Osmanlılar Döneminde İlim Âlim (1)
27 Temmuz 2020, Pazartesi 08:51Oğuz Türklerinin Kınık boyundan Selçuklular, Kayı boyundan da Osmanlılar gelmiştir.(1) Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Devletlerinden daha önce kısaca bahsetmiş idik. Moğol istilası ve zulmü yüzünden ata yurtlarını terk edip yola düşen kayı oba ve aşiretleri, Îrân, Irak, Suriye güzergâhından Anadolu’ya girmişler, değişik bölgelerde Haymana,(2) Söğüt gibi yerlerde yurt tutmuşlardır.
Moğollarla yaptıkları savaşlarda zayıflayan ve çöküşe doğru giden Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı 3. Alaeddin Keykubat’ın, Osman Gâzi’ye 1299 yılında verdiği ruhsatla ve gönderdiği devlet alâmeti olan Tabl, Âlem ve Tuğ ile devlet çekirdeğini toprağa salmışlar, Kayı Aşiretinden Süleyman Şah oğulları, Osmanlı devletinin filizlenip, fidelenip 624 yıl süren, aynı hânedânın elinde dünyânın en uzun ömürlü bir cihan devletinin kurulmasına vesile olmuşlardır.
Alman Târihçi Hammer (1774-1856)bu olaya dikkat çeker ve “Osmanlıyı evi omzunda 400 kişi kurmuştur.”(3) der. Her çadırda takriben 5 kişi olsa 2000 kişi bu cihan devletinin nüvesini teşkil etmiş ve dünyânın en adâletli, en şefkatli, en merhametli, en insancıl Osmanlı Devletini kurmuşlardır.
Avusturyalı târihçi Paul Wittek (1894-1978); Osmanlı imparatorluğunun kuruluşunda en önemli faktörün gaza fikri, cihat ruhu, fetih ideali olduğunu yazar. Wittek’e göre gaza kavramı Osmanlı Beyliğinin yegâne varoluş sebebi, savaşçılar için de tek motivasyon kaynağıdır.(4)
Orta Asya’da Büyük Selçuklu devleti zayıflamaya, Ortadoğu’da da bölünüp parçalanmalar netîcesi, Atabek Devletler (şehir devletleri) zuhur edip, herkes kendi derdine düştüğü dönemde ilim ve medeniyet bayrağını Osmanlı almış ve hedefe yâni Kızılelmaya doğru koşmaya başlamıştır.
Osmanlı Medeniyetinin Temelinde İlim ve İrfan Vardır:
Osmanlı yalnız kılıçla, kavgayla kurulan bir devlet değildir. Devlet-i Âliyye’nin (yüksek ve yüce devletin) temellerini atan en önemli iki kişiye baktığımızda, biri askeriyeyi temsil eden Osman Bey’dir (1258-1324), biri de ilmiyeyi temsil eden Şeyh Edebâli’dir (1206-1326).
İlim ve ilim adamının bu devletin kaderinde öyle bir etkisi ve fonksiyonu vardır ki; o en celâlli pâdişahları, dünyânın en güçlü insanları, dünyâyı titreten sultanları ilmiye sınıfının temsilcisi olan Şeyhülislâmın iki satırlık bir yazısı ile hal ediliyor (görevden alınıyor), bütün kuvvet ve kudreti sıfırlanıyordu. Osmanlı milleti idârecilerinin meşruiyetinde, devlet adamlarının mes’ûliyetinde, yapılan savaşların makbuliyetinde…
Hep ilmin hükmünü ve mührünü aramış, savaşlara bile ilmin temsilcisi Şeyhülislâmın fetvası ile çıkılmıştır. Onun oluru alınmadan, onun fetva vermediği bir savaşa çıkılamamıştır.
Osmanlı Medreseleri:
Dünyada ilk yatılı üniversite (daha önce zikrettiğimiz gibi) Peygamber Efendimiz tarafından ihdas edilen ve “Suffe” denen Mescide bitişik yerdir. dünyâda her türlü masrafı devlet tarafından karşılanan ilk ciddi ve düzenli medrese de Büyük Selçuklular döneminde kurulan Nizâmiye Medreseleridir. dünyâda en teşkilâtlı ve en zengin üniversiteler de Fâtih’in İstanbul’da kurduğu Sahn-ı Seman Medreseleridir.
Bu medreselerde sınıf adedi 20 kişiyi geçmez,(5) burada görev yapan bir müderrisin (profesörün) aylığı 25 bin dolara gelir,(6) talebelere ise bugünkü profesörlerin aldığı maaş kadar burs verilirdi. Fâtih İstanbul’un değişik yerlerinde 4000 bin dükkân yaptırıp çoğunluğunu bu ilim müesseselerine vakfetmiştir.(7) Bugün ABD profesörlerine bu parayı verememektedir. Yine aynı dönemde Molla Hüsrev’in (ö.1480) talebeleri sabah hocanın evine varır, hep berâber kahvaltı yaparlar, hep berâber Medreseye gelip ders okurlar, akşam yine hocalarını evine kadar hürmeten getirirlermiş.(8)
Osmanlı ilme ve ilim mekânlarına o kadar önem vermiş ki; Sâdece Mimar Sinan 55 medrese inşa etmiştir. Osmanlının gerilediği dönemler olan 1800’lü yıllarda bile Konya’da 45 medrese vardır.(9) Medrese demek, vakıflar tarafından külfeti karşılanan küçük çaplı üniversiteler demektir. Konya’da bugün bile 45 üniversite yok, 5 üniversite vardır.
Dipnotlar:
1- Yavuz Bülent Bâkiler, “Sözün Doğrusu-1”, Türk Edeb. Vakfı Yay. İst. 2006, s. 22.
2- Göç dönemlerinde Haymana Kazasında da kaldıkları için, bu ilçe adını, Ertuğrul Gâzi’nin annesi Hayme Ana’dan almıştır.
3- Von Hammer, “Osmanlı Devleti Târihi”, Üçdal Neşriyat İstanbul 1966, c. 1, s. 61.
4- Erhan Afyoncu, “Osmanlı’nın Hayâleti”, Yetitepe Yay. Ekim 2005, s. 67.
5- A. Turan Yüksel, “İslâm’da Bilim Târihi” Kitap dünyâsı Yay. Konya 2002, s. 135.
6- Târih ve Medeniyet Dergisi, sayı 18, s. 46.
7- Sâmiha Ayverdi, “Ebedî ve Mânevî dünyâsı İçinde Fâtih”, Kubbealtı Yay. İst. 2008. s. 151.
8- Ferhad Koca, “Molla Hüsrev” TDV Yay. Ank. 2008, s. 77.
9- İ. Bilgin-A. Çelik, “Muhammed Kudsî el-Bozkırî (Hoca Memiş Efendi)”, Konya 2009.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.