Osmanlıda İlme Verilen Değer (2)
01 Mart 2018, Perşembe 07:16Bu hususta kuruluş ve yükseliş dönemlerinde Avrupa ile aralarında kıyas kabul etmeyecek bir üstünlük vardır. Ama 1600’lü yıllardan sonra Osmanlı gerilemiş, Avrupa ilerlemiştir, yani eski teraziler gibi, kefenin Osmanlı tarafı aşağı inmiş, Avrupa tarafı yukarı çıkmıştır.
Nasrettin hoca genelde eşeğe ters binmiş olarak resmedilir. Bunu bazıları muziplik olsun diye yapıldığını zanneder. Halbûki bazı kaynaklarda sebebi şöyle açıklanır: Nasrettin hoca medrese de ders veren çok sevilen sohbetine doyum olmayan bir âlimdir.
Ders bitip evine giderken bile talebeleri ondan faydalanmak istedikleri için eşeğe ters biner, talebeler de arkadan tâkip eder ve hanesine kadar da ders vermeye, onlarla şakalaşmaya devam edermiş.(1)
Bunu garipsememek gerek. Serahsî diye bir âlim vardır, medrese de yüzlerce talebesi vardır. Ama devrin siyasîlerine ters düşer, hapse atılır, talebeler yörenin hükümdarına; “hocamız hapse atıldı biz ilim ve irfandan mahrum kaldık, ilme mâni olmak haramdır, hocamızı sal” diye müracaat ederler ama Sultan “cezalı birisini salamam, ama ilme de mâni olmayalım, hapishânenin duvarından dışarıya bir pencere açalım, talebeler o pencerenin altında toplansın, hoca da içerden ders takrir etsin” demiş ve 32 ciltlik “Mebsud” isimli meşhur eser bu şekilde yazılmıştır.
Fâtih'in yolda giderken bile atının üzerinde ilim erbâbı ile ilmi münakaşalar yapıp hocaları ile sohbet edermiş.(2) Yaptığı toplantılarda âlimler oturur, amirler ayakta dururlarmış. Yapılan ilmî münakaşa ve münazaraları saatlerce hattâ bazen günlerce usanmadan dinlermiş.(3)
Rivâyete göre Fâtih İstanbul’u alır almaz Sahnı Seman medreseleri diye ma’ruf 8 tane medrese yaptırmış, kapıların önüne çukur kazdırıp ızgara döşetmiş sebebini soranlara da “burada biriken tozları benim kabir toprağım yapın” emrini vermiş.(4)
Bu medreselerde ders vermek üzere Akkoyunlu devletinde görevli ve o gün için en popüler astronomi âlimi Ali Kuşçu’yu “buraya gel, medreselerimde ders ver, gelirken her konak yeri için bin altın vereyim”(5) demiş, yine meşhur âlim Molla Câmi’yi de böyle vaatlerle İstanbul’a davet etmiştir.(6)
Fâtih’in; dinî ve millî eserlerin yanında, Yunan klâsiklerini bile okuyup tetkik ettiği yeni yeni araştırmalar neticesi ortaya çıkmaktadır.(7) Meşhur Târihçi Gibb; “hiçbir zaman ilme Fâtih dönemindeki kadar değer verilmemiştir.” Demektedir.(8)
Yavuz’un günde üç saat uyuyup, 8 saat kitap okuduğu târihlere geçmiş ve: “Mumlar tükenir, güneş doğar o hâlâ okurdu, gözüne uyku girmezdi” diye yazılmıştır.(9) Savaşa giderken bile yanından ilim erbâbını ve kitapları eksik etmemiş, develere sandıklar dolusu kitaplar yükletip götürmüş, okumuş, okutmuş, böylece dünyada ilk seyyar kütüphâneyi ihdas etmiştir.(10)
Osmanlıda en güzel hediye kitap kabul edilirmiş.(11) İlim erbâbının yağmurda yaşta kolaylıkla kitap taşıyabilmesi için cübbelerinin yenleri çok geniş yani kitap sığabilecek şekilde dikilmiştir. İlim vasıtası diye kâgıdı kutsal kabul etmişler ve yerlerde gördükleri an, hemen toplayıp bir kenara kaldırmışlardır. Hâlbuki ö dönemlerde (tekrar tekrar söylüyoruz) Avrupalılar kitap yazanları kitapları ile birlikte diri diri yakmakta idiler.(12)
Kanûnî de babası gibi okumayı çok seven birisidir, Filibevî mahlaslı Alaeddin Ali Çelebinin “Hümâyunnâme” isimli eserini takdim ettiği günün gecesinde yani bir gecede okumuş, bitirmiş ve ertesi gün yazarı ödüllendirmiştir.(13) Osmanlıda en güzel düğün hediyesi kitap olurmuş.
Düğün ve sünnet düğünleri bile ilmi münazara ve münakaşaların yapıldığı meclisler haline gelirmiş. Târihçiler Kanûnî ve diğer pâdişahların şehzâdelerinin düğünlerinde yapılan bu tatlı ilim sohbetlerinden bahsederler.(14)
Ali Emiri Efendi “Divan-ı Lügat’t-Türk’ün orijinal nüshasını 33 Reşad altını vererek alır. Bu kitaptan haberdar olan Macar İlimler Akademisi 10 bin altın verip satın almak ister ama tabii ki kitap aşığı olan Ali Emiri Efendi vermez.(15)
Dipnotlar:
1- Tekin Kılıç, “Osmanlıdan Torunlarına Hayat Düstûrları”, Gelenek Yay. İst. 2011, s. 200.
2- Faik Reşad, “Eslaf”, Tercüman 1001 temel Eser, s. 64.
3- Sâmiha Ayverdi,“Ebedî ve Mânevî Dünyası İçinde Fâtih”,Kubbealtı Yay. İst. 2008, s. 76.
4- R. Kemal Subaşı, “Pâdişah Öyküleri”, Meriç Yayınları, İst. 2006, s. 55.
5- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-2”, KTB Yay. İst. 2013, s. 275.
6- Sâmiha Ayverdi, “Ebedî ve Mânevî Dünyası İçinde FATİH”, Kubbealtı Yay. İst. 2008, s. 83.
7- Mustafa Armağan, “Osmanlı İnsanlığın Son Adası”, DA yayınları, İst. 2002, s. 317.
8- Sâmiha Ayverdi, “Ebedî ve Mânevî Dünyası İçinde FATİH”, Kubbealtı Yay. İst. 2008, s. 73.
9- Refik İbrahim, “Efsane Soluklar” T. Ö. V. Yay. İzmir 1993, s. 3.
10- Târih ve Düşünce Dergisi, Ekim 2003, sayı 10, s. 31.
11- Vahit Çabuk, Târih ve Medeniyet Dergisi Eylül 1995. Sayı 19. s. 36.
12- İbrahim Refik, “Kültürde Dirilmek”, TÖV Yay. İzmir, 1998, 2. baskı, s. 113.
13- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-4”, KTB Yay. İst. 2013, s. 329.
14- H.Donaldson Jenkins,“Pargalı İbrahim Paşa”,Yeditepe Yay.Çev:Nilüfer Epçeli,İst.2011, s.31.
15- Dursun Gürlek, “Çınaraltı Kitap Sohbetleri”, Timaş Yay. İst. 2011, s. 29.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.