Osmanlıda İlme Verilen Değer (1)
28 Şubat 2018, Çarşamba 07:18İnsanlığın yeni farkına vardığı okumanın, öğrenmenin faziletini 1400 sene önce inananlara emreden ve ilk âyetini “Oku”(1) diye gönderen İslâm’ın yüceliği hemen ortaya çıkmaktadır.
Kur’anda kitap kelimesi 262,(2) düşünme, araştırma 200, ilim ve ilme teşvik etme de 670 yerde zikredilmektedir.(3) Yani İslâm tefekkür, tezekkür ve araştırma dinidir. "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"(4), "Câhillerden olma"(5), "Câhillerden yüz çevir"(6) gibi Âyet-i Celileler de bunun en güzel şahitleridir.
Resül-i Ekrem câhil bir topluluğa gönderildiği için, İslâm’dan öncesine "Câhiliyye Devri" denir ki, hakikaten kaynaklarda dinî, siyasî ve ticarî bir merkez olmasına rağmen, koskoca Mekke de bile 17 kişinin okuma yazma bildiği kaydedilir.(7)
Allah'ın Resûlü böyle bir toplumdan, çeyrek asra varmadan ilim ve irfan nuruna gark olmuş, güzide bir topluluk çıkardı ve bu insanlar; Ortaçağda dünyaya medeniyeti öğreten insanlar oldular.
"İlim müminin yitik malıdır. Nerde bulursa alsın"(8) “İlim öğrenmek, kadın erkek her Müslüman’a farzdır”,(9) "İlim Çin de bile olsa bulun alın"(10), "Dünyayı isteyen ilme sarılsın. Ahireti isteyen ilme sarılsın. Her ikisini isteyen yine ilme sarılsın"(11) “Rütbelerin en üstünü ilim rütbesidir” ve benzeri birçok hadislerle okumayı, kitabı, ilmi tavsiye etmiştir.
Bundan dolayı Osmanlı ilmi ve ilim adamını baş tâcı etmiş ve ondan üstün bir rütbe, şan, şeref kabul etmemiştir. Bu hususta kuruluş ve yükseliş dönemlerinde Avrupa ile aralarında kıyas kabul etmeyecek bir üstünlük vardır. Ama 1600’lü yıllardan sonra Osmanlı gerilemiş, Avrupa ilerlemiştir, yani eski teraziler gibi, kefenin Osmanlı tarafı aşağı inmiş, Avrupa tarafı yukarı çıkmıştır.
Nasrettin hoca genelde eşeğe ters binmiş olarak resmedilir. Bunu bazıları muziplik olsun diye yapıldığını zanneder. Halbûki bazı kaynaklarda sebebi şöyle açıklanır: Nasrettin hoca medrese de ders veren çok sevilen sohbetine doyum olmayan bir âlimdir.
Ders bitip evine giderken bile talebeleri ondan faydalanmak istedikleri için eşeğe ters biner, talebeler de arkadan tâkip eder ve hanesine kadar da ders vermeye, onlarla şakalaşmaya devam edermiş.(12)
Bunu garipsememek gerek. Serahsî diye bir âlim vardır, medrese de yüzlerce talebesi vardır. Ama devrin siyasîlerine ters düşer, hapse atılır, talebeler yörenin hükümdarına; “hocamız hapse atıldı biz ilim ve irfandan mahrum kaldık, ilme mâni olmak haramdır, hocamızı sal” diye müracaat ederler ama Sultan “cezalı birisini salamam, ama ilme de mâni olmayalım, hapishânenin duvarından dışarıya bir pencere açalım, talebeler o pencerenin altında toplansın, hoca da içerden ders takrir etsin” demiş ve 32 ciltlik “Mebsud” isimli meşhur eser bu şekilde yazılmıştır.
Fâtih'in yolda giderken bile atının üzerinde ilim erbâbı ile ilmi münakaşalar yapıp hocaları ile sohbet edermiş.(13) Yaptığı toplantılarda âlimler oturur, amirler ayakta dururlarmış. Yapılan ilmî münakaşa ve münazaraları saatlerce hattâ bazen günlerce usanmadan dinlermiş.(14)
Rivâyete göre Fâtih İstanbul’u alır almaz Sahnı Seman medreseleri diye ma’ruf 8 tane medrese yaptırmış, kapıların önüne çukur kazdırıp ızgara döşetmiş sebebini soranlara da “burada biriken tozları benim kabir toprağım yapın” emrini vermiş.(15)
Bu medreselerde ders vermek üzere Akkoyunlu devletinde görevli ve o gün için en popüler astronomi âlimi Ali Kuşçu’yu “buraya gel, medreselerimde ders ver, gelirken her konak yeri için bin altın vereyim”(16) demiş, yine meşhur âlim Molla Câmi’yi de böyle vaatlerle İstanbul’a davet etmiştir.(17)
Fâtih’in; dinî ve millî eserlerin yanında, Yunan klâsiklerini bile okuyup tetkik ettiği yeni yeni araştırmalar neticesi ortaya çıkmaktadır.(18) Meşhur Târihçi Gibb; “hiçbir zaman ilme Fâtih dönemindeki kadar değer verilmemiştir.” Demektedir.(19)
Dipnotlar:
1- Alak Sûresi, 1.
2- İbrahim Refik, “Köklerden Göklere”, Albatros Yay. 3. Bas. 2001, s. 112.
3- A.Saim Kılavuz,“Peygamberlik ve Vahiy Müessesesi”,Kutlu Doğum Haft.DİB Yay.1990,s.31.
4- Zümer Sûresi, 9.
5- En'âm Sûresi, 35.
6- A'raf Sûresi, 199.
7- İbrahim Cânân, “İlk Adım”, Zafer Dergisi, yıl 1988, Sayı, 142, s. 10.
8- Tirmizî, İlim 19, (2688).
9- Câmiü’s Sağîr, hadis no: 1110; Feyzü’l Kâdir, c. 1, s. 542.
10- Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ c. 1, s. 138; Deylemi, Müsnedü’l-Firdevs c. 1, s. 78.
11- Tergîb ve Terhîb Tercümesi, Hikmet Yay. c. 1, s. 99.
12- Tekin Kılıç, “Osmanlıdan Torunlarına Hayat Düstûrları”, Gelenek Yay. İst. 2011, s. 200.
13- Faik Reşad, “Eslaf”, Tercüman 1001 temel Eser, s. 64.
14- Sâmiha Ayverdi,“Ebedî ve Mânevî Dünyası İçinde Fâtih”,Kubbealtı Yay. İst. 2008, s. 76.
15- R. Kemal Subaşı, “Pâdişah Öyküleri”, Meriç Yayınları, İst. 2006, s. 55.
16- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-2”, KTB Yay. İst. 2013, s. 275.
17- Sâmiha Ayverdi, “Ebedî ve Mânevî Dünyası İçinde FATİH”, Kubbealtı Yay. İst. 2008, s. 83.
18- Mustafa Armağan, “Osmanlı İnsanlığın Son Adası”, DA yayınları, İst. 2002, s. 317.
19- Sâmiha Ayverdi, “Ebedî ve Mânevî Dünyası İçinde FATİH”, Kubbealtı Yay. İst. 2008, s. 73.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.