Osmanlılar Döneminde İlim Âlim (2)
29 Temmuz 2020, Çarşamba 08:51Osmanlı Medeniyetinin Temelinde İlim ve İrfan Vardır:
Osmanlı yalnız kılıçla, kavgayla kurulan bir devlet değildir. Devlet-i Âliyye’nin (yüksek ve yüce devletin) temellerini atan en önemli iki kişiye baktığımızda, biri askeriyeyi temsil eden Osman Bey’dir (1258-1324), biri de ilmiyeyi temsil eden Şeyh Edebâli’dir (1206-1326).
İlim ve ilim adamının bu devletin kaderinde öyle bir etkisi ve fonksiyonu vardır ki; o en celâlli pâdişahları, dünyânın en güçlü insanları, dünyâyı titreten sultanları ilmiye sınıfının temsilcisi olan Şeyhülislâmın iki satırlık bir yazısı ile hal ediliyor (görevden alınıyor), bütün kuvvet ve kudreti sıfırlanıyordu. Osmanlı milleti idârecilerinin meşruiyetinde, devlet adamlarının mes’ûliyetinde, yapılan savaşların makbuliyetinde…
Hep ilmin hükmünü ve mührünü aramış, savaşlara bile ilmin temsilcisi Şeyhülislâmın fetvası ile çıkılmıştır. Onun oluru alınmadan, onun fetva vermediği bir savaşa çıkılamamıştır.
Osmanlı Medreseleri:
Dünyada ilk yatılı üniversite (daha önce zikrettiğimiz gibi) Peygamber Efendimiz tarafından ihdas edilen ve “Suffe” denen Mescide bitişik yerdir. dünyâda her türlü masrafı devlet tarafından karşılanan ilk ciddi ve düzenli medrese de Büyük Selçuklular döneminde kurulan Nizâmiye Medreseleridir. dünyâda en teşkilâtlı ve en zengin üniversiteler de Fâtih’in İstanbul’da kurduğu Sahn-ı Seman Medreseleridir.
Bu medreselerde sınıf adedi 20 kişiyi geçmez,(1) burada görev yapan bir müderrisin (profesörün) aylığı 25 bin dolara gelir,(2) talebelere ise bugünkü profesörlerin aldığı maaş kadar burs verilirdi. Fâtih İstanbul’un değişik yerlerinde 4000 bin dükkân yaptırıp çoğunluğunu bu ilim müesseselerine vakfetmiştir.(3) Bugün ABD profesörlerine bu parayı verememektedir. Yine aynı dönemde Molla Hüsrev’in (ö.1480) talebeleri sabah hocanın evine varır, hep berâber kahvaltı yaparlar, hep berâber Medreseye gelip ders okurlar, akşam yine hocalarını evine kadar hürmeten getirirlermiş.(4)
Osmanlı ilme ve ilim mekânlarına o kadar önem vermiş ki; Sâdece Mimar Sinan 55 medrese inşa etmiştir. Osmanlının gerilediği dönemler olan 1800’lü yıllarda bile Konya’da 45 medrese vardır.(5) Medrese demek, vakıflar tarafından külfeti karşılanan küçük çaplı üniversiteler demektir. Konya’da bugün bile 45 üniversite yok, 5 üniversite vardır.
Şimdi gençlerimizin aklına şöyle bir soru gelebilir: “Madem Osmanlı’da ilim ve irfân bu denli ileri idi de; neye bir keşfin veya icadın altında bir Türk ismi görmüyoruz?” Aslında var, var da; biz bilmiyoruz. Bize onların son asrını yâni inkıraz (yıkılış) dönemlerini detaylıca okutuyorlar, öğretiyorlar, yükselme ve yücelme dönemlerini gizliyorlar. Sait Halim Paşa bu gerçeği net bir şekilde şöyle açıklıyor:“Elemli buhranlarımızın tek sebebi, kendi medeniyetimizi tanımamak ve Batı medeniyetine kayıtsız şartsız teslim olmak gayretidir”
Ortaçağ’da dünyâda okuryazar seviyesi yâni kültür seviyesi en yüksek toplum Müslümanlar idi. Avrupa’da saray erkânının bile birçoğu câhil iken, bâzı bölgelerde papazlardan başka okuryazar yokken, İslâm toplumunun nerdeyse hepsi okuryazar idi. Bu durumu Avrupalı ilim adamları da inkâr etmeyip, kabul ve itiraf ediyorlar.(6) Prof. Oktay Sinanoğlu’nun iddiasına göre 1200 yıllarında Avrupa’ya gök bilimi ve matematiği öğreten yer, Konya’daki Karatay Medresesi’dir.(7)
1453 yılında İstanbul’u fetheden Fâtih, İstanbul’a girerken hürmet olsun diye Hocası Akşemseddin’i (1390-1460) en önden yürütürken, "İstanbul'u fethettiğimden çok, Akşemseddin gibi bir mürşide, bir ilim adamına sâhip olduğuma sevinirim" derken, câmide bile hocaları kendinden sonra gelirse onların ayağına kalkarken, ilim adamına idam cezası verilemezken,(8) Fâtih’ten 350 yıl sonra bile, Fransız İhtilalinde (1789) meşhur Lavaziye’nin kafası basit bir suçtan giyotinle kesilip bir parka atılmıştır.(9)
Ortaçağ’da Avrupa'da Engizisyon mahkemelerinde, çoğu diri diri gömülmek veya yakılmak suretiyle, 300 bin civarında ilim adamı katledilmiştir.(10) İbni Rüşd'ün eserlerini okudu diye Siger De Burbon diri diri toprağa gömülmüştür. Hollandalı Herman Won Rişvik'in ve Giordano Buruno aynı suçtan Hollanda’nın Lahey şehrinde diri diri yakılmıştır. "Dünya dönüyor" dedi diye Galile ölüme mahkûm edilmiştir.(11) Aynı dönemlerde dedelerimiz ilme ve ilim adamlarına nasıl hürmet ve tazim gösteriyorlardı?
Dipnotlar:
1- A. Turan Yüksel, “İslâm’da Bilim Târihi” Kitap dünyâsı Yay. Konya 2002, s. 135.
2- Târih ve Medeniyet Dergisi, sayı 18, s. 46.
3- Sâmiha Ayverdi, “Ebedî ve Mânevî dünyâsı İçinde Fâtih”, Kubbealtı Yay. İst. 2008. s. 151.
4- Ferhad Koca, “Molla Hüsrev” TDV Yay. Ank. 2008, s. 77.
5- İ. Bilgin-A. Çelik, “Muhammed Kudsî el-Bozkırî (Hoca Memiş Efendi)”, Konya 2009.
6- Mehmed Özdemir, “Endülüs Müslümanları-İlim-Kültür ve Sanat” TDV Yay.Ank.1997, s. 10.
7- Oktay Sinanoğlu, “Bye-Bye” Türkçe”, Otopsi Yay. İst, Şubat 2002, s. 312.
8- N. Sami Banarlı, “Fâtihin Zafer Sırları”, İstanbul 1959, s. 27.
9- Beynun Akyavaş, “Seni Seven Neylesün”, TDV Yay. Ank. 2012, s. 149.
10- En-Nedvî, “Müslümanların Gerilemesiyle dünyâ Neler Kaybetti?”, Çelikcilt Mat. İst. 1966. s. 140.
11- Müslümanların İlim Öncüleri Ansiklopedisi s. 175.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.