OSMANLILARIN MÜZİKLERİ (MÛSİKÎLERİ)(3)
18 Temmuz 2018, Çarşamba 07:36Müzik Devrimi!
Fakat bu milletin, son zamanlarda yaşadığı birçok travmadan biri de müzik hususunda olmuştur. 1926 da bu milletin hâlet-i ruhiyesini yansıtan, âli duygularını terennüm eden, buram buram mâzi ve aşk kokan sanat müziği şarkılar resmen yasaklanmıştır.
Bir hastanın ilacını ve antibiyotiklerini kesmek gibi bir uygulama olan bu baskı ve yasağı halk bir türlü kabullenememiş, rûhî bir gıda telâkki edilen bu arzusunu tatmin için, içinde sanat müziğimize benzeyen şarkılar olan Arap-Mısır filmlerine dadanmış, bunun farkına varan o günün idârecileri bu filmlerdeki şarkılar Türkçeleşirse ancak ithaline (yurda girişine) izin veririz demişler, film şirketleri bu işe bir çare bulabilmek için, Türk Arap müziği melezi (Arabesk) bir müzik türü ortaya çıkarmış, dilimiz ve müziğimiz bozulmuş gitmiştir.(1)
Solcu kimliği öne çıkan, Cumhuriyet Gazetesi yazarı Atilla İlhan bile millî Mûsikimizi yasaklayıp horlayışımıza siten ediyor ve şöyle diyor: “Elin keferelerini bile çarpıp (mest eden) millî Mûsikimizi biz yıllarca hor görmüşüzdür., hâlâ hor görürüz. İlericilik adına yediğimiz namelerden birisi de budur. Kendi hesabıma ben, bu önemli yanılgımın farkına ancak otuz yaşına doğru varabildim; ancak o yaştan sonra Türk Mûsikisine yöneldim; yoksa gidin bulun lise, üniversite arkadaşlarımı, size Türk Mûsikisini ne kadar küçümsediğimi anlatsınlar. Nasıl küçümsemezdim ki, İnönü diktatörlüğü bizi Batı Mûsikisine doğru yöneltiyordu.”(2)
Walter Shevets diye müzik otoritesi bir kişi şöyle demiştir: “Dünyada iki tane klasik mûsiki var. Biri Klasik Batı Mûsikisi, biri de klasik Türk mûsikisi.”(3)
Bugün Sanat Mûsikisini seven, dinleyen, zevk alan insanlarımızın çoğu bile güfteyi anlamıyor, kelimelere aşina değil, mânâyı çözemiyor, sâdece mûsikinin ritim ve nağmelerinden zevk alır haldedir. Maalesef.
Dünyanın en güzel Mûsikisi dedelerimizin müziğidir. Her şeye rağmen, bir asra yakın bir zamandır üzerinde her türlü baskı olduğu halde ne sanat müziği söyleyenleri, ne de sanat müziğini bu milletin gözünden, gönlünden ve özünden söküp atamamışlardır.
Yıldız deyip bir anda parlayan, yine bir anda sönen değil, yılların eskitemediği tâbir edilen ve ölümsüz eserler bırakan, gönüllerde hâlâ yaşayan, eserleri zevkle dinlenen gerçek yıldızlar yine Tasavvuf kökenli sanat müziğinden çıkmaktadır.
Osmanlı müziği ilaç gibi kullanan, dertlerine deva gören, hastalarına şifa bilen, hastalarını müzikle tedavi eden bir millettir.(4) Ortaçağda cüzzamlılar, illetliler, akıl hastaları, “bunların içine şeytan girmiş, ruhlarına iblis hâkim olmuş” gibi fetvalarla, Papaz ve Rahiplerden müteşekkil mahkemelerce, Engizisyonlarda diri diri halkın gözü önünde yakılırken, toprağa gömülürken, şeytanı bile hayrete düşüren işkencelere mahkûm edilirken,(5) içlerindeki şeytan ve kötü ruhlar korksun dışarı çıksın diye rahimlerine ve karınlarına kızartılmış demirler sokulurken, Osmanlıda onlara gâyet şefkat ve merhametle bakılmış, kendilerine özel hastaneler, bakımevleri, dârü’ş şifalar yapılmış, onları besleyen, ihtiyaçlarını gideren, üzerlerine titreyen vakıflar, tekkeler, türbeler inşa edilmiştir. Bunlara uygulanan bu şefkat numunesi yöntemlerden biri de Müzikle tedavidir.
Ecdâdımızın uyguladığı bu yöntem, bugün bilimsel olarak da incelenmiş ve müzikle tedavinin bilimsel bir yol ve yöntem olduğu kabul edilmiştir. Avrupa ve ABD de birçok klinikte uygulanmakta, hattâ hangi makamın hangi hastalıklara iyi gelip tedavi ettiği bile tespit edilmiştir. Fakat bu durumu bizim ecdâdımız asırlar önce uygulamış, ABD ise 1956 yılında ancak farkına varabilmiştir.(6)
Çocuk gelişim uzmanı Nesrin Özcan, yaptığı araştırma ve incelemeler sayesinde: “Ney sesi ve Tasavvuf Mûsikisinin hiperaktif çocukları sakinleştirdiğini ve daha anlayışlı hale getirdiğini” tespit etmiştir.(7)
Dipnotlar:
1 - Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar-1”, M. Ertuğrul Düzdağ, Kaynak Yay. 2007, İst. 2. baskı, s. 358.
2 - İbrahim Refik, “Târih Şuuruna Doğru-4”, Albatros Yay. İst. 2004, s. 172.
3 - Ö. Tuğrul İnançer-Ahmed Özhan, “Şarkılar Seni Söyler” Sufi Yay. İst. 2007, s. 163.
4- Hasan Hüsrev Hatemi, Hoşça bak Zatına, İşaret Yay. İst.1989, s. 565.
5 - İlhan Bardakçı, “Târihten Bugüne”, Türk Edebî. Vakfı Yay. İst. 2004, s. 310.
6- Hasan Hüsrev Hatemi, “Hoşça bak Zatına”, İşaret Yay. İst. 1989, s. 565.
7 - Milliyet Gazetesi, 26. 12. 2003.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.