Osmanlı’da Vakıf ve Çeşitleri (5)
12 Aralık 2018, Çarşamba 08:23Bazı Avrupalı ilim adamlarının tespitlerine göre; vakıflar bu derce zengin, yaygın ve faal olup devlet içindeki sosyal ihtiyaçları karşılaması, her türlü hizmeti en güzel şekliyle sunması, devletin elini genişletmiş, ona yalnız dış işleriyle, cihat ve seferlerle uğraşmak ve başarılı olmak kalmıştır.
Osmanlı su ve su işlerine o kadar önem ve ehemmiyet vermiş ki, suyun bulunması, getirilmesi, akıtılması, korunması, dağıtılması, her türlü tamir ve tadilatının yapılması gibi suyla ilgili her türlü işi deruhte eden “Suyolculuk” diye ciddi ve diğer meslek grupları arasında saygınlığı olan bir meslek dalı oluşmuştur.(1)
Osmanlı vakıflarında özellikle su vakıflarında “ibadullah” kelimesi kullanılmış, din, dil, renk, soy, sop ayırımı aslâ yapılmamış, bütün insanların faydalanması, hattâ hayvanatın ve nebatatın faydalanması için gerekli her türlü tedbir alınmıştır. Öyle ki, yaptırdıkları vakıf çeşme ve benzeri eserlerin bir müddet sonra yok olup gitmemesi, maddî sıkıntıdan dolayı bakımsız kalmaması, ilel-ebed yaşaması için, bunlara da gelir getiren mallar vakfetmişlerdir.
Yani vakıf üzerine vakıf. Evliya Çelebi’nin kaydına göre onun döneminde sâdece Fâtih semtinde 800 adet çeşme ve 151 umûmî hamamın mevcut olduğu kaydedilmiştir.(2)
9-Canlı cansız varlıklara hizmet veren vakıflar:
Sahipsiz ağaçları sulayan, kuyular, suyolları, su kemerleri, köprüler, çeşmeler ve sebiller yapan, sahipsiz kedi ve köpeklere et ve yiyecek dağıtan, hayvan hastaneleri ve bakım evleri kuran (Guraba Hâne-i Laklakan), kabirlere kuşların su içmeleri için suluklar yapan, târihte ilk defa kuş evleri yapan, kuş yuvaları imal eden vakıflar bile kurmuşlardır.(3)
Kütüphâneler, misâfirhaneler, talebelere kitap, elbise, harçlık, hattâ mürekkeplerine varıncaya kadar ihtiyaçlarını temin eden vakıflar. Bayramlarda kimsesiz çocuklara hediye alıp sevindiren vakıflar. Yaşlıları korumak için kurulmuş vakıflar. Kimsesiz dul kadınlara yardım için kurulan, emzikli kadınlara süt dağıtan, evlenecek kızlara çeyiz alıveren, borcunu ödemede zorluk çekenlerin borcunu ödeyen, Fukaraya kış günlerinde yakacak temin eden vakıflar.
Hamalların yüklerini indirmeden dinlenmeleri için mola taşları diken vakıflar. Esir ve köleleri âzâd ettirmek (kurtarmak) için kurulan vakıflar, kırdığı kâse ve kaplardan dolayı efendisi tarafından cezalandırılmaması için köleler adına kurulan vakıflar. Kimsesiz cenazeleri kaldırmak için kurulan vakıflar. Haremeyn yani Mekke ve Medîne Müslümanlarına veya oralara yapılacak eserlere yardımcı olan vakıflar…Yaz aylarında sıcaktan bunalanlar için gölgelikler yapan ve icap eden yerlere su küpleri konulması, kuyular açılması için vakıflar...(4)
Bir vakıf medeniyeti olan Osmanlı devletinde; “Kışın aç kalan kuşların beslenmesi, bayram günlerinde şehir ve kasabalarda top atılarak çocukların sevindirilmesi, koyun cinsinin ıslah edilmesi, et fiyatlarının kış aylarında yükselmemesini sağlayacak tedbirlerin alınması, hasta ve garip göçmen kuşların bakım ve tedavisi, çalışan kadınlara süt anne bulunması,...” için kurulan vakıflar…(5)
Onlar öyle bir kültür ve refah düzeyine ulaşmışlar ki; Garplı seyyahların yazdıklarına göre; her sahada, her hususta, ihtiyaç duyulan her konuda vakıflar kurup hizmete sunmuşlardır. Din farkı gözetmeksizin(6) insanlar, hanlarda ve kervansaraylarda üç gün kalabilir. Câmi köşelerinden ve sebillerden buz gibi su ve şerbet içebilir, hastanelerde bedava tedavi görebilir, aşevlerinde karnını doyurabilir, hiçbir zarar görmeden imparatorluğun her tarafını can ve mal emniyeti ile dolaşabilir, dilencilere rastlanmaz.(7)
Vakıf fikri Avrupa’ya İslâm âleminden geçmiştir.(8) İslâm’ın kısa zamanda kılıç, korku ve tehdit yoluyla değil de, insanların birçoğu tarafından istek ve arzu ile kabul edilmesi, İslâm’ın kısa zamanda büyük bir devlet haline gelmesi, daha sonra kurulan Müslüman devletlerinde başarısı adâlet ve insana yapılan bu güzel hizmetler sayesinde olmuştur.
Bu hususta meşhur müsteşrik John Devenport şöyle der:“Kur’an tarafından telkin olunan âyetlerin münhasıran kılıçla yayıldığına inanmak müthiş bir hatadır. Çünkü taassuptan âzâde olanların hepsi teslim ederler ki; İlahlara insan kanı dökmek hareketine bedel, ibâdet ve sadakayı ikame eden İslâmiyet, insanlara hayırhahlık ruhunu aşılamış, yardımlaşma ruhunu aşılamış, bu sûretle medeniyet üzerine mühim bir tesir icra ederek, bütün Şark âlemi için bir nimet olmuş, binaenaleyh Hz. Mûsâ gibi, düşmanları imha için sınırsız şekilde kullanılan kanlı silâhlara muhtaç olmamıştır.”(9)
Dipnotlar:
1-Dr. Nazif Öztürk, Mevlüt Çam, a. g. e. s. 354.
2-A. Ragıp Akyavaş, “Asitane-ll”, TDV Yay. Ankara 2000, c. 2, s. 66.
3-İbrahim Refik, “Ulu Çınarın Gölgesinde”, Albatros Yay. İst. 2004, s. 159.
4-Türk Kültür ve Medeniyeti Derg. sayı 183, s. 20; Yeşilay Dergisi, Ağustos 2003 sayı 837, s. 6.
5-Necdet Sevinç, “Osmanlının Yükselişi ve Düşüşü”, Burak Yay.İst. s.152.
6-Mehmed Şeker,“Anadolu’da Bir arada Yaşama Tecrübesi”, DİB yay.Ank. 2000, s. 138.
7-A. Ubicini, “Türkiye 1850”, Tercüman 1001 Temel Eser, Târihsiz. s. 83, 85.
8-İsmail Hâmi Dânişmend,“Târihi Hakikatler”,Tercüman Gazetesi Yay.1979, c. 2, s. 77.
9-John Devenport,“Hz. Muhammed ve Kur’an-ı Kerim”,Terce.Ömer Rıza Doğrul,1928 İst.s.11.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.