Osmanlıda Ticâret Ahlâkı (3)
20 Kasım 2018, Salı 08:17Kapitülasyonlar:
Osmanlılarla ilgili en çok tenkit edilen mesele Kapitülasyonlar meselesidir. Bazıları daha doğrusu ecdâd düşmanı bazı târihçi veya entel geçinen kişiler, Osmanlıya taş atabilmek için o günkü şartları görmezden geliyor ve son zamanlarda Kapitülasyonların aleyhimize işlediği dönemlerden misaller vererek Osmanlıyı kötülüyor.
“Ticâretten anlamamış, kafaları hep kılıca, kavgaya çalışmış” derler. İşin gerçek yönü hiçte öyle değil. Kapitülasyonların yani Batılı devletlere ticâret imtiyazlarının verildiği döneme bakacak olursak, Osmanlının en güçlü olduğu dönemler. Osmanlı 1569 da Fransa’ya, 1580 İngiltere’ye 1612 de Hollanda’ya ticarî avantajları vermiştir. Yani ejderleri dize getiren acdadın en güçlü oldukları yıllar. Peki, aleyhimize olan bu imtiyazları niçin verdiler?
1-Kapitülasyonlar bir imtiyaz veya Osmanlı aleyhine verilen bir hak değil, karşılıklı bir ticâret anlaşmasıdır.(1) Osmanlı o dönemde ekonomik yönden de çok güçlü olduğu ve yukarıda zikredildiği üzere imalatı çok kaliteli ve Avrupa’nınkinden üstün olduğu için bilakis Osmanlının lehinedir. Çünkü güçlü devlet, güçlü ekonomi, sağlam ve kaliteli mal sâhibi olduğu için Avrupa ile daha fazla ticâret yapma imkânı vardı.
2-Avrupa’ya giden yol üzerinde Osmanlı için en büyük mânia Avusturya’daki Hasburglar Hânedanı yani Avusturya-Macaristan İmparatorluğu idi. Bu devlet de Avrupa’daki diğer devletlerle özellikle Almanya’daki Protestan Derebeylikleri ile anlaşamıyordu. Devamlı savaş halindeydiler. Osmanlı bu devletin düşmanları ile ticari irtibat kurmak sûretiyle hem Avusturya devletini yalnızlaştırıyor, hem de onun düşmanlarını güçlendiriyordu.
Osmanlı ile savaşacağı zaman Katolik Avusturya devleti Protestan Alman ve Macar despotluklarından yardım ister, onlarda “hem bize mezhep müsâmahası göstermezsin, hem yardım istersin, mezhebimizi tanımadıktan sonra yardım yapamayız” diye rest çektikleri zamanlar olmuş ve Osmanlı sayesinde Protestanlık rahat nefes alıp Avrupa’da yayılmıştır.(2) Ayrıca Kanûnî ve bazı pâdişahların Protestanlığı resmen desteklediğine, bu mezhep mensuplarına yardım ettiklerine dair kayıtlar, arşivlerin incelenmesi neticesi yeni yeni ortaya çıkmaktadır.
3-Yine bu yıllarda Batılılar Amerika’yı ve Ümit Burnunu keşfetmişler, Hind, Çin gibi asya devletlerine deniz yolu ile ulaşmışlar, dolayısıyla Osmanlı diyârından geçen İpek Yolu özelliğini yitirmeye, Osmanlı ticâreti gerilemeye başlamıştır. Osmanlı bu imtiyazları vermekle, kendi diyârında oluşan iktisadî krize çare bulmaya çalışmış, ticari hareketliliği bir müddet daha devam ettirmiştir.(3)
4-Osmanlı zor durumda olan devletlere bu imtiyazı vermekle, onlarla iyi ilişkiler kurmakla, bir yerde Avrupa birliğini zedeliyor ve en güçlü İmparator Şarlken’in etrafında toplanıp yeni bir Haçlı Seferi düzenlenmesine mâni oluyordu.(4)
5-Zor ve meşakkatli olan karayolu ticâreti ve taşımacılığının yerini deniz yolu alınca, Batılılar sömürgelerdeki insanların kanını emip, İpek yolundan gelecek hiçbir maddeye ihtiyaçları kalmayınca, Osmanlı ekonomisinin ve imalatının da bozulup, Avrupa’ya satacak malları olmayınca Kapitülasyonlar Osmanlının aleyhine olmaya başlamış, son zamanlarda da Batılıların ekonomik esareti altına girmelerine vesile olmuştur.
İngilizler ve Fransızlar sinsi ve menfaatperest politikaları yüzünden bizi Ruslarla devamlı savaş halinde tutmuşlar, fakat son zamanlarda Rusların Osmanlıyı yenip sıcak denizlere inmesine de aslâ müsâade etmemişler, Rusların gâlip geleceği söz konusu olunca hemen devreye girip maddî mânevî yardım etmişler, hattâ Kırım Savaşında olduğu gibi bizzat silâhlı güçleri ile Osmanlının yanında yer almışlardır.
Bu onların Osmanlıyı sevdiklerinden değil, menfaatlerinden dolayıdır. Nitekim bir İngiliz elçisi o günlerde şöyle demiştir: “Osmanlı bizim sağmal ineğimiz, onu neye Rusya’ya yem edip, yumurtamızdan olalım?”(5) Batılının her şeyi menfaate dayanır, onlardan dost olmaz. 1914 yılında yani 1. Dünya Savaşı arifesinde Osmanlı Devleti Kapitülasyonları kaldırdığını açıklayınca, ilk itiraz; uğurlarında savaşa girdiğimiz ve asker-sivil 2,5 milyon insanımızı şehit verdiğimiz Almanlardan gelmiştir.(6)
Takriben 5 bin sene önce yapılan Mısır tapınaklarının birinin kapısındaki kitâbenin konumuzla ilgili bölümünü alıyorum:
“...Kaybetmeyi ahlâksız bir kazanca tercih et. İlkinin acısı bir an, ötekisinin vicdan azabı bir ömür sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür.” “ X. Sentinus”
Dedelerimiz bu yolu seçmişler, bir dönem kaybetmişler ama uyguladıkları ahlâk-ı hamide örnekleriyle aramızda yaşıyorlar ve yeni yetişen idealist torunları sayesinde tekrar diriliyorlar.
Dipnotlar:
1-Editör: Seyfi Kenan, “Osmanlılar ve Avrupa”, İSAM Yay. İst. 2010, s. 34.
2-Erhan Afyoncu, “Osmanlı’nın Hayaleti”, Yeditepe Yay. Ekim 2005, s. 22.
3-Erol Güngör, “Sosyal Meseleler ve Aydınlar”, Ötüken Yay. İst. Kasım 2003, s. 90.
4-Mustafa Armağan, “Osmanlı İnsanlığın Son Adası”, DA yayınları, İst. 2002, s. 290.
5-Cengiz Özakıncı, “Türkiye’nin Siyasi İntiharı”, Otopsi Yay.13. bas. İst. 2007, s. 32.
6-Yavuz Gölbaşı, “Sarıkamış Düştü” Türkiye İş Bankası Yay. İst. 2013, s. 28.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.