OSMANLILARIN CESÂRETLERİ VE MERTLİKLERİ(2)
06 Nisan 2017, Perşembe 08:05l. Kosova Savaşında ordunun başında Sultan l. Murad Hüdâvendigâr vardır. Savaş meclisinde bazı paşalar: "Ordumuzda develer vardır. Düşmanlarımızın atları develere alışkın değil, develeri öne sürelim atları ürksün, bizde arkadan hücum edelim" diye teklif etmiş, fakat babasının yanında bulunan Yıldırım Beyazid; “bu mertliğe sığmaz” deyince teklif reddedilmiştir.(1)
Niğbolu Savaşı öncesi Yıldırım Biyazid Han’ın, düşmanın kuşattığı Türk kalesi önüne gece vakti tek başına varıp, kale kumandanı Doğan Bey’e durumla ilgili sualler sorduğu yine târihî vakıalardandır.(2) Bu savaş kazanıldıktan sonra esirler arasındaki Kond De Never, bir daha Osmanlıya kılıç çekmemek üzere yemin edince, Yıldırım ona şöyle demiştir: “Bir daha benim aleyhime silâh kullanmamak üzere ettiğin yemini sana iade ediyorum. Eğer şerefini muhâfaza eden bir adam isen, bilakis acilen Hıristiyanlığın bütün kuvvetini toplayıp aleyhime savaş açmaya davet ediyorum. Böylece şan ve şerefime yenilerini katmak için bana fırsat vermiş olacaksın...”(3)
Timur’la yapılan Ankara Savaşında da Çubuk Ovasına gelir gelmez kumandanları “Timur’un ordusu yeni geldi, yorgundurlar, hemen saldıralım” dedikleri halde yine aynı duygu ve düşüncelerle; “bu mertliğe sığmaz, bırakın âdet üzre savaşalım”(4) demiş saldırtmamış ve onların dinlenmesine fırsat tanımıştır. Ama bu ifrat derecesine varan mertlik ve cesâreti onun sonunu hazırlamıştır. Savaş başlayıp bozgun vuku bulunca; etrafındaki bey ve paşaları, “İçimizden çıkma sultanım biz akşam karanlığına kadar sizi savunur, ortalık kararınca gideriz” demelerine rağmen o söz dinlememiş ve tek başına düşman askerlerinin içine dalmış ve ma’lum esir olmuştur.(5)
Yıldırımın oğlu ve Osmanlının Bâni-i Sanisi (ikinci kurucusu) denen çelebi Mehmed, 24 muhârebeye katılmış ve kırka yakın yara almıştır.(6) Fâtih’in babası Sultan ll. Murad Han’ın, savaş meydanında gözüne ok isabet ettiği için bir gözünün görmediğini târihler yazar.(7)
Belgrat kalesi kuşatmasında durum kritikleşince Fâtih o kadar kızmış ve canı sıkılmış ki, can sıkıntısından dudakları çatlamış ve atını düşman içine tereddütsüz sürmüş, bizzat savaşmış, 3 tane düşman askeri öldürmüş, kendiside bacağından yaralanmıştır.(8) Aynı şekilde Boğdan Beyi Stefan ile yaptığı savaşta da yine Osmanlı askerinin çok kritik bir duruma düştüğü, yenilmek üzere olduğu bir dönemde kızmış ve atını siperlerdeki düşman üzerine sürünce etrafındaki askerler de gayrete gelmiş ve neticede zafer kazanılmıştır.(9)
Yavuzun kılıcının üzerinde "Kaf dağından Kaf dağına düşman olsa, billâh cenkten yüz çevirmem" diye yazdığını ve kendisinin sık sık "Durgun sular kokuşur" diyerek ordunun ve pâdişahın atıl (tembel) olmaması gerektiğini söylediğini târihler kaydeder. Savaş meydanlarında da; “ben çadırdan savaş idâre etmem” demiş ve bizzat savaşlarda kılıç sallamıştır.
Yavuz Sultan Selim Çaldırandan birkaç ay önce Şah İsmail’e mektup yazarak; “baharda üstüne geleceğim hazırlığını yap, beni hazırlıksız yakaladı falan deme” diye mektup yazıp mertçe i’kaz etmiştir.(10) Mercidabık savaşında bizzat savaşa giren Yavuz’un bu hareketine mâni olmak isteyen vezîrlerine: “Biz Cennetmekân Fâtih Sultan Mehmed’in torunuyuz. Çadır içinden savaş idâre etmeyüz” demiştir.(11)
Mısır fethedildiği günlerde Mısır Sultanı Kansu Gavri uslu durmamış ve öldürülmüştür. Ölüsüne vezîrlerinden birisi sarılıp ağlamış ve büyük üzüntü göstermiş, durumu gören kişiler, çok celâlli ve fevri bir sultan olan Yavuzun bu adama gazap edeceği ve idam ettireceğini zannetmişler ama sultan bilakis velinimetine kadirşinaslık gösteren bu adamı taltif ve takdir etmiştir.(12)
Sultan 2. Selimin pâdişahlığı ve Sokullu Mehmed Paşanın Sadrâzamlığı döneminde, Osmanlılar Kıbrıs’ı alınca Papa 5. Puis bütün Hıristiyan devletlere Haçlı Seferi çağrısında bulunmuştur. Bunların içinde Babasının borçlarından ve kapılarına gelen borçlularından, o şehirden o şehre kaçmalarından bıkıp usanan meşhur Cervantes’de vardır.
Bu gayeyle toplanan Haçlı Donanması Osmanlı donanmasını İnebahtı Limanında gâfil avlamış ve imha etmiştir, ama yine de Osmanlının eline esir düşen Hıristiyanlar vardır ve sol kolunu kaybeden Cervantes de bunlardan biridir.
Dipnotlar:
1- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-1”, KTB Yayınları İst. 2013, s. 94, 122.
2- Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 2, s. 327.
3- Hammer a. g. e. c. 1, s. 219.
4- Osman Dilber, a. g. e. s. 158.
5- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-1”, KTB Yayınları İst. 2013, s.83.
6- Mustafa Armağan, “Osmanlı’nın Mahrem Târihi”, Timaş Yay. İst. 2011, s. 36.
7- Mustafa Armağan, “Osmanlı’nın Mahrem Târihi”, Timaş Yay. İst. 2011, s. 36.
8- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-2”, KTB Yay. İst. 2013, s. 164.
9- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-2”, KTB Yay. İst. 2013, s. 243.
10- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-2”, KTB Yay. İst. 2013, s. 169.
11- İbrahim Refik, Yeşilay Dergisi, Şubat 1999, sayı 783, s. 17.
12- Sâmiha Ayverdi, “Ebabil Kuşları”, Kubbealtı Yay. İst. 2010, s. 62.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.