OSMANLILARIN MÜZİKLERİ (MÛSİKÎLERİ)(4)
19 Temmuz 2018, Perşembe 07:41Ecdâdımızın uyguladığı bu yöntem, bugün bilimsel olarak da incelenmiş ve müzikle tedavinin bilimsel bir yol ve yöntem olduğu kabul edilmiştir. Avrupa ve ABD de birçok klinikte uygulanmakta, hattâ hangi makamın hangi hastalıklara iyi gelip tedavi ettiği bile tespit edilmiştir. Fakat bu durumu bizim ecdâdımız asırlar önce uygulamış, ABD ise 1956 yılında ancak farkına varabilmiştir.(1)
Çocuk gelişim uzmanı Nesrin Özcan, yaptığı araştırma ve incelemeler sayesinde: “Ney sesi ve Tasavvuf Mûsikisinin hiperaktif çocukları sakinleştirdiğini ve daha anlayışlı hale getirdiğini” tespit etmiştir.(2)
Sanat Mûsikimiz Hayvanlara Bile Tesirlidir:
Dedelerimizin müziğinin değil insanlara, hayvanlara, kuşlara bile tesir ettiği, onları sakinleştirdiği de bir gerçektir ve tecrübelerle sabittir. Bu hususta şu misaller bir hayli enteresan:
Almanya’nın Wiesbaden kentinde 23 yaşındaki bir Türk kadını, açık pencereden oturma odasına 15 yarasanın girdiğini görmüş, bir hayli uğraştığı halde onları odadan çıkaramayınca, durumu polise bildirmiştir.
Hemen olay yerine gelen polisin de, yarasaları evden çıkarma çabaları sonuç vermemiş, bunun üzerine ses ve frekanslara karşı duyarlı olduklarını bildiği yarasaları çıkarmak için polis, yüksek sesli müziğin yarasaları kaçırabileceği düşüncesiyle teybe evde bulunan Türk Sanat Müziği kaseti konulmuş ve ses sonuna kadar açılmış, ama yarasalar kaçacağı yerde kısa süre sonra sayıları 40’a kadar çıkmış, evin içine dolmuşlar.
Bunun üzerine ev sâhibi kadın televizyonda Tekno müzik veya Metal müzik denen kanalı açınca, bu müziğe dayanamayan yarasalar bir bir evi terk etmişlerdir.(3)
Mardin İlimizin araba giremeyen dar sokaklarının temizliği eşekler vasıtasıyla yapılıyor. Yaz günlerinde zaman zaman 44 dereceye varan sıcaklarda bu eşeklerin fazlaca huysuzlaştığı görülünce, Belediyenin veterineri bunları sakinleştirmek için klasik müzik yani sanat müziği dinletmiş ve sakinleştikleri görülmüştür.(4)
Güzel sesin ve musıkînin hayvanlara bile etki ettiği bir realitedir. Eskiden deve kervanları çölde giderken zevkle gitsinler, yorulduklarını bilmesinler diye güzel sesli kişilere şarkılar, şiirler, kasideler, okuturlar bunları okuyanlara da “Hâdî” derlermiş. Bazen develer kendilerini bu namelerin zevkine kaptırıp günlerce dinlenmeden yürürler, yük taşırlar ve bazende çatlar ölürlermiş.(5)
Kurtlara, kuşlara, cansız varlıklara bile tesir eden ecdâdımızın bu ruhların gıdası durumundaki müziği ile ilgili bir garplı da şöyle diyor: “Medeniyete, cansız ilim ve fenne tapan garplı insan, Mevlânâ’nın çaldığı neyin sesine kulak vermeli. Bu sesi bir defa duyanlar, benliği öldüren ve insanı hakiki bir hayata getiren Sema’nın derin mânâsını anlamaya başlamışlardır. O Sema bizi daüssıla çektiğimiz zaman, gözyaşları dökerek aradığımız güneşe sevk ediyor.”(6)
Türk milletinin müziğe karşı bir aşinalığı, bir yatkınlığı vardır. Ud ve Kanun gibi çalgı aletlerini Türk asıllı Fârâbî icat etmiştir. Hattâ şöyle bir rivâyet vardır: Fârâbî bir gün yaşadığı yörenin hükümdarı Seyfüddevle’nin sarayına gelir meclistekilere bir alet çalar hepsi hüngür hüngür ağlar, bir alet çalar hepsi katılı katıla güler bir alet çalar muhâfızlarda dâhil herkesi uyutur kendisi çıkar gider.(7)
Tâbir câizse; insan bedeninde Yaratıcının baz istasyonu ruh, şeytanınki ise nefistir. Bunların hangisi güçlü ise duyduğu, gördüğü şeyler ona göre etki eder. Bir müzik aletinden veya bir müzik parçasından bazıları “aman Ya Rabbi, Sen ne büyüksün, şu telden, şu deriden, şu kamıştan çıkan sesler ne acayip, ne kadar etkileyici, bunlar elbette senin kuvvet ve kudretinin eserleridir, aksi halde böyle bir şey mümkün değildir” gibi duygularla etkilenir.
Bazılarının da nefsini hoplatır, kalkar oynamaya başlar, dümeni şeytana teslim eder. Onun için Osmanlı Şeyhülislâmlarından Tasavvuf Mûsikisine haramdır diye fetva veren çıkmamıştır. Hattâ bazılarının şiirleri, şarkıları ve besteleri vardır. Şeyhülislâm Yahya Efendi bunlardan biridir. Yine bunlardan Es’ad Efendi, tekkeler, Mevlevîhâneler ve buralarda icra edilen ayinlerle ilgili şöyle der: “Şiir ve mûsikinin yegâne mervii ve bilgi şerbetinin aktığı çeşmeler” idi.(8)
Rahmetli Fevzi Özçimi’ye bir mecliste şu makamdan bir şeyler söyle bakalım demişler. O da bir şarkı söylemeye başlamış, Laz Hoca lakaplı biraz tutucu birisi hemen itiraz etmiş ve “bu nedir?” demiş, Konyalı’nın hâlâ gözünde ve gönlünde yaşayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi; “Ne olacak. Salatü selâmın süryanicesi bir şey yok” demiş, ortalığı yatıştırmış.(9)
Dipnotlar:
1- Hasan Hüsrev Hatemi, “Hoşça bak Zatına”, İşaret Yay. İst. 1989, s. 565.
2 - Milliyet Gazetesi, 26. 12. 2003.
3 - Milliyet Gazetesi, 04. 08. 2004.
4 - 07. 07. 2012 Shov TV 18. 30 haberleri.
5- Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar-4”, Haz. M. Ertuğrul Düzdağ, Kaynak Yay. İst. 2014, s. 394.
6- Türk Edebiyatı Dergisi, sayı 408, Ekim 2007, s. 77.
7- Yaşar Aydınlı, “Fârâbî”, İSAM Yay. İst. 2008, s. 30.
8- Mahmud Erol Kılıç, “Sufi ve Şiir”, İnsan Yay. İst. 2011, s.138.
9- Hacıveyiszâde belgeseli CD’de Fevzi Özçimi anlatmaktadır.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.