OSMANLIDA SANAT ve ŞİİR (4)
15 Ekim 2018, Pazartesi 08:43Osmanlı ve Şiir:
Hz. Peygamber: “Şüphesiz şiirin bazısında hikmet vardır.”(1) Buyurmuş, Osmanlıda, kaynağı İlahî ve Rabbanî olan şiirlerdeki bu hikmeti asırlarca aramış ve bulmuştur. İslâm aleminin bazı bölgelerinde taassubun zirve yaptığı, kitapların yakıldığı, şiir söyleyenlerin idam edildiği dönemlerde Anadolu da çok büyük bir hoşgörü vardır. Dolayısıyla ilim adamları ve tasavvuf erbâbı Anadolu’ya akar. Bu rağbetten Mevlânâlar, Yunuslar, Hacı Bayram Veliler, Pir Sultan Abdallar yetişir. Anadolu insanı her şeyini şiirle anlatma yolunu benimser. Tasavvuf şiir üzerine bina edilir. Tasavvufun piri olan Ahmed Yesevi de ma’lum nasihatlerini “Divan-ı Hikmet”inde şiirle yapmıştır.
Tasavvuf ehlinden birine “üstad şiir mi evvel, Mûsiki mi?” diye sormuşlar, o; “Elbette şiir. Çünkü Kabil Habili öldürdüğünde Hz. Âdem oğlu için bir mersiye yazmıştı.” Diye cevap vermiş.(2)
Osmanlı sultanlarının hemen hemen tamamı şiirle meşgul olmuş ve bazılarının fevkalade şiirleri, beyitleri, eserleri vardır. 2. Murad şiire ve ilme rağbeti olan bir pâdişah, İlk şâir pâdişah olan bu zat haftada iki gün şâirler ve âlimlerle divan toplamıştır.(3) Türkçeye önem vermiş, Mercimek Ahmed isimli âlimin “Kâbusname” isimli eserinin halk tarafından daha iyi anlaşılması için sâdeleştirilmesini emretmiştir. Şiirleri ilk defa kayda geçirilen Sultan budur.(4)
Sultan 3. Murad ise 3 dilde divan yazmış bir pâdişahtır.(5) Bir tarafta dünyayı idâre etmişler, seferler, savaşlar, gazalar yapmışlar, öbür taraftan bütün bu hengame arasında, devlet gaileleri, gönül haileleri arasında şiirler söyleyip, divanlar yazabilmişlerdir. Buna akıl erdirmekte, bu sırrı çözmekte idrak aciz kalıyor.
Meredith Owens isimli mağrur bir İngiliz Profesör, İstanbul’da Süleymaniye Kütüphânesinde hem inceleme yapıyor hem de havalı tavırlar sergiliyormuş. O sırada Yavuz Bey isimli birinin elinde Muhibbi Divanı görmüş ve ne olduğunu sormuş, o da “bu bizim Pâdişahımız Muhteşem Süleyman’ın divanı, sizde de böyle hem dünyayı yöneten hem de divanı olan bir kralınız var mı?” deyince adam bozulmuş ve haddini bilerek yani o ekabir tavrını değiştirerek incelemelerine devam etmiş.(6)
“Altının kıymetini sarraf bilir” diye bir atasözü vardır. Osmanlı pâdişahları kendileri şâir olduğu için, şâirlerin ve sanatkarların kıymetini en iyi onlar bilip takdir etmişlerdir. Osmanzâde Taib isimli bir şâir, bir şiiri için 2000 altın caize (hediye) aldığı târihî gerçeklerdendir.(7) Osmanlı sultanlarının şiirlerinden bazı örnekler:
Çeşmi tenvir et bu mevcudat-ı feyz -îsâra bak
Sun'-ı sırrullah-ı â'zamdır bütün emmâre bak
Hayret-ender-hayrete müstağrâk ol esrâra bak
Hâb-ı gafletten uyanıp ziynet-i eşcâra bak
Kudret-i Hak’ka nazar kıl revnâk-ı ezhâra bak
Muradî (2. Murad)
İmtisâl-i câhidû fillâh olubdur niyyetim
Dîn-i İslâm’ın mücerred gayretidür gayretüm
Fazl-ı Hak’kı himmet-i cünd-i ricâlullah ile
Ehl-i küfri ser-te-ser kahr eylemekdür niyyetüm
Enbiyâ vü evliyâya istinâdım var benüm
Lütf ı Hak'dandır hemân ümid-i feth ü nusretim
Avnî (Fâtih)
Câm-ı cem nûş eyle ey Cem bu Frengistan’dır
Her kulun başına yazılan gelir devrândır
Mekketullaha varıp bir kez tavaf eylediğin
Bin Karaman, bin Acem, bin mülket-i Osmandır
Cem (Cem Sultan)
Nideyim zâyi edip tul-ı emelle nefesi
Kalmadı zerre kadar dilde bu dünya hevesi
2. Beyazid
Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etdi felek
Giryemi kıldı füzûn eşkimi hûn etdi felek
Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân
Beni bir gözleri âhuya zebûn etdi felek
Selimî (Yavuz Sultan Selim)
Tâc’u kabâyı terkedip uryân olayım bir zaman
Gurbette seyrân eyleyip pûyân olayım bir zaman
Ceng ü rebâbın sohbeti mutrib tamam oldı hemân
Bezm-i belâda ney gibi nâlân olayım bir zaman
Gâhi düşüp gâhi durup gâhi gülüp gâh aglayup
Geh kan yutup bir hoş olup hayrân olayım bir zaman
Harîmî (Şehzâde Korkut)
Bî-vefâ yârin Muhıbbî cevrini mâzur tut,
Yârsiz kalır cihanda ayıpsız yâr isteyen
Muhıbbî (Kanûnî)
Gayret-i İslâm içindür kıldığım azm-ı sefer
Hak bilür kim itmedüm ben anı mülk-i dâd için”
Muhıbbî (Kanûnî)
Rif’at istersen eğer mihr-i cihân-ârâ gibi
Sür yüzün her gün yere eyle tenezzül mâ gibi
Muhlisî (Şehzâde Mustafa)
Dipnotlar:
1- Ebû Dâvud, es-Sünen, c.5, s. 276, 277.
2- İskender Pala, “Divane Güzeller”, Kapı Yay. 2004, İst. s. 125.
3- Sâmiha Ayverdi, “Ebedî ve Mânevî Dünyası İçinde Fâtih”, Kubbealtı Yay. İst. 2008, s. 21.
4- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-2”, KTB Yay. İst. 2013, s. 100.
5- Derin Târih Dergisi, Aralık 2013, sayı 21, s. 113.
6- Mehmed Serhan Tayşi, “Ali Emirî’nin İzinde”, Timaş Yay. 2009, s. 530.
7- İskender Pala, “Kırklar Meclisi”, Kapı Yay. İst. 2004, s. 115.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.