OSMANLILARIN DUALARI, GÜLBANKLARI VE AND?LARI(1)
12 Temmuz 2017, Çarşamba 07:15Yüce Rabbimiz birçok âyetinde kendisine dua etmemizi ister ve insanın dua ile değer kazandığını bildirir. “Bana dua edin ki size icâbet edeyim”(1) , “Duanız olmasaydı Rabbiniz size ne diye değer ve önem versin”(2) Sevgili Peygamberimiz de şöyle beyan etmiş; “Allah dua edip kendisinden bir şey istemeyenlere gazap eder”(3)
Dua güçsüzün güçlüye ilticasıdır. Gurur ve kibirden uzak Osmanlı sultanları da her zaman için Allah’ın huzurunda bir hiç olduklarının bilincinde olmuşlar ve duadan geri durmamışlardır.
Kendisine taht nasip olan bir pâdişah için ilk yapılacak olan şey; Hz. Peygamberin dostu ve akrabası olan Eyüp Sultan Hazretlerinin makber-i şerifi önünde, nakıbül eşraf, şeyhülislâm veya Mevlevî dedesinin(4) duası ile kılıç kuşanma merâsiminin icra edilmesidir. Bu merâsimden sonra yeni pâdişah onlar gibi cesâretli, şecâatli ve metanetli olsun diye Fâtih, Yavuz ve Kanûnînin kabirlerini ziyaret eder ve dualarda bulunurlarmış.
Pâdişahların DualarıPâdişahların bireysel duaları da çok özlü ve içten yapıldığı için, nezd-i İlahide makbul ve müstecab olmuştur. Sultan l. Murad Hüdâvendigâr, l. Kosova Savaşından önce gâyet samimi olarak şu manzum duayı yapmış ve illâki şehit olmak istemiş:
Ab-ı rûy-ı Habib-i Ekrem için
Kerbelâ'da dökülen dem için
Şeb-i firkatte dökülen yaş için
Din-i mübin uğruna ben fedâ olayım
Neşri Târihinde anlatıldığına göre, l. Kosova Savaşı Osmanlı Târihinde çok önemli bir olaydır. Bu savaş Türk’ün varlık-yokluk mücâdelesidir. Balkanlarda yeni tutunmaya çalışan Osmanlı üzerine Haçlılar ittifak edip gelmişler ve onları bir kaşık suda boğmanın azmi ve gayreti içindeler.
Bu durumu gâyet açık ve net gören Sultan l. Murad Hüdâvendigâr: “Bu gazada ya taht ola, ya baht ola ve tuli ömrümde bunca gazalar ki, itdüm gâyet-i bu gazada şehid olup iyi adla âlemden göçem ve her birliğin ahiri ölmek olduktan sonra, ne teşviş çekmek gerek.” Der ve şöyle dua eder:
“Ya İlâhi! Mülk ve kul senündür. Sen kime istersen virürsün. Ben dahi bir nâçiz, âciz kulunum. Benüm fikrümü ve esrarumı sen bilürsün. Mülk ve mal benüm maksadum değüldür. Bu araya kul karavaş için gelmedüm. Heman hâlis ve Muhlis Senün rızanı isterüm.
Yârab, beni bu Müslümanlara kurban eyle; tek bu Mü’minleri küffar elinde mağlup edip, helâk eyleme. Bunları mansur ve muzaffer eyle. Bunlarınçün ben canumu kurban iderüm. Tek Sen kabul eyle. Asâkir-i İslâm içün teslim-i rûha râzıyam. Tek bu Mü’minlerin ölümünü bana gösterme. İlâhi beni civârından mihmân idüp Mü’minlerin ruhuna benim ruhumu fedâ kıl. Evvel beni gâzi kıldun, âhir şahâdet rûzi kıl…”(5)
Savaş bitmiş, zafer kazanılmış, düşman kahredilmiş ama pâdişah sevinememiş, çünkü duası reddolunmuş, şehit olamamış, Cenâb-ı Allah o yüce mertebeyi nasip etmemiş… Bu duygularla melul, mahzun ve mükedder iken Miloş Obiliç isimli bir Sırp asilzâdesi “Ben gâlip sultanın elini öpmeye geldim” diye yaklaşmış, kalleşlik bilmeyen askerlerde buna müsâade etmişler ve sultanı hançerleyip şehit etmiş, böylece duası yerini bulmuştur.(6)
Sultanın iç organları oraya gömülmüş, cesedi Bursa’ya getirilmiştir. İç organlarının gömüldüğü yere oğlu Yıldırım Beyazid tarafından bir türbe yapılmış, asırlarca bu türbe Balkan Türklerinin hürmet ve ihtiram odağı olmuş, sultanın şahâdet yıldönümlerinde ve bayramlarda mahşeri kalabalıklar oluşmuş, hatimler inilmiş, Kur’anlar okunmuş, dualar edilmiş, mevlitler, salâvatlar okunmuş ve Müslümanlar burada rehabilite olmuşlardır.
Sultan 2. Abdülhamid’in emriyle 1896 yılında onarılıp ziyaretçilerin kalabilmesi için yanına bir de selâmlık binası eklenen türbe, 1911 yılında Sultan Reşad tarafından da ziyaret edilmiş ve bu ziyaret sırasında bu ovada yaklaşık yüz bin kişilik muhteşem bir cemaatle namaz kılınmıştır.
Dipnotlar:
1- Gâfir Sûresi, 60.
2- Furkân Sûresi, 77:
3- Tirmizî Daavât, c. 5, s. 3373, İbni Mâce c. 1, s. 3827.
4- Eva de Vitray, “Konya Hz. Mevlânâ ve Sema”, T.C.Kültür Bak. İl Kültür Md. Yay. Konya.s.83.
5- N.Kösoğlu,Türk Dünyası Târih ve Medeniyeti Üzerine Düşünceler”,Ötük. Yay.Ank.1997,s.124.
6- N.Kösoğlu,Türk Dünyası Târih ve Medeniyeti Üzerine Düşünceler”,Ötük. Yay.Ank.1997,s.124.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.