Osmanlılar ve Pâdişahların Bazı Özellikleri (1)
11 Eylül 2018, Salı 08:40Osmanlı her ne kadar han, hakan ve sultanlarını Allah’ın görevlendirdiği ve saltanat nasip ettiği mübârek insanlar olarak kabul etmiş ise de; Batıda ve dünyanın o gün için bazı yerlerinde olduğu gibi onlara tanrılık veya uluhiyet isnat etmemişler, ondan üstün din ve şeriat olduğunu kabul etmişler ve dinin temsilcisi olan Şeyhülislâmın bir fetvası ile onları al-aşağı etmekten çekinmemişlerdir.
Târihte geri kalmış beldeler bir tarafa; İspanya, Japonya gibi dünyanın birçok ilerlemiş devletinde bile krallara tanrı muâmelesi yapılmıştır. İspanya ve Avrupa’nın birçok yerinde"Ruhlar tanrıya aitse, vücutlar da krala aittir" felsefesi ve anlayışı vardır. Alman imparatoru 2. Vilhelm de kendinin tanrı olduğunu söylemiş,(1) Hitler, ABD başkanı Bucsh gibi 21. Asırda yani günümüzde bile kendilerini insan üstü, tanrı veya yarı tanrı gören insanlar eksik değildir. 12 Eylül ihtilalını yapanların, Anayasaya “kendilerinin yargılanamayacağı” maddesini koyarlarken, Osmanlı sultanları bunu bile yapamamışlar, bazıları hal edilmiş, bazıları öldürülmüş, bazıları sürülmüş veya zindanlara atılmışlardır.
Târih kitaplarımızda Osmanlı Devletini yöneten Pâdişahların astığı astık, kestiği kestik bir despot olarak gösterilmesi çoğu zaman, gerçeklerle uyuşmayan bir anlayıştır. En az 14 pâdişahın hal edildiği yani tahttan indirildiği, bazılarının öldürüldüğü bir idâre sistemi için böyle iftiralar atmak her halde sâdece bize mahsus bir özellik olsa gerek. Târihin hiçbir döneminde pâdişahlar “la yüs’el- kimseye karşı sorumlu değil” pozisyonunda olmamışlardır. Başka bölümlerde örneklerini sunduğumuz gibi, Şeyhülislâmlar, kadılar hattâ bürokratlar pâdişahları tenkid etmişlerdir.(2) Şöyle bir misal verirsek sonu daha iyi anlaşılır:
Sesi çok güzel olan ve Said Paşa İmamı diye ma’ruf olan Hasan Rıza Efendi, Mehmed Said Paşanın 1868 vefatından sonra, Sultan Abdülaziz saltanatta iken Hünkâr İmamlığına atanmış, ama ilk Cuma günü kendisine “Pâdişah Hazretleri Cuma hutbesini Hicaz makamından istiyor” diye bir haber gelince, kızmış; “irade ile hutbe okunmaz” diyereksarığı cübbeyi çıkarıp câmiyi ve görevini terk etmiştir.(3) Zannedildiği gibi despot olsalar, gâyet tabii bir istekten dolayı, böyle bir tavır konabilir mi?
Onlara hâşâ Tanrı muâmelesi yapılmamış, bu anlayıştan dolayıdır ki; Osmanlı pâdişahları yangın, kıtlık, felâket vb. sebeplerle sık sık halkın içine karıştığı, yangın söndürmelerine bile katıldığı halde(4) Batı krallarının halkın içinde gülmesi bile halkın yaptığı bir iş olarak kabul edilir ve büyük tenkit alırmış. Meselâ Maske Filmini dikkatli seyreden kişiler bunun farkına varırlar. Orada sahte kral yani gerçek kralın yerine geçen kardeşi bir baloda gülmüş ve “Tanrı mesabesinde olan kral güler mi?” diye herkes dikkat kesilmiş ve hayretler içinde kalmışlardır. Bizde ise Pâdişahlar gâyet mütevazidirler. Sultan Abdülhamid savaşta yaralanan askerlerin yaralarını sarmış, kendi marangozhanesinde onlara protez bacaklar, bastonlar yapıp hediye etmiştir.(5)
Oruç Beğ Târihinde Osmanlılar şöyle tarif edilir: “Osmanlılar gazilerdir ve galiplerdir, fisebilillah Hak yoluna durmuşlardır, gaza malını cem edüp Hakka harc Edicilerdir ve Haktan yana gidicilerdir. Din yoluna gayretlüdürler, dünyaya mağrur değüllerdir. Şeriat yolunu gözeticidürler. Ehl-i şirkten intikam alıcılardır.”(6)
Kitabımızın muhtevasında Osmanlı ve onun sultanlarının özelliklerinden, hususiyetlerinden bahisler vardır ama burada biraz daha derli-toplu bilgi verelim istedik:
Osmanlı pâdişahlarının sayısı 36’dır. İlk 8’i halîfe değildir. 28’i hem halîfe hem pâdişahtır. Son Halîfe Abdülmecid Efendi ise halîfedir ama pâdişah değildir. Osman Gaziden 1. Ahmed’e kadar ilk 14 pâdişah döneminde o dönemlerde Avrupa’da olduğu gibi “Evladiyye” usulü babadan oğullardan birine geçmiş, daha sonraki dönemlerde “Ekberiyyet” yani pâdişah ölünce hânedanın en yaşlı erkek üyeleri pâdişah olmuşlardır. Sultan 2. Murad’dan i’tibâren hemen hemen bütün Osmanlı pâdişahları şâirdir, çoklarının divanları vardır.
Dipnotlar:
1- Cengiz Özakıncı, “Türkiye’nin Siyasi İntiharı”, Otopsi Yay.13. bas. İst. 2007, s. 175.
2- İsmail Hâmi Dânişmend,“Târihi Hakikatler”,Tercüman Gazetesi Yay.1979, c. 2, s. 122, 147.
3- M. Uğur Derman, “Ömrümün Bereketi”, Kubbealtı Yay. İst. 2013, s. 505.
4- La Baronne Durand De Fontmagne, a. g. e. s. 129.
5- Mustafa Armağan, “Osmanlı İnsanlığın Son Adası”, DA yayınları, İst. 2002, s. 354.
6- Mustafa Armağan, “Osmanlı’nın Mahrem Târihi”, Timaş Yay. İst. 2011, s. 1.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.