OSMANLILARIN PEYGAMBER SEVGİLERİ (9)
06 Ekim 2018, Cumartesi 08:51Medîne Ziyâreti:
Hac ibâdetini yerine getirmek maksadıyla kutsal topraklara gidenlerin, ister Hac’dan önce ister Hac’dan sonra Peygamberimizin Kabr-i Saâdeti’ni ziyaret etmesi ve Mescid-i Nebi’de namaz kılması, her Müslüman’ın en samimi arzusudur. Bu sebeple Medîne’ye gelip Mescid-i Nebi’yi ziyaret imkânı bulanlar, bunu en iyi şekilde değerlendirmelidirler. Hanefi mezhebine göre bu ziyaret mendubtur. Bunu tavsiye eden hadislerde mevcuttur.(1)
“Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, (Mekke’deki) Mescid-i Haram hariç, başka mescitlerde kılınan bin namazdan hayırlıdır.”(2)
“Benim mescidimde bir namaz geçirmeden kırk vakit namaz kılan kimse için, cehennem ateşinden ve nifaktan kurtuluş beratı yazılır.”(3)
Görüldüğü gibi Hacdan önce veya sonra Medîne ziyareti adettendir. Haccın farz veya vaciplerinden biri değildir. Ama Bizim Milletimiz bu ziyareti, aşırı Peygamber sevgilerinden dolayı farz gibi telâkki edip, mecburi bir görev kabul etmektedirler. Medîne’ye gitmemek bir tarafa, orada kırk vakit tamamlanmazsa hacıyı râzı etmek mümkün olmaz. Hâlbuki diğer Milletler buna bu kadar önem vermiyor. Medîne’ye gelip birkaç gün kalıp ziyaretlerini yaptıktan sonra çekip gidiyorlar. Hattâ hiç uğramayanlar bile var
Nikâk ve Duaları:
Türk Milleti evlenecek evlâtlarının nikâhını kıymaya, yine sevgili Peygamberlerinin ismini anarak; “Allahü teâla Hazretlerinin emri, Peygamber Efendimizin kavli...” diyerek başlar ve neticede yine O’nun ve Ehl-i Beytinin isimlerini bol bol zikrederek dua ederler:
“...Allah’ım evlenen bu iki gencin arasını, Hz. Âdemle Hz. Havva, Hz. Muhammed’le Hz. Hatice’nin, Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın arasını uyumlu kıldığın gibi uyumlu, huzurlu, saâdetli... eyle...”(4)
Gelin olan kