Osmanlı?da Tebaa Adâleti (3)
19 Ocak 2017, Perşembe 07:23Michel Pahariet 19. Yüzyıl Balkan ekonomileri üzerine yaptığı araştırmalar neticesi; “Balkanların Osmanlı devleti çatısı altında uzun müddet savaşsız yaşaması ekonomik yönden onların lehine oldu ve güçlendiler” yorumunu yapmıştır.(1)
Osmanlıyı her hususta tenkid eden, onların torunları olmaktan utanan Cumhuriyet ricali, Cumhuriyetin ilk yıllarında “Varlık Vergisi” diye çok ağır vergiler koymuşlar, dünya nezdinde Türklerin i’tibârını zedelemişler ve içimizde asırlardır yaşayan birçok azınlığın memleketi terk etmelerine sebep olmuşlardır.(2)
Lord Kinros (1904-1976) ise, yükselme döneminde Ruslarla yapılan savaşlarda Rus askerlerinin, esir olsalar bile, kendi ülkelerindeki hür hayatlarından çok daha mutlu ve müreffeh bir hayat yaşayacaklarını bildikleri için, gönüllü olarak, bile bile Osmanlıya esir olduklarını kaydeder.(3)
Tebaanın dinine, diline, inanç ve itikadına, mezhep ve meşrebine, âdet ve geleneklerine Osmanlının katiyetle dokunmadığını en azılı olan Sırp milliyetçileri bile itiraf etmektedirler.(4)
“Türkiye 1850”, isimli kitabında Ubicini (1818-1884) şöyle der: "Osmanlı lava benzer. Altına aldığı her şeyi muhâfaza eder. Tebaâsına da asimilasyon uygulamamıştır. Asırlarca Hıristiyanlar dillerini, dinlerini, örf âdet ve geleneklerini muhâfaza etmişlerdir. Aksi olsaydı 1850’li yıllarda Sırpların nüfusu bir milyon idi. Koskoca Osmanlı diyârına bunları serpiştiriverse bugün Sırp diye bir millet kalmazdı."(5) Tabii ki, diğer milletler içinde aynı şey söz konusu.
Fransa’nın Alsas Loren bölgesini Almanlar 50 sene işgal etmişler, daha sonra yapılan anlaşma gereği oradan çekilmişler. Tekrar Fransa’ya geçen bölgeden seçilen milletvekilleri Fransa parlamentosunda Fransızca yemin edememişler. Yani 50 senede adamlara dillerini unutturmuşlar.(6) İşte adâlet ve demokrasi havarisi kesilen Batılılar bunlar.
16. Yüzyılda Kuzey ve Güney Amerika’yı işgal ettiler. Orada milyonlarca yerli halk vardı. Bugün onlardan eser kalmadı. Bugün Kuzey Amerika’nın tamamı, Avustralya, Yeni Zelanda gibi İngilizce, Güney Amerika’nın bazı yerleri İngilizce, Şili, Brezilya, Arjantin gibi bazı bölgeleri de İspanyol, Fransız, Portekiz dillerini konuşuyorlar.
Yerli halkın dilinden eser kalmamıştır. Bugün Hindistan, Pakistan, Bangladeş gibi devletler, Fas, Cezayir, Tunus gibi Kuzey Afrika devletlerinin birçoğu kendi dillerinden daha iyi bir şekilde, kendilerini 150-200 sene sömüren Avrupa dillerini konuşuyorlar. Ama bugün dünyada, Osmanlının 400-500 sene kaldığı memleketlerde bile Osmanlıca yani Türkçe konuşan bir tek devlet gösterilemez.
Meşhur Alman Târihçi Hammer; Osmanlı Devletine ismini veren Osman Bey zamanında, bir Türkle bir gayri Müslim arasında cereyan eden mahkemede, Osman Bey’in gayri Müslim lehine karar verdiğini yazar ve o dönemde bunun Avrupa devletlerinde görülmesi mümkün olmayan bir adâlet numunesi olduğunu söyler.(7)
Osmanlı ordusu sefere, savaşa giderken âzami dikkat edilmesine rağmen, arasından geçilen bağ ve bahçelere, istemeyerek verilen zararları çok çok fazlasıyla tazmin ettikleri(8), bir suç vuku bulduğunda, suçlular hangi din ve mezhebe âit ise Osmanlı kadılarının o din ve mezhebin hükümlerine göre ceza verdikleri,(9) Yükselme dönemlerinde, tayin edilecek kadıların, tayin edildikleri millet ve memleketin dilini bilme şartı getirdikleri, hattâ “Seyyar Kadılık”(10) müesseseleri geliştirdikleri, davaların çok kısa zamanda neticelendirildiği, eğer bir dava 6 aydan fazla sürerse zulüm telâkki edildiği(11) ve sorumlular hakkında soruşturmalar açıldığı târihî gerçeklerdendir.
Kanûnî 1526 târihinde Budapeşte’yi fethedip kral sarayını gezerken, yazı yazmaya uygun bir duvar görünce şu beyti yazıvermiş:
Gâziler meskenidir; bunda beyim gayr olmaz
Bunda zulm eyliyenin akıbeti hayr olmaz(12)
Yani; Şehitlerimin kanları pahasına alıp, gâziler diyârı yaptıkları bu beldelerde artık, Müslim, gayri Müslim, Türk, Macar, Alman… ayırımı olamaz. Adâlet karşısında herkes eşittir. Bunun idraki ve bilinci içinde olmayıp zulmeden olursa, kellesini ortaya koymuş olur ve akıbeti hiç iyi olmaz diyor. Bu ve benzeri birçok uygulamalarından, hak ve adâleti kılı kırk yararcasına uyguladığından dolayı o târihe “Kanunî” lakabıyla nam ve şan salmıştır.
Dipnotlar:
1-Erhan Afyoncu, “Osmanlı’nın Hayaleti”, Yeditepe Yay. Ekim 2005, s. 17.
2-Halil İnalcık, “Târihçilerin Kutbu Halil İnalcık Kitabı”, İş Bankası Yay. İst. 2013, s. 175.
3-Târih ve Medeniyet Dergisi, sayı 11, s. 24.
4-Lady Montagu, “Türkiye Mektupları”, Tercüman 1001 Temel Eser. s. 48.
5-A. Ubicini, “Türkiye 1850”, Tercüman 1001 Temel Eser, Târihsiz. s. 39, 44, 80.
6-29. 08. 1985, Bayram Gazetesi.
7-Hammer, a. g. e. c. 1, s. 72.
8-Y.Öztuna,“Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay.1977,c.6,s.182;Târih ve Med. Derg.Sayı 5,s.25.
9-Erhan Afyoncu, “Yavuzun Küpesi” Yeditepe Yay. İst. 2010, s. 142.
10-İbrahim Refik, “Târih Şuuruna Doğru 3”, Albatros Yay. 4. Bas. İst. 2001, s.81.
11-Târih ve Medeniyet Dergisi sayı 14, s. 28.
12-Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 13, s. 55.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.