OSMANLILARIN PEYGAMBER SEVGİLERİ (8)
05 Ekim 2018, Cuma 08:53Gülbang-ı Muhammedî:
Osmanlıda sübyan (İlkokul) mekteplerinde talebeler tarafından hep bir ağızdan okunan ve âdeta dua mahiyetinde öğretilen sözlere, and’a denir. Bu da yine Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisinin Osmanlı Milletinde bir dışa vurumudur. Sözler şöyledir:
“Allah Allah illallah, Celil’ül Cebbâr, Muîn’üs Settâr, Hâliku’lleyli ve’n-nehâr, Lâ yezâl, Zü’l-Celâl, birdir Allah.
Erin erliğine, Hakk’ın birliğine, Din-i Mübin uğruna şehit olan gaziler hürmetine diyelim aşk ile birdir Allah.
Allah Allah Allah dâim hay (üç defa).
Evveli Kur’an, âhiri Kur’an, eli kan, kılıcı kan, sinesi üryan, ciğeri püryan, din-i mübin uğruna şehit olanlar ve gaziler aşkına diyelim aşk ile birdir Allah.
Allah Allah Allah daim hay (üç defa).
Evveli gaza, âhiri gaza, inâyet-i Hudâ, kasd-i adâ, din-i mübin uğruna şehit olanlar ve gaziler aşkına diyelim aşk ile birdir Allah.
Allah Allah Allah daim hay (üç defa).
Hacılar, gâziler, râviler, üçler, yediler, kırklar, Gülbang-ı Muhammedî, nur-ı Nebî, Kerem-i Ali, pîrimiz üstâdımız Hazret-i Osman-ı zinnûreyn-i velî.
Gerçekler demine devrânına, Hu diyelim huuuu.”(1)
Kıble Hürmeti:
Türk Milletindeki Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisi yalnız gönüllerde kalmamış, bu aşırı sevgi fiile de dökülmüştür. Başka Milletlerde hattâ Rasûlullah’ın hemşerilerinde bile böyle bir kaygı ve anlayış olmadığı halde, üç bin km. beriden benim Milletim kıbleye karşı ayağını uzatmaz, abdest bozmaz, tükürmez, tuvaletlerinin yönünü o tarafa yapmaz, Kur’an’a hürmetsizlik olur diye belden aşağı indirmez, âyetler, dualar bulunan kâğıtlarla hattâ Kur’an yazısı diye Arapça yazı bulunan hiçbir kâğıt ve evrakla tuvalete girmez... Hac’da: “Hocam bu Suud paralarının üstünde Arapça yazılar var. Bunlarla tuvalete girdiğimizde günah olmaz mı?” diye bizlere soran birçok insanla karşılaşmışızdır. Başka Milletlerde bu ince edep ve terbiye anlayışını görmek pek mümkün değildir. Hacca giden kardeşlerimiz bizzat görmüşlerdir: Kâbe’nin dibinde ona karşı ayağını uzatan, hattâ Kur’an-ı Kerimi de başının altına yastık yapıp saatlerce uyuyan insanlar mevcuttur. Kıbleye tükürmeme ve tuvaletlerin yönünü kıbleye yapmama gibi bir anlayışı da, bizden başka Milletlerde yoktur. Mekke’de bile buna dikkat edilmemekte ve tuvaletlerin yönü Kâbe’ye karşı yapılmaktadır.
Medîne Ziyâreti:
Hac ibâdetini yerine getirmek maksadıyla kutsal topraklara gidenlerin, ister Hac’dan önce ister Hac’dan sonra Peygamberimizin Kabr-i Saâdeti’ni ziyaret etmesi ve Mescid-i Nebi’de namaz kılması, her Müslüman’ın en samimi arzusudur. Bu sebeple Medîne’ye gelip Mescid-i Nebi’yi ziyaret imkânı bulanlar, bunu en iyi şekilde değerlendirmelidirler. Hanefi mezhebine göre bu ziyaret mendubtur. Bunu tavsiye eden hadislerde mevcuttur.(2)
“Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, (Mekke’deki) Mescid-i Haram hariç, başka mescitlerde kılınan bin namazdan hayırlıdır.”(3)
“Benim mescidimde bir namaz geçirmeden kırk vakit namaz kılan kimse için, cehennem ateşinden ve nifaktan kurtuluş beratı yazılır.”(4)
Görüldüğü gibi Hacdan önce veya sonra Medîne ziyareti adettendir. Haccın farz veya vaciplerinden biri değildir. Ama Bizim Milletimiz bu ziyareti, aşırı Peygamber sevgilerinden dolayı farz gibi telâkki edip, mecburi bir görev kabul etmektedirler. Medîne’ye gitmemek bir tarafa, orada kırk vakit tamamlanmazsa hacıyı râzı etmek mümkün olmaz. Hâlbuki diğer Milletler buna bu kadar önem vermiyor. Medîne’ye gelip birkaç gün kalıp ziyaretlerini yaptıktan sonra çekip gidiyorlar. Hattâ hiç uğramayanlar bile var
Nikâk ve Duaları:
Türk Milleti evlenecek evlâtlarının nikâhını kıymaya, yine sevgili Peygamberlerinin ismini anarak; “Allahü teâla Hazretlerinin emri, Peygamber Efendimizin kavli...” diyerek başlar ve neticede yine O’nun ve Ehl-i Beytinin isimlerini bol bol zikrederek dua ederler:
“...Allah’ım evlenen bu iki gencin arasını, Hz. Âdemle Hz. Havva, Hz. Muhammed’le Hz. Hatice’nin, Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın arasını uyumlu kıldığın gibi uyumlu, huzurlu, saâdetli... eyle...”(5)
Gelin olan kız evden ayrılırken beline yine gül rengini temsil eden kırmızı kuşak veya şerit bağlarlar. Şimdi pek görülmüyor ama eskiden damatların boynuna ve koluna da (yine aynı maksatla olsa gerek), kırmızı al bağlarlardı. Çünkü Peygamberimizin tasavvuftaki remzi kırmızı güldür.
Dipnotlar:
1- Erol Özbilgen, “Bütün Yönleriyle Osmanlı”, İz Yay. İst. 2003, s. 470.
2- Zebîdî, a.g.e. c.4, s.175; Seyfettin Yazıcı, “Mekke ve Medîne’deki Ziyâret Yerleri”, T.D.V. Yay. Ankara, 1999, s. 82.
3- Zebîdî, a.g.e. c.4, s.198.
4- “Et-Tergîb vet-Terhîb Tercemesi”, Hikmet Yay.İst. 1985, c. 3, s. 52.
5- Süleyman Ateş, “Yeni İslâm İlmihali”, İrfan Matb. 1979, s. 539.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.