OSMANLILARIN PEYGAMBER SEVGİLERİ (1)
27 Eylül 2018, Perşembe 08:21Osmanlı’nın meziyetleri gerçekten saymakla bitmeyecek kadar çok ve meşhurdur. Peygamber sevgisi hususunda dünyada eşi, emsali ve benzeri görülmeyen bir millettir. Osmanlı Allah Rasûlü’nün övgüsüne rastgele lâyık olan bir millet değil, onu fazlasıyla hak eden bir millettir.
Ali Ulvi Kurucu rahmetli: “İslâm en çok Osmanlıya yakışmıştır” diyor.(1) Bu sözlerde mübalağa yoktur. Anadolu insanının ve Osmanlı pâdişahlarının en derûnî duygularla Peygamber sevgisini tezahür ettirdiği hususlardan bazılarını maddeler halinde arz ediyorum:
Mevlid:
Dinî ve millî günlerde, mübârek gecelerde, zikir ve törenler esnasında, doğum ve ölüm günlerinde, evlenme, düğün ve sünnet merâsimlerinde, asker ve hacıların uğurlama ve avdetlerinde, sevinç ve şükran günlerinde, yıldönümü ve anma toplantılarında Mevlit okunması Osmanlı halkının örfüne öyle bir yerleşmiş ki, sanki vacipmiş gibi muâmele görmüştür. Yine bir iftihar vesilesi olarak söylenebilir ki, resmî ve gayri resmî özel radyo ve TV’lerde bugün bile dinî ve millî günlerde, yukarda zikredilen zaman ve mekânlarda bu törenler icra edilmektedir.
Balkanlar, Kafkaslar ve bazı Türk illeri uzun yıllar Komünist idârelerin zulmü ve tahakkümü altında kaldı. Din ve mâneviyat adına insanların fikirlerinde, gönüllerinde ne varsa hepsini kazıyıp nötr hale getirmek için bir asra yakın uğraşıldı. İnsanların duygu ve düşüncelerine müdahale edilip, inançsız ve itikatsız bir toplum yetiştirmek için ne gerekirse yapıldı.
Küçük yaştaki çocuklara etki edilerek, kendi öz anne ve babalarını ihbar eden ajan ve ispiyoncular haline getirildi. Müslümanlar sâlim kafa ile düşünemesinler ve çabuk dejenere olsunlar diye, “Piva” denen içkiler çok ucuza ve tankerlerle mahallelerde dağıtıldı.(2) Bunun neticesinde bazı hususlarda başarıya da ulaşıldı. İnançlar zayıfladı ve törpülendi. İbadet bilinmez hale geldi. İslâmî Türk seciye ve ahlâkı asgarî noktalara indi...
Fakat Peygamber sevgisini bu mahkûm ve mazlum Milletlere unutturamadılar. Her türlü inanç erozyonuna rağmen Mevlit olayını, yani Peygamber sevgisini örf ve geleneklerinin içinden çıkaramadılar. Kendi kazdıkları kuyulara kendileri düştüler ve bu inançsız, ruhsuz, köksüz millet yetiştirmenin faturasını ağır bir şekilde ödediler ve ödemektedirler. Rus Milleti öyle bir zillet ve sefâletin içine düşürüldü ki, bugün 40 milyon Rus, aşevlerinden ölmeyecek kadar bir şeyler alıp yemek sûretiyle hayatta kalabiliyor.(3)
Türklerde Peygamber sevgisinin derece ve seviyesine bir delil de şudur ki; Süleyman Çelebi’nin Mevlidinde tam doğum anını anlatan şu beyitler okunurken:
Doğdu ol saatte ol Sultan-ı Dîn
Nura gark oldu semâvat ü zemîn
Pâdişah da dâhil bütün dinleyenler Hz. Peygamberin doğumu, yani dünyayı teşriflerine hürmeten ayağa kalkmışlar ve bugün hâlâ bu hürmet ve ta’zime binâen kalkılmaktadır.
Salâvat-ı Şerîfe:
Salât kelimesi lügatte: Dua, tebrik, tebrcil, temcit ve ta’zim gibi mânâlara gelir.(4) Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah ve melekleri Peygambere salât etmektedirler. Ey inananlar siz de Ona salât edin(5) (ta’zim ve hürmet edin, selâm gönderin).”
Peygamber Efendimiz de bir hadislerinde şöyle buyurur: “Kıyâmet gününde insanların bana en yakın olanları ve şefaatime hak kazananları, benim üzerime en çok salâvat getirenlerdir.”(6)
Bu ve buna benzeri hadisleri göz önüne alarak Osmanlı bu hususu öyle güzel oturtmuş ki, elhamdülillah her gün yüzlere varan sayıda Salâvat-ı Şerîfe getiririz:
1-Namazların tahiyyatlarında mecburen okuruz.
2-Hacca giden kardeşlerimiz görmüşlerdir, başka Milletlerde olmadığı halde ecdâd bazı usulleri farz gibi yerleştirmiş, imam selâm verince hattâ kendi başımıza kıldığımız namazlarda bile “Alâ Rasûlina Salâvât” deriz, yani bir yerde kendi kendimize “Peygamber üzerine salâvât getir” diye emir veririz ve getiririz.
3-Yine başka Milletlerde görülmeyen bir haslet: Ne zaman Kur’an’dan bir parça okunsa da “Fâtiha” dense ondan önce sanki farzmış gibi mutlaka bir salâvat getirir Fâtiha’yı akabinde okuruz.
Dipnotlar:
1- Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar-2”, M. Ertuğrul Düzdağ, Kaynak Yay. 2007,İst. 2. baskı, s.316.
2- “Yeşilay Dergisi”, sayı, 792, s. 14.
3- “Kutlu Doğum Haftası”, D.İ.B. Yay. 1989, s. 182.
4- Hidâyet Işık, “Hz. Peygambere Salât ve Selâm Getirme”, “Diyanet Dergisi”, Ekim-Kasım-Aralık, 1989 sayısı, s. 263.
5- Ahzâb Sûresi, 56.
6- Nevevî, “Riyâzü’s-Sâlihîn”, D.İ.B.Yay.6. baskı, Ankara, c.3, s. 4.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.