Osmanlı?da Vakıf Çeşitleri (1)
10 Mayıs 2016, Salı 08:25A-Cami, mescit, tekke, zaviye, türbe…
“Mescitleri ancak Allah’a ve ahiret gününe iman edenler imar eder (ve yaptırırlar)” (1) ayetine ve “Kim Allah için bir mescit yaptırırsa, Allah’ta onun için cennette bir ev bina ettirir”(2) hadisine ve benzerlerine inanan müminler, bu mübarek ve mukaddes yerleri ve müştemilâtını (yan kuruluşlarını) yaptırıp, en güzel örneklerini insanların hizmetine sunmuşlardır.
Meselâ: Sultan lV. Mehmet’in annesi Hatice Sultanın Yeni Camiyi ve yanında büyük bir vakıf yaptırarak vakfiyesine şöyle yazdırmıştır: “Ramazanlarda teravih namazından sonra caminin üç kapısında Atina balından yapılmış şerbet dağıtılsın. Eğer ramazan yaza rastlarsa şerbete kar konsun. Her sene şerbet için 3000 okka Atina balı alınsın...”(3)
B- İmaret, han hamam, kervansaray...
Selçuklu ve Osmanlılar ana yol güzergâhlarına yolcular ve hayvanları için, o günün sosyal tesisleri olan hanlar, hamamlar ve kervansaraylar yaptırmışlar, gelirleri buralara harcanan vakıflar tesis etmişlerdir. Bu sayede Müslim-gayri Müslim yolcular üç gün(4) karşılıksız bu tesislerden faydalanır, mal ve canları muhafaza edilir, han ve kervansaray içinde mallarına bir zarar gelirse, devletten sigortalı kabul edildiği için tazmin edilirdi.(5)
C-Medrese, daru’l hadis, daru’l huffaz...
Bu ve benzeri müesseseler, masrafları vakıflar tarafından karşılanan yatılı fakülteler durumunda idi. Bu kuruluşların ihtiyaçlarını karşılamak için çok değişik adlar altında vakıflar kurulmuş ve hizmet vermişlerdir. Özellikle Osmanlı’da vakıflar o kadar detaylı ve çeşitli idi ki; talebelerin mürekkep ihtiyacını karşılamak üzere bile vakıflar kurulmuştur.(6)
D-Daruşşifa, bimarhaneler, hastaneler...
Ruh hastaları için, ABD nin 1956 yılında başlatabildiği musiki ile tedaviyi, Osmanlı asırlar önce yapmış, Avrupalıların bu tip hastaları, “ruhlarına ve bedenlerine şeytanlar hakim olmuşlar” diye diri diri ateşte yaktıkları, işkenceler ile öldürdükleri bir dönemde, Osmanlı onlar için hususi hastahaneler bina etmiş, müzikle ve özel yöntemlerle onların tedavilerini sağlamıştır.(7)
Osmanlı Bîmarhanelerini gören Mongeri Pere: “Burası Avrupa’nın asırlar sonra tahayyül edeceği bir hayal müessesesidir” demiştir.(8)
Dipnotlar:
1- Tevbe Sûresi, 18.
2- İbrahim Canan, “Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Site”, Akçağ Yay. İst. c. 16. s. 603.
3- İbrahim Refik, “Bunları Biliyor muydunuz?”, Zaman Gazetesi, 07. 01. 1993.
4- Bu karşılıksız hizmet ve yardımlar, İnsanlar tembelliğe alışmasınlar diye üç gün ile
sınırlı tutulurmış.
5- İlhan Bardakçı, “Biz Bizi Unuttuk”, Tarih ve Medeniyet dergisi, Mart 1994, sayı: 1,
s. 69 ; İbrahim Refik, “Tarih Şuuruna Doğru-2”, Albatros Yay. 7. Bas. İst. 2001.
6 - Ecz. Uğur Derman, “Eski Mürekkepçiliğimiz”, İslâm düşüncesi Mecmuası Haziran
1967,sayı:2;İbrahim Refik,“Tarih Şuuruna Doğru-2”Albatros Yay.7.Bas.İst.2001.s.156.
7- Hasan Hüsrev Hatemi, “Hoşça bak Zatına”, İşaret Yay. İst. 1989, s. 565;
İbrahim Refik, “Tarih Şuuruna Doğru-2”, Albatros Yay. 7. Bas. İst. 2001, s. 85.
