OSMANLILARIN PEYGAMBER SEVGİLERİ (5)
02 Ekim 2018, Salı 08:12Hâdimü’l-Haremeyni’ş-Şerifeyn:
Yavuz Mısırı fethedip, kendisine takdim edilen mukaddes emânetleri aldıktan sonra dönüş yolunda, bir rivâyete göre Halep’te bazı rivâyetlere göre de Mısır’da Tolunoğlu Câmiinde, Cuma namazında, Osmanlının düşünce ve duygu inceliğini anlayamayan bir Arap hatip hutbede: “Aramızda Hâkimül Harameyn Yavuz Sultan Selim de bulunuyor” gibi sözler söylemesi üzerine, Yavuz hiddetle hatibe müdahale ederek: “Hayır ben o mukaddes yerlerin hâkimi değil hâdimiyim (hizmetçisiyim)” dediğini târih kitapları kaydetmektedir.(1)
Hâdimü’l-Harameyn unvanı resmi yazışmalarda kullanılmış, sikkelere kazınmış ve hutbelerde söylenmiştir. Bu durum 1922 yılında Saltanatın kaldırılmasına kadar devam etmiştir. Saltanat kaldırıldıktan sonra Halîfe seçilen 2’inci Abdülmecid Efendiye (1868-1944) bile Büyük Millet Meclisinde “Halîfe-i Müslimîn ve Hadimü’l-Harameyni’ş Şerîfeyn” diye hitap edilmiştir. Ancak 3 Mart 1924 târihinde Hilâfetin ilgası ile bu sıfat da kaldırılmıştır.(2)
Savaşlarda Peygamber Sevgisi:
Osmanlı ne zaman sefere karar verirse hemen Sancak-ı Şerîf, İstanbul’daki At Meydanına dikilir ve asker onun altında toplanmaya başlardı. Fakat son dua da yine Allah Resûlüne olan hürmet ve sevgiden dolayı, O’nun akrabası ve arkadaşı olan ve İstanbul kuşatmasında şehit düşen Eyüp Sultan Türbesinde yapılırdı.(3) Savaş sırasında cepheye götürülen Sancak-ı Şerîf en ilerde, saltanat sancakları, Sadrâzam, başkumandan, ordu ve diğer komuta sancakları onun gerisinde olurdu.(4)
1828/1829 yıllarındaki Türk Rus savaşı sırasında Sancak-ı Şerif Râmi kışlasından alınıyor ve deniz yoluyla sefere çıkan Osmanlı Türk kuvvetlerini gayretlendirmek üzere Kalender Kasrına (sarayına) getiriliyor. Mübârek sancak bir müddet burada misâfir ediliyor. Bu târihten sonra Hânedan mensupları bu Kasrın önünden her geçişte ayağa kalkarlar ve hürmetle kasrı selâmlarlar ve bu olay saltanat sona erinceye kadar devam ediyor.(5)
Nakîbü’l-Eşraf:
İslâm terbiyesinde Hz. Hasan soyundan gelenlere şerîf, Hz. Hüseyin soyundan gelenlere de Seyyid denir. Nakîbü’l-Eşraf; Hz. Peygamber’in sülâlesi mensuplarının işleriyle meşgul olmak üzere, İstanbul’da görevlendirilen kişiler için kullanılan bir tabirdir. Ehl-i Beyt’ten (Peygamber soyundan) olanlara Osmanlının her devrinde son derece hürmet ve saygı gösterilmiştir.(6)
Kendilerine âit işlere bakmak üzere içlerinden biri reis tayin edilmiş, Nakîbü’l-Eşraf (Şerefli insanların vekili) mânâsına olan bu reis; Peygamber sülâlesi mensuplarının işlerine bakmış, neseplerini kayıt ve zapt etmiş, doğumlarını, ölümlerini deftere geçirmiş, onları anormal (onur kırıcı) işlere girmekten ve kötü durumlara düşmekten alıkoymaya ve haklarını korumaya çalışmıştır.
