh olarak ellerinde yalnız birer sopa vardır. Aç ve açıkta kalmak mümkün değildir. Bir yoksul, nereye müracaat etse, rahatça yiyecek ve yatacak yer bulabilir.”(8)
Dipnotlar:
1- Avram Garanti, “Türklerle Yahûdiler”, İst. 1947 s. 36.
2- Dursun Gürlek, “Ayaklı Kütüphâneler”, Kubbealtı Yay. İst. 2011, s. 345.
3- Halil İnalcık, “Söyleşiler ve Konuşmalar” Profil Yay. c. 1, İst. 2013, s. 448 (Osmanlı bir yeri fethettiği zaman o yer silâh zoruyla değil de teslim olmuş ise;Pâdişahın ağzından yeminli ahitname verilir, malına, canına, dinine, ırzına dokunulmaz sadece vergisini verir ve emniyet içinde yaşardı).
4- Türkiye Gazetesi, 13. 01. 1996.
5- Süleyman Kocabaş, “Târihte Âdil Türk İdaresi”, Vatan Yay. İst. 1994, s. 86; İbrahim Refik, “Târih Şuuruna Doğru-2”, Albatros Yay. İst. 2001, s. 59.
6- 12. 01. 1997 Târihli Gündüz Gazetesi.
7- A. Ragıp Akyavaş, “Asitane-ll”, TDV Yay. Ankara 2000, c. 2, s. 24.
8- Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 11, s. 285.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.