OSMANLIDA NİZÂM-I ÂLEM MESELESİ (8)
07 Ağustos 2018, Salı 07:39Fakat Osmanlının birlik ve beraberlik üzerindeki hassasiyetin, nifak ve tefrika hususunda oluşan fobinin, sonradan istismar edilip, şahsi kin ve ihtiraslara alet edildiği de bir gerçektir.
Bu iman ve inanç sâhibi pâdişahların bu uygulamayı sâdece ve sâdece iktidar ve ikbal hırsı ile yaptıkları söylenemez. Osmanlı Sultanlarının hayatı incelendiğinde; kavgalar, kıtaller, savaşlar, can kaygısı, hal edilme korkusu, öldürülme fobisi, saray entrikaları…
Hayatlarını zehir eden birçok olay. Ama bunlar kendilerini o ortamı ve o mes’ûliyetin içinde buluyorlar, belki ilk zamanlar nefse uygun geldiği için şiddetle arzu edenler de olmuştur ama birçoğu da pişman olmuş ve rahat yüzü görmemiştir. Nitekim Sultan Aziz’in "Keşke fakir bir bakkal olsaydım" dediği zikredilir.(1) Yıldırım Timur’un Sivas’ı alması ve bir şehzâdesini idam ettirdiği günlerde bir çobanın kaval çalıp koyun güdüşüne imrenir ve “çal çoban çal. Benim gibi memleketin zayi, evlatların bağımi oldu”(2) demiştir.
Şeyhülislâm Kazabadî Ahmed Muid Efendi de, zaman zaman şöyle dermiş: “Ah nolaydı İstanbul’a gelip Şeyhülislâm olmasaydım da Kazova mandıralarında hayvanları güderek hayatımı sürdüreydim. Belki o zaman gönlüm daha rahat, ihlâsım kat kat olurdu”(3) Devleti ve insanları idâre etmek öyle geriden görüldüğü gibi çok kolay ve meşakkatsiz değildir.
Rivâyete göre Sultan 3. Mustafa şehzâde iken pâdişahın ve ricâl-i devletin uygulamalarını beğenmez, kendisi pâdişah olunca her şeyi sihirli bir değnekle kolayca düzeltebileceğini zannedermiş. Sultan olup işlerin hiçte kolay olmadığını, “bekara hanım boşamak kolay” sözünün boşa söylenmediğini görünce şu beyti söylemiş:
Yıkılubdur bu cihan sanmaki bizde düzele
Devleti çerh-i deni verdi kamu mübtezele
Şimdi ebvâb-ı saâdet’te gezen hep hazele
İşimiz kaldı hemân merhamet-i Lem-Yezel’e
Burada şöyle bir ibretli olaya daha dikkat çekelim: Kanûnî Rodos Adasını fethetmiş, gitmek isteyenlerin mallarını mülklerini alarak gitmelerine müsâade etmiş hattâ Şövalyelerin başı olan Vilye dö Lil’in ihtiyar haliyle adayı terk edişine acımış ve “şu adamı şu ihtiyar haliyle yerinden yurdundan edişime acıyorum ama Rodos’u almaya mecbur idik” mealinde sözler söylemiş fakat adada bulunan Cem Sultanın oğlu Murad ve onun oğlunu buldurup boğdurmuş, karısı ve kızını ise İstanbul’a göndermiştir.(4)
Yani Türklere ve esirlere olmadık işkineceler yapan şövalyelere acıyan merhamet eden hattâ daha önce yazdık Saray bahçesindeki ağaçlara musallat olan karıncalara kıyamayan fetva soran ve üstelik en güzel en âdil kanunlar koyduğu için “Kanûnî” lakabını alan Sultan Süleyman kendi oğluna ve yeğenlerine acımıyor ve onları boğduruyor.
Kanûnî’nin babası Yavuz’un bile yaptıklarını tenkit edip hesaba çekmesi, Hasan Can’a bazı şeylerin hesabını sorması, babasının uygulamalarından bazılarını hukuksuz bulup tenkit etmesi ama bu Nizâm-ı Âlem meselesine gelince tâviz vermemesi, öz oğlunu bile idam ettirmesi başka türlü izah edilemez.
Tek söylenecek söz; İttihad-ı İslâm için. Nitekim Kanûnî oğlu Şehzâde Mustafa’yı öldürttükten sonra hüngür hüngür ağladığı kitaplara ve minyatürlere yansımıştır.(5) Sultan 3. Mehmed kardeşlerini öldürtmüş, ölümlerinin 40. Gecesi binlerce hatimler indirtip mevlitler okutmuş, teâmül ve mecburiyet karşısında yaptığı bu katliamın acısı onun 37 yaşında ölümüne sebep olmuştur.(6)
Nizâm-ı Âlem vebâlini bazı kişiler yalnız Osmanlı Sultanlarına yüklemektedir. Haalbuki ozaman teâmül böyle, gelenek bu. Onlar bu işe yanaşmasalar devlet ricalinin baskısı ve zorlaması yine bunu yaptırmıştır. Nitekim; 1. Murad Hüdâvendigâr Kosova’da şehit edilince, devlet adamları hemen Yıldırımın tahta geçmesini ve düşmanı tâkip etmekte olan Şehzâde Yakub beyin öldürülmesini istemişler, devletin bekası için bunun şart olduğunu savunmuşlar ve tâkipten dönen Yakup beyin katledilmesini sağlamışlardır.
Teâmül böyle ve kardeş katli sâdece tahta geçen pâdişahların saltanat hırsından dolayı değildir. Sultan 3. Murad tahta geçer geçmez hemen Sokullu Mehmed Paşa; kardeşlerini öldürtmesi hususunda hemen bir kararname hazırlamış gelmiş, pâdişah imzalamaktan imtina etmiş, fakat Sokullu devletin bekasının temini için bunun zorunlu olduğunu hatırlatmış, baskı yapmış ve kararnameyi imzalatmıştır. Yani 3. Murad bu imzayı gönülsüz ve baskı neticesi atmıştır.(7)
Dipnotlar:
1- Cemal Kutay, “Sultan Azizin Avrupa Seyahati”, Boğaziçi Yayınları 1991, s. 14.
2- Târih ve Medeniyet Dergisi, sayı 23, s. 22.
3- Dursun Gürlek, “Karınca Huzura Varınca”, Timaş Yay. İst. 2011, s. 206.
4- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-4”, KTB Yay. İst. 2013, s. 32.
5- A. Kadir Özcan, Derin Târih Dergisi, sayı 31, Ekim 2014, s.123.
6- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-5”, Timaş Yay. İst. 2013, s.176, 228.
7- Ahmed Nezihi Turan (Editör), “Târih El Kitabı”, Grafiker Yayıncılık, Ank. 206, s. 179.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.