OSMANLILARIN KUL (İNSAN) HAKLARINA SAYGILARI(1)
19 Mart 2018, Pazartesi 08:12İnsan Mübârek ve Mükerrem Bir Varlıktır:
Cenâb-ı Allah insanoğlunu kâinatın en şerefli varlığı olarak yaratmış ve yeryüzünün halîfesi(1) payesini vererek, semada ve arzda ne varsa, her şeyi, onun emrine ve hizmetine vermiştir.(2)
Şeyh Gâlib Dede:
Hoşca bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.
diyerek insanoğlunun, âlemin özü ve kâinatın göz bebeği olan çok kıymetli ve faziletli bir varlık olduğunu dile getirmiştir.
Yüce Rabbimiz: "Ben kuluma şah damarından daha yakınım".(3), "Bana bir karış yaklaşana ben bir arşın yaklaşırım. Bana bir arşın yaklaşana ben bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelene ben koşarak gelirim. Bir kimse bana ortak koşmadığı halde, yeryüzünü dolduracak kadar günahla bana gelse, ben o kimseye o kadar mağfiretle karşılık veririm.”(4)Buyurarak yine konunun ehemmiyetine işaret buyurur.
Peygamberimizin en sevgili amcası ve hamisi Hz. Hamza’yı şehit eden siyahî köle Vahşi için bile Cenâb-ı Allah üç defa âyet göndermiş, Peygamberimizde amcasının katilinin Müslüman olabilmesi için Allah katından gelen bu âyetleri Medîne’den Mekke’ye göndermiş ve Vahşinin Müslüman olmasına vesile olmuştur. Yani İslâm nazarında insan kim olursa olsun çok değerli ve kıymetlidir.
Merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbimiz: "Kul hakkına tecavüz eden, insanlara zarar veren kişilere, merhamet etmeyeceğini, onları affetmeyeceğini, üzerinde zerre kadar kul hakkı olanları cennetine koymayacağını” bize bildirmiştir.(5)
İnsan Hakları, İslâm Nazarında Kutsaldır:
Allah Resûlü; Kul hakkının affedilmeyeceğini, haccın ve tövbenin bile bu tür günahları sildiremeyeceğini, şehitlerin bile kul hakkından hesaba çekileceğini haber verip, gerçek mümini şöyle tarif etmiştir: "Elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği kimse".(6)
Beşeri sistemler mazlumun hakkını gasp edip zâlimi affetme yetkisini sultanlara, krallara, başkanlara, vâlilere bütün derdi oy avcılığı olan hükümetlere, kısacası şahıslara ve kurumlara verirken, ilâhî sistemde bu yetkiyi Cenâb-ı Allah kendisi bile kullanmıyor ve buyuruyor ki: "Huzuruma ne kadar büyük günahla gelirseniz gelin, dilersem affederim. Ama sakın kul hakkı ile gelmeyin affetmem".(7)
Bu yetkiyi en sevgili Peygamberine bile vermemiş, halîfelere vermemiş ancak hak sâhibine yani zulme uğrayana vermiştir. O dilerse affeder. Dolayısıyla İslâm nazarında insan hakları (kul hakları) kutsal ve mübârektir.
Meselenin önemine binaen Resûl-i Ekrem sık sık: “Bende hakkı olan varsa gelsinalsın, kıyâmete kalmasın”(8)diye teklifte bulunmuştur. Bir defasında Sevad b. Gaziyye adlı sahabi; “benim sizde hakkım var Ya Resûlallah. Bedir savaşında Müslümanların saflarını düzeltiyordunuz. Ben biraz önde olduğum için karnıma okla dokunarak canımı acıttınız. Kısas istiyorum” deyince Peygamberimiz karnını açarak: “buyur kısas uygula” der. Sevad hemen eğilip O büyük insanın karnını öper ve “Ya Resûlallah belki birazdan şehit olacağım. Benim maksadım son olarak, başkalarının değemediği mübârek karnınıza cildimi değdirmek istedim” deyince Resûlullah ona dua eder.(9)
Kul Hakları, Allah Hakkından Önce Gelir:
Hanefi fıkhında kul hakkı Allah hakkından önce gelir. Hattâ büyük zatlardan birine sormuşlar; “Cenâb-ı Allah Kâbe’nin içini putlarla doldurup, envai çeşit basitlikler yaparak, kendi yaptıklarına insanların tapmasını isteyen Mekke müşriklerinin değil de, Ebrehe ordusunun başına niye ebâbil kuşları ile taş yağdırdı?” Cevap: “Mekkelilerin yaptıkları hukukullaha müteallik bir mesele. Ama Ebrehe onların sürülerine, develerine el koymak kesip askerlerine yedirmek sûretiyle kul hukukuna tecavüz etti ve gazab-ı İlahiye uğradı” olmuştur.(10)
Hak ve hukuk hususunda İslâm Müslim-gayri Müslim farkı da gözetmemiştir. Müslüman olmasalar bile cizyesini veren her insan aynı hak ve adâletten faydalanmıştır. İslâm târihinde bu hususta hassasiyet gösteren ve adâletten ayrılmayan devletler uzun müddet hayatiyetlerini devam ettirmişlerdir. Aksine hareket edenler de kısa zamanda târih sahnesinden silinip gitmişlerdir. Bu hususa en güzel misal şanlı ecdâdımız Osmanlıdır. Hele bidâyette kul hakkına son derece saygılı ve âdil oldukları için, Allah onları 600 sene dünyaya hükümran kılmıştır.
Dipnotlar:
1-Bakara Sûresi, 30.
2-Câsiye Sûresi, 13.
3-Kâf Sûresi, 16.
4-Müslim, Zikir, 22.
5-Buhârî, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 7, s. 356.
6-Buhârî, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 1, s. 29; Terğıb, c. 3, s. 212; Elmalı Tefsîri, c. 3, s. 1667.
7-Müslim, Zikir, 22.
8-Zebîdî, “Tecrîd-i Sarîh Terc”. Müterc. Kamil Miras, D.İ.B. Yay. c.7, s. 356.
9- Taberi, “Târihil Ümem vel Mülük”, Kahire c. 2, s. 446.
10- M. Ertuğrul Düzdağ, “Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar-3”, s. 139.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.