OSMANLIDA MEHTER (2)
03 Temmuz 2018, Salı 07:40Savaş meydanlarında Mehterden çok etkilenen Avrupalılar onu taklit ederek kendi askerî mızıka takımlarını kurmuşlardır. Hattâ bu işi tam beceremeyen devletler İstanbul’a elemanlar gönderip Mehteri inceletmişlerdir. Prusya Devletinin kurucusu Büyük Fredich gibi bazıları bununla da iktifa etmemiş, Osmanlı Mehterhanesini sarayına davet ederek onların yardımı ile kendi mızıka teşkilâtını kurdurmuştur.
Avrupa’da “zamanlı inkişaf eden mehter mûsikisi klasik müziğe atlamış ve dinleyenlerin kulaklarında hâsıl ettiği hoş tesir ile Avrupa müzisyenlerine ilham kaynağı olmuştur. Rahip Teoder hatıralarında mehter mûsikisinin tesiri ile alakalı şunları söylemektedir: Mehterhanenin kabartmalı ritmine dayanan melodilerinin tesirinden kendini kurtaramayan Avrupa’nın büyük kompozitörleri ve bunlardan Bethoven’in büyük senfonisiyle 9’uncu senfonisinin son bölümlerinde, mehterin kös, davul ve zurna sesiyle, mehterhâne mûsikisini daha da asilleştirip güzelleştirdiğini düşünenler çoktur.
Viyana Kraliyet Orkestra şefi Gluck, sarayda verdiği konserlerinde repertuarına mehter bestelerini almış ve orkestrasında çaldırmıştır. Osmanlı bütün Orta Avrupa’yı etkisi altına aldığı yıllarda yaşayan büyük müzisyen Mozart da yaşadığı dönemde Türklere âit izlenimlerden, motiflerden oldukça etkilenmiştir. Piyano için yazdığı La Majör sonatının üçüncü ve son bölümünü mehter müziğinin etkisiyle bestelemiştir. Müzikseverlerin baş tâcı ettikleri bu parça ‘Tür Marşı’ diye tanınır.”(1) Macar Târihçi Sandor Takats, Macar askerî müziğinin mehter müziğinin bir taklidi olduğunu söyler.(2)
1683 yılında ikinci defa Osmanlı Viyana’yı kuşatmış ama netice hezimet olmuştur. Bu bozgunda esir düşen Mehteran bölüğünü ve 450 parça Osmanlı eser ve eşyasını Mareşal Markgraf Ludwig, memleketine götürmüş, sık sık konserler verdirmiş, bu konserleri Türk elbise ve kıyafetleri giyerek dinlediği için kendisine “Türk Mareşal” lâkabı takılmıştır.(3)
2. Viyana kuşatmasında Pâdişah ve serdâr-ı ekremin emriyle gece gündüz devamlı Mehtere nevbet vurdurulur. Kuşatma bitip Osmanlı ordusu çekildikten sonra papazlar şöyle demişler: “Eğer hücuma kalkmayıp ta iki gün daha Mehter çaldırsaydınız, Viyana’yı teslim etmeye karar vermiştik”(4) Bu belki de bir söylentiden ibâretti ama Mehterin etkisini dile getirmek açısından önemlidir.
Osmanlının Toplarını Değil, Mehterini Susturun:
Avusturya ile yapılan bir savaşta, bir haberci koşarak İmparatora gelmiş ve “müjde haşmetmeab, Osmanlıların toplarını susturduk” deyince İmparator: “Ulen beyinsiz herifler, topları susturacağınıza Mehter’i susturun, Mehter çaldığı müddetçe adamlar tereddütsüz ölüme koşuyorlar” demiş.(5)
Prof. Dr. Beynun Akyavaş, Mehter’in vurduğu bir nevbetle ilgili gözlemlerini şöyle ifâde ediyor:
“Geçen son baharda müzeyi (Askerî müze) gezdiğimiz bir gün konser salonuna girdiğimizde, davullar, zurnalar, nakkareler, borazanlar, ziller, çevkanlar, ve hamam kubbesi kadar kös’ü ile hilâl şeklinde açılmış Mehterhane hamasî havalar yeri göğü inletiyor. “Allah yoluna cenk edelim” velveleleri, “Estergon Kal’ası” gümbürtüleri, “Genç Osman dediğin bir küçük uşak” kükremeleri cihanı tutuyordu. Dikkat ettim, salonu dolduran yabancılar heyecanlı, hayranlıkla alkışlıyor, millî hisleri coşmuş Türkler ise ağlıyorlardı!...”(6)
Halk arasında; “ölümüze bile ağlatmadılar” diye bir söz vardır. Bir dönem geldi bizi ölülerimize bile ağlatmadılar, şimdi bari ağlayalım. 600 sene millî marşımız olan, o ruhları coşturan, ölüme tereddütsüz koşturan, insanı lâhutî âlemlerde dolaştıran, Asâkir-i Osmanî’yi zaferlere ulaştıran, bugün gayri Müslimleri bile kendine hayran bırakan, gittiği her yerde gösteri müddetini 3’e, 4’e katlayan millî marşımız mehter’i, Cumhuriyetin aslını inkar eden arsız ricali yasaklamışlar, susturmuşlar, zillerine ot tıkamışlar, adını bile ağızlara aldırmamışlar. Bunu can düşmanımız sayılan ve asırlarca kendileri ile savaştığımız düşmanlarımız bile yapmamışlar.
1952 yılında ölen İngiltere Kralı 6. George’un cenaze törenine katılan devrin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, geçit resminde bulunan müzik takımlarından etkilenir ve dedelerimizin asırlarca cihat meydanlarındaki gür sesi olan Mehter’i, onun nasıl susturulup kapatıldığını, çanlarına, zillerine nasıl ot tıkandığını hatırlar ve dönüşte mehter’in tekrar ihya edilmesini emreder. 29 Mayıs 1953 yılında Fethin 500’üncü yıldönümünde tekrar mehter nevbeti vurmaya başlar.
Dipnotlar:
1- İbrahim Refik, “Köklerden Göklere”, Albatros Yay. 3. Bas. 2001, s. 80.
2- Sandor Takats, a. g. e. s. 238.
3- İbrahim Refik,“Târih Şuuruna Doğru-3”,Albatros Yay.İst.2001, s. 174.
4- İskender Paşa, “İki Dirhem Bir Çekirdek”, Kapı Yay. İst. 2008, s. 140.
5- Mevlânâ Güldestesi”, Konya Büyükşehir Bel. Yay. 1993, s. 34.
6- Beynun Akyavaş,“Sultanîyegâh İstanbul”, T.D.V.Yayını Ankara, 2001, s. 86.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.