Osmanlı?da Tebaa Adâleti (5)
21 Ocak 2017, Cumartesi 08:18İçte ve dışta bazı fanatik kişilerin iddia ettiği gibi İstanbul fethinden sonra zulüm ve katliam yapılmamış, çağ açıp çağ kapayan bir olayın gerçekleştiği savaşta Bizanslı târihçi Kritovulos ve benzeri insaflı ve tarafsız kişilerin yazdığına göre, “İstanbul kuşatması ve fethi esnasında Bizans’ta yerli, yabancı asker ve sivil halk dâhil olduğu halde dört bin kişi ölmüştür. Şehrin nüfusu o sırada 50 bin civârındadır.”(2)
Mezhep taassubu yüzünden İstanbul’a sokulmayan Ermeniler bile, Fetihten sonra gelip İstanbul’a yerleştiler.(3) Yani onların veli nimeti de Fâtih’tir. Türk idâresi gelinceye kadar Ermeniler devamlı diğer Hıristiyan mezhep mensupları tarafından zulüm ve baskı altında tutulmuşlardır.(4)
Fâtih’in Hıristiyan eserlerini koruma altına alması, Resmini yaptırması, Yunanca eserleri Arapçaya çevirtip okuması, papazlara değer vermesi, vergiden muaf tutması, Patriğe vezîr (bakan) statüsü vermesi,(5) Ayasofya’daki fireks ve mozaikleri kazıtmayıp üstünü kireç badana ile kapattırması, hattâ ve hattâ Hıristiyanlar için kilise yaptırması(6) gibi son derece insanî ve İslâmî hareketler, o gün için hayal bile edilemeyen hoşgörülü ve müsâmahalı davranışlardı.
Hattâ bu hümanist davranışlar, bazılarının havsalasına sığmadığı, o günkü bağnaz ve yobaz Haçlı zihniyetince kabulü gayri kâbil olduğu için, yanlış değerlendirmelere ve yorumlara sebep olmuştur. Bundan cesâret alan Papa 2. Puis, Fâtih’e mektup yazarak Hıristiyanlığa davet etmiş, bunu kabul ettiği takdirde bütün Haçlı âleminin imparatoru olarak kabul edileceğini teklif etmiş, fakat Fâtih bunu muhatap alıp cevap bile vermemiştir.
Onun bu tavırlarını günümüz ecnebi yazarlarından bile yanlış değerlendirenler, bu hoşgörü ve müsâmahanın altında değişik menfaat ve maksatlar arayanlar vardır.(7) Hâlbuki aynı dönemde Haçlıların birbirlerine muâmelesi ne idi? Buna da misal verelim:
Efsaneye göre Roma, MÖ 27 yılında Romulus ve Remus adlı ikiz kardeşler tarafından kurulur. MS 180 yılında zirve dönemini yaşar ve düşüş başlar. İmparator l. Costantin bu düşüşün önüne geçebilmek, çözülmeyi durdurabilmek için yeni bir kan, yeni bir din sloganıyla 313 yılında Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul eder, İstanbul’u da kendi adıyla başkent yapar.
Fakat ne yaptılarsa düşüş ve geriye gidiş bir türlü durdurulamaz ve 379 yılında İmparator Theodosius iki evladı arasında Roma İmparatorluğunu bölüştürür ve Doğu Roma, Batı Roma imparatorlukları ortaya çıkar. MS 475 yıllarında Barbar akınları neticesi Batı Roma İmparatorluğu ortadan kalkar, Doğu Roma İmparatorluğu veya başka bir adıyla Bizans İmparatorluğu gün be gün zayıflayarak varlığını Fâtih’in İstanbul’u fethettiği 1453 yılına kadar devam ettirir.
MS 379 yılındaki siyasî ayrılık dinî ayrılık ve düşmanlık da getirir. Doğu Romalıların mezhebine Ortodoks, Batı Romalıların mezhebine de Katolik denir. Bu iki mezhep arasında ortaçağ boyu devam eden rekabet ve düşmanlık hat safhaya varmış ve birbirlerini sapkınlık ve kâfirlikle itham etmişler ve başka din mensuplarından daha fazla birbirlerinin boğazına sarılmışlar ve birbirlerini katletmişlerdir.
Bizanslılar Latinleri insan olarak görmezler, onları kana susamış köpekler olarak kabul ederler, Latinler de Bizanslıları Türklerin fetihlerine çanak tutan hâinler ve kâfirler olarak görürler. Hz. Îsâ’nın doğduğu Kudüs’ü Müslümanlardan kurtarmak bahanesiyle çıktıkları 4. Haçlı seferlerinde yani 1204 yılında bu düşmanlık neticesi İstanbul Latinler tarafından tahrip edilmiş, taş taş üstünde bırakılmamış, bütün zenginlikleri, dinî ve târihî eserleri Batıya kaçırılmış, yapılmadık zulüm ve işkence kalmamıştır. Bizanslılar bu işgalden 57 yıl sonra yani 1261 yılında ancak batılı barbar Latinlerden şehirlerini kurtarabilmişlerdir.(8)
İstanbul Patriği Ankhialos’lu Mikhail, İmparator 1. Manuel’e hitaben yazdığı satırlarında şöyle diyor: “Bize kâfir Türkler hükmederlerse hiçbir zarar görmüyoruz, oysa bir şekilde Latinlerle birleşecek olursak çok daha ağır bedel öderiz. Zira böyle bir durumda imanı tehdit eden tehlikeyi seçmiş oluyoruz.
Latinlerin benim ruhuma hâkim olmalarındansa bir Müslüman bana dünyevi olarak hükmetsin. Çünkü boyun eğdiğim Müslüman, beni en azından kendi inancını paylaşmaya zorlamayacaktır. Oysa bir Latin, Tanrımdan beni koparacaktır.”(9)
İstanbul’un fethi esnasında çaresiz kalan Bizanslılardan bazıları Latinlerden yani Batılı Katoliklerden yardım isteyelim teklifine Bizans Başbakanı Notaras, iki mezhep arasındaki bu düşmanlıktan ve Batılıların vahşet ve şenaatini bildiğinden dolayı, târihe geçen şu meşhur sözünü söylemiştir: “İstanbul’da Latinlerin külâhını görmektense Türklerin sarığını görmeyi tercih ederim.”
Dipnotlar:
1-Ahmed Rasim, “Resimli ve Haritalı Osmanlı Târihi”, c.l, s. 163.
2-Timuçin Mert, “Son İmparator Vahdeddin -Trajik Bir Yaşam Hikâyesi", Karakutu Yay. s. 194.
3-F. H. A. Ubicini, “Türkiye 1855”, Tercüman 1001 Temel Eser, cilt-1, İst. 1977, s. 17.
4-Aydın Taneri, “Türk Devlet Geleneği”,MEB Yay. İstanbul 1997 s. 374.
5-Mehmed Şeker, a. g. e. s. 149.
6-Mehmed Şeker, a. g. e. s. 124.
7-John Freely, “Osmanlı Sarayı”, Çev. Ayşegül Çetin, Remzi Kitâbevi, İst. 2000, s. 42.
8-Mustafa Daş, “Bizans’ın Düşüşü”, Yeditepe Yay. İst. 2006, s. 33.
9-Mustafa Daş, “Bizans’ın Düşüşü”, Yeditepe Yay. İst. 2006, s. 182.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.