OSMANLILARIN LÂLE VE ÇİÇEK SEVGİLERİ (3)
20 Haziran 2018, Çarşamba 07:41Osmanlıda balkonlara konan çiçeklerin bile mânâ ve işaretleri vardır. Sarıçiçek o evde hasta olduğunu dile getirir. Tedavi etmek için sokak sokak dolaşıp hasta arayan tabiplere işarettir. Evi ziyaret edip hastayı muayene eder ve gereğin yaparlar. Seyyar satıcılar da o evlerin yakınına gelince bağırıp hastayı rahatsız etmezler.
Kırmızı çiçek varsa o evde gelinlik kızlar olduğuna delalet eder, kız arayanlara işarettir. Kasaplık yapan insanlar birkaç seneye bir mesleği bıraktırıp, güllerle çiçeklerle meşgul olan bahçıvanlık yaptırırlarmış ki, hayvanları kese kese, kan göre göre kalbi katılaşıp insanlıktan çıkmasın diye. Osmanlı medeniyetinin odağında insan vardı ve her şey insana hizmet için yapılıyordu.(1)
Saray bahçeleri için Halep’ten sümbül soğanları(2) ve diğer çiçeklerin fideleri, fidanları getirtilirmiş. Dedelerimizdeki çiçek aşkına ve sevdasına şu olayda çarpıcı bir misaldir: İkinci Viyana kuşatmasında bozgun yaşanıp Serdâr-ı Ekrem Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın başkomutanlık çadırı Avusturyalıların eline geçtiğinde her tarafının çiçeklerle, ağaçlarla, süs bitkileri ile dolu olması hasebiyle hayretler içinde kalmışlar ve Osmanlıyı arkadan vurup yenilmesini sağlayan Leh Kralı Sobiesky, Kraliçeye yazdığı zaferini müjdeleyen mektubunda: “bunun çadır değil botanik bahçesi olduğundan sitayişle bahsetmiştir.”(3)
Lâle bizimdir, bizdendir, ehlileşmiş bozkır çiçeğimizdir. Onu dünyaya biz tanıtmışız, onunla ilgili en güzel şiirleri, süslemeleri, motifleri, ebruları, desenleri, edebî sanatları biz yapmışız. Onunla ilgili yazılan kitaplardan en meşhurları şunlardır: Cerrahpaşa Câmii imamı Mehmed Efendi’nin “Netâyicu’l-Ezhâr”; Üçanbarlı Mehmed Efendi’nin “Lâlezâr-ı İbrahim”; Mehmed Remzi’nin “Defter-i Lâlezâr-ı İstanbul”; Şeyh Mehmed Lâlezârî ‘nin “Mîzânu’l-Ezhâr”; Ahmed Kâmil Belgradî’nin “Risâle-i Esâmi-i Lâle”; Ekrem Hakkı Ayverdi’nin yayınladığı “Lâle Mecmuası”(4)
Nur-ı adn, Cihangir, Kızılkırlangıç, Alkavuklu, Feyz-i Süleymanî, Mahbûb, Dûşîze, Sîmendam, lâle-i Bedahşi, Kavs-ı Kuzah, Ferahbahş gibi insanı teshir eden isimlerle anılan lâle, bizim millî çiçeğimiz olmuş, İstanbul’un yüce Fâtihi Sultan Mehmed, bir şiirinde “dünya hayatının da lâle mevsimi gibi kısa ve geçici olduğunu, onun için zamanın iyi değerlendirilmesi gerektiğini” şöyle dile getirmiştir:
Sâkıyâ mey sun ki bir dem lâlezar elden gider
İrişir fasl-ı hazan vakt-ı bahar elden gider
Bugün bile İstanbul’u dünyaya tanıtan reklamlarda lâle figürü kullanılmaktadır. Yine memleket çapında oluşan lâle sevgisi ve muhabbeti de İstanbul’dan nüksetmiştir.
Lâle; millî bir çiçeğimiz olduğu gibi, ona dinî, kudsî ve ilâhî çiçeğimiz pâyesini de verenlerimiz vardır.
Lâle kelimesindeki harfler ile Allah ve Hilâl kelimesindeki harfler aynıdır. Yalnız dizilişleri farklıdır.(5) Ebced hesabı denen, harflere rakamlar verilerek târihler düşülen, kitâbeler yazılan, edebî sanatların en güzelleri icra edilen anlayışa göre de her üçü, 66 rakamını verir.(6)
Hiçbir ilâve yapmadan aynı harflerle, muazzez ve mübârek olan üç isim yani “Allah-Hilâl-Lâle”de yazılabilir. Bir lâle soğanının tek sap ve tek lâle vermesini de, Allah’ın sıfatlarından olan vahdet yani tekliğin, birliğin tezahürü olarak değerlendirenler olmuştur.(7)
Şâirlerimiz bu husustaki derûnî duygularını beyitlerinde şöyle dile getirmişlerdir:
Subh-dem dönse n’ola mihr-i cemâle lâle
Oldu mazhar aded-i ism-i celâle lâle
Refî-i Kalâyî
Sultan lll. Selim’in Tabiplerinden olan ve Lâle üzerine çok güzel bir kitabı bulanan ve 1350 çeşit Laleden bahsedilen Mehmed Aşkı Efendi de, bu duruma dikkat çekmiş ve bir şiirinde bu gerçeği şöyle terennüm etmiştir:
Mazhar-ı ism-i Celâl olmasa âyâ lâle
Bulamazdı bu kadar rütbe-i vâlâ lâle
İzzet Ali Paşanın beyti ise şöyledir:
Yokdur bu âb u tâb ne mihr u ne jâlede
Izhâr-ı kudret eylemiş Allah bu lâlede
“Şu laledeki parlaklık ve berraklık ne güneşte, ne de çiğ tanesinde vardır. Galiba Allah şu lâleyi yaratırken insanlara kudretini göstermeyi istemiştir.(lâle kelimesine bakanlar Allahı idrak edebilirler ve Allah isimin okuyabilirler”(8)
Dipnotlar:
1- Tekin Kılıç, “Osmanlıdan Torunlarına Hayat Düstûrları”, Gelenek Yay. İst. 2011, s. 65, 195.
2- Ahmed Refik, “Onuncu Asr-ı Hicrî’de İstanbul Hayatı” a. g. e. s. 11.
3- Max Kemmerich, a.g.e.s.56;Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, c. 6, s. 37, 125.
4- Hasan Özönder, “Lâle’nin Şanında-2”, 29. 04. 2008, Merhaba Gazetesi.
5- Beşir Ayvazoğlu, Mostar Dergisi, Haziran 2005, sayı 4, s. 7.
6- Halk arasında işini 66 altıya bağlamış, tabiri bunu ifâde eder yani işini Allah’a havale etmiş ve onun yardımını garantilemiş manasına.
7- Diyanet Vakfı “İslâm Ansiklopedisi”, c. 27, s. 79.
8- İskender Pala, “Efsane Güzeller”, Kapı Yay. İst. 2004, s. 210.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.