Arzu ve isteklerini Pâdişaha ve ilgili mercilere bildirmiştir. Fey ve ganimetten (devlet yardımı ve savaş ganimetleri) kendilerine âit hisseyi alıp aralarında dağıtmış, sülâleden olan kadınların, dengi olmayanlarla evlenmelerini engellemiştir.
Yani Nakîbü’l-Eşraf Peygamber sülâlesinin, aile efradının umûmî bir vâsîsi hükmünde idi. Yıldırım zamanında yani Osmanlı’nın ilk zamanlarından i’tibâren “Nakîbü’l-Eşraf” tayin etmişlerdir, Pâdişahlara onlar kılıç kuşatmışlar, “duaları makbul ve müstecâbdır” düşüncesiyle onlara dua yaptırmışlar,(7) onlara son derece saygılı davranmışlardır.(8) Ayrıca Osmanlı devleti Ehl-i Beyt’ten olan kimselere devamlı maaş bağlamıştır.(9) Osmanlı İranla yaptığı ve gâlip geldiği birçok savaş sonrası yaptığı antlaşmalarda koyduğu şartlardan biri de; “Şiilerin Ehli Beyte yani Peygamber soyuna küfretmemeleri, hakarette bulunmamaları” şartı olmuştur.(10)
Halbûki Hz. Peygamberin vefatından 100 sene sonra Abbasî’lerin yaptığı muâmeleye bir göz atalım: Siyâset gözü kör kulağı sağır eder. Emevîler ma’lum büyük bir ehli beyt düşmanlığı yapmışlardır. Ardından gelen Abbasoğulları yani Abbasiler de yine aynı sülâleden olmalarına rağmen aradaki siyasî rekabet yüzünden Ehli Bbeyt düşmanlığı yapmışlardır.
Abbasi Halîfesi el- Mütevekkil Alallah (Hilâfet dönemi: 232-247) Mu’tez ve Müeyyed isimli iki oğlunu yetiştirmesi için devrin meşhur âlimi Yakub b. Sekit’i görevlendirmiş, bir müddet sonra hocaya sormuş; “benim bu iki oğlumu mu çok seviyorsun, Hasanla Hüseyini mi çok seversin?” demiş, âlim de: “Ben değil Hasan ile Hüseyin’i Hz. Ali’nin kölesi olan Kanberi bile senin çocuklarından daha fazla severim” deyince Mütevekkil emir vermiş etrafındaki insanlara çiğneterek onu öldürtmüştür.(11)
Dipnotlar:
1- Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, Üçdal Neşr. İst. c.10, s.116-125; Hammer, a.g.e. c.4, s.196.
2- İslâm Ansiklopedisi, T.D.V. Yay. İst. 1997, c.15. s. 26.
3- Vecdi Bürün, a.g.e. s. 83.
4- Erol Özbilgen, “Bütün Yönleriyle Osmanlı”, İz Yay. İst. 2003, s. 62.
5- Dursun Gürlek, “Kültür Dünyamızdan Manzaralar”, Kubbealtı Yay. İst. 2010, s. 265.
6- Esat Efendi, a. g. e. s. 143.
7- Bakınız:M.Zeki Pakalın,“Osmanlı Târih Deyimleri ve Te¬rimleri Sözlüğü”,İst.1971,c.2,s. 647.
8- Esat Efendi, “Osmanlıda Töre ve Törenler”, Tercüman 1001 Temel Eser, İst. 1979, s. 143.
9- “Mevlâna Güldestesi”, Konya B.Şehir Belediyesi yay. No:8, s. 126.
10- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-5”, Timaş Yay. İst. 2013, s. 133.
11- İhsan Süreyya Sırma, “Abbasiler Dönemi”, Beyan Yay. 165, İst. Târihsiz, s. 96.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.