Osmanlı?da Tebaa Adâleti (4)
20 Ocak 2017, Cuma 07:25Kanûnî 1526 târihinde Budapeşte’yi fethedip kral sarayını gezerken, yazı yazmaya uygun bir duvar görünce şu beyti yazıvermiş:
Gâziler meskenidir; bunda beyim gayr olmaz
Bunda zulm eyliyenin akıbeti hayr olmaz(1)
Yani; Şehitlerimin kanları pahasına alıp, gâziler diyârı yaptıkları bu beldelerde artık, Müslim, gayri Müslim, Türk, Macar, Alman… ayırımı olamaz. Adâlet karşısında herkes eşittir. Bunun idraki ve bilinci içinde olmayıp zulmeden olursa, kellesini ortaya koymuş olur ve akıbeti hiç iyi olmaz diyor. Bu ve benzeri birçok uygulamalarından, hak ve adâleti kılı kırk yararcasına uyguladığından dolayı o târihe “Kanunî” lakabıyla nam ve şan salmıştır.
ABD Kongre binasının duvarlarına, dünyada kanun yapmış, adâlete hizmet etmiş, bu yönleriyle temayüz etmiş 9 kişinin rölyefi işlenmiş, Kanunî bunlardan üçüncü sıradadır. Bu liste şöyledir:
1-Hz. Muhammed (570-632),
2-Hz. Mûsâ (MÖ 13. Yızyıl),
3-Kanunî (1494-1566),
4-Konfüçyüs (MÖ 551 - MÖ 479),
5-İustunuanos (527-565),
6-Hamurabi (MÖ 1793? - ö. MÖ 1750),
7-Hz. Süleyman (MÖ 970 - 928),
8-Blackston
9-Napolyon (1769-1821)(2)
Osmanlıda üç aydan fazla süren davalar pek olmaz, nâdir de olsa 6 aydan fazla süren davalar olursa, zulüm sayılıp ilgililerden hesap sorulduğunu biraz önce yukarıda zikretmiş idik.(3) Her türlü teknik ve taktik imkânlara ve vasıtalara rağmen günümüzde memleketimizde 40 yıldan fazla süren 425 davanın, 10 yıldan fazla süren 12.267 davanın olduğunu(4) bilirsek, Osmanlı ile günümüz Türkiyesinin mukayesesini yapmak daha kolay olur sanırım.
James Barker’in (1772-1838), 1877 de yayımlanan “Türkey in Europe” isimli eserinden İsmail Hâmi Dânişmend şöyle bir olay nakleder: “Bir gün Şeyhülislâma şöyle bir olay soruldu: Eğer on bir Müslüman bir araya gelip pâdişahın tebaasından olan ve vergisini veren bir zımmiyi (gayri müslimi) haksız yere öldürecek olsa ne yapmak lâzım gelir? Cevap: O Müslümanlar bin kişi bile olsa hepsinin idamı lâzım gelir.”(5)
Endülüs Müslümanlarını katliama tabi tuttuklarından bu yana, 500 senedir bir tek ezan sesi duyulmayan İspanya’nın tutumu ile,(6) 1500 senedir Lübnan’da, Suriye’de, Filistin’de, Anadolu’da Yahûdi ve Hıristiyanların varlıklarını sürdürmesine, her türlü ibâdete, örf âdet ve geleneklerini yaşamalarına, kiliselerde çanlarını çalmalarına müsâade eden, Müslüman devletlerin tutumu ne kadar farklı? Ama yine de Haçlılar dünyanın en medenî insanları, bizler ise barbar Türkleriz!..
Söylediklerimizin en bâriz delili yakın târihte cereyan etti. İstanbul’da onlarca, Anadolu’da da her şehirde en az birkaç tane kiliseleri 1000 senedir ayakta ve hizmete açık iken, en mazbut ve mütedeyyin şehirlerimizden kabul edilen Konya’mızda bile Araboğlu makasında, Sille’de... kiliseler berhayat iken; Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan 07. 05. 2004 târihinde Yunan hükümetinin resmi davetlisi olarak bulunduğu Atina’da Cuma namazı kılmak istemiş, ibâdete açık câmi olmadığı için kılamamıştır.(7)
Halbûki Osmanlı döneminde Atina’da yüzlerce câmi var idi. Batı medeniyetinin menşei, mebdei ve beşiği kabul edilen Helen’ler (Yunanlılar) bütün mâbetleri ya yıkmışlar, ya da yapılış amacı dışında çok süfli hizmetlerde kullanmaktadırlar.
“İstanbul fethedilince niye herkes Müslüman olmaya zorlanmadı da bu derece müsâmaha gösterildi?” diye propaganda yapmışlar, Fâtih bunlara şöyle cevap vermiştir: “Din-i İslâm’ı, Hz. Şâri’den ziyâde himâye etmek iddiasında bulunmak ne büyük vazifesizliktir” yani Hz. Peygamber bile, fethettiği yerlerde bunu yapmamış, bunu benden isteyen insanlar ne kadar lüzumsuzdur” demiştir.(8)
İçte ve dışta bazı fanatik kişilerin iddia ettiği gibi İstanbul fethinden sonra zulüm ve katliam yapılmamış, çağ açıp çağ kapayan bir olayın gerçekleştiği savaşta Bizanslı târihçi Kritovulos ve benzeri insaflı ve tarafsız kişilerin yazdığına göre, “İstanbul kuşatması ve fethi esnasında Bizans’ta yerli, yabancı asker ve sivil halk dâhil olduğu halde dört bin kişi ölmüştür. Şehrin nüfusu o sırada 50 bin civârındadır.”(9)
Dipnotlar:
1-Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 13, s. 55.
2-A. Ragıp Akyavaş, “Derken Efendim-I” TDV Yay. Ankara 2007, s. 83.
3-Târih ve Medeniyet Dergisi, sayı 14, s. 28.
4-Milliyet Gazetesi 23. 12. 1993.
5-İsmail Hâmi Dânişmend,“Târihi Hakikatler-2”,Tercüman Gazetesi Yay.1979, c. 2, s. 646.
6-Sur Dergisi, Eylül 2003, sayı 330, s. 38.
7-Milliyet Gazetesi, 08. 05. 2004.
8-Ahmed Rasim, “Resimli ve Haritalı Osmanlı Târihi”, c.l, s. 163.
9-Timuçin Mert, “Son İmparator Vahdeddin -Trajik Bir Yaşam Hikâyesi", Karakutu Yay. s. 194.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.