8- İbrahim Refik, “Ulu Çınarın Gölgesinde”, Albatros Yay. İst. 2004, s. 158.Osmanlı’da Vakıf Çeşitleri (1)
A-Cami, mescit, tekke, zaviye, türbe…
“Mescitleri ancak Allah’a ve ahiret gününe iman edenler imar eder (ve yaptırırlar)” (1) ayetine ve “Kim Allah için bir mescit yaptırırsa, Allah’ta onun için cennette bir ev bina ettirir”(2) hadisine ve benzerlerine inanan müminler, bu mübarek ve mukaddes yerleri ve müştemilâtını (yan kuruluşlarını) yaptırıp, en güzel örneklerini insanların hizmetine sunmuşlardır.
Meselâ: Sultan lV. Mehmet’in annesi Hatice Sultanın Yeni Camiyi ve yanında büyük bir vakıf yaptırarak vakfiyesine şöyle yazdırmıştır: “Ramazanlarda teravih namazından sonra caminin üç kapısında Atina balından yapılmış şerbet dağıtılsın. Eğer ramazan yaza rastlarsa şerbete kar konsun. Her sene şerbet için 3000 okka Atina balı alınsın...”(3)
B- İmaret, han hamam, kervansaray...
Selçuklu ve Osmanlılar ana yol güzergâhlarına yolcular ve hayvanları için, o günün sosyal tesisleri olan hanlar, hamamlar ve kervansaraylar yaptırmışlar, gelirleri buralara harcanan vakıflar tesis etmişlerdir. Bu sayede Müslim-gayri Müslim yolcular üç gün(4) karşılıksız bu tesislerden faydalanır, mal ve canları muhafaza edilir, han ve kervansaray içinde mallarına bir zarar gelirse, devletten sigortalı kabul edildiği için tazmin edilirdi.(5)
C-Medrese, daru’l hadis, daru’l huffaz...
Bu ve benzeri müesseseler, masrafları vakıflar tarafından karşılanan yatılı fakülteler durumunda idi. Bu kuruluşların ihtiyaçlarını karşılamak için çok değişik adlar altında vakıflar kurulmuş ve hizmet vermişlerdir. Özellikle Osmanlı’da vakıflar o kadar detaylı ve çeşitli idi ki; talebelerin mürekkep ihtiyacını karşılamak üzere bile vakıflar kurulmuştur.(6)
D-Daruşşifa, bimarhaneler, hastaneler...
Ruh hastaları için, ABD nin 1956 yılında başlatabildiği musiki ile tedaviyi, Osmanlı asırlar önce yapmış, Avrupalıların bu tip hastaları, “ruhlarına ve bedenlerine şeytanlar hakim olmuşlar” diye diri diri ateşte yaktıkları, işkenceler ile öldürdükleri bir dönemde, Osmanlı onlar için hususi hastahaneler bina etmiş, müzikle ve özel yöntemlerle onların tedavilerini sağlamıştır.(7)
Osmanlı Bîmarhanelerini gören Mongeri Pere: “Burası Avrupa’nın asırlar sonra tahayyül edeceği bir hayal müessesesidir” demiştir.(8)
Dipnotlar:
1- Tevbe Sûresi, 18.
2- İbrahim Canan, “Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Site”, Akçağ Yay. İst. c. 16. s. 603.
3- İbrahim Refik, “Bunları Biliyor muydunuz?”, Zaman Gazetesi, 07. 01. 1993.
4- Bu karşılıksız hizmet ve yardımlar, İnsanlar tembelliğe alışmasınlar diye üç gün ile
sınırlı tutulurmış.
5- İlhan Bardakçı, “Biz Bizi Unuttuk”, Tarih ve Medeniyet dergisi, Mart 1994, sayı: 1,
s. 69 ; İbrahim Refik, “Tarih Şuuruna Doğru-2”, Albatros Yay. 7. Bas. İst. 2001.
6 - Ecz. Uğur Derman, “Eski Mürekkepçiliğimiz”, İslâm düşüncesi Mecmuası Haziran
1967,sayı:2;İbrahim Refik,“Tarih Şuuruna Doğru-2”Albatros Yay.7.Bas.İst.2001.s.156.
7- Hasan Hüsrev Hatemi, “Hoşça bak Zatına”, İşaret Yay. İst. 1989, s. 565;
İbrahim Refik, “Tarih Şuuruna Doğru-2”, Albatros Yay. 7. Bas. İst. 2001, s. 85.
8- İbrahim Refik, “Ulu Çınarın Gölgesinde”, Albatros Yay. İst. 2004, s. 158.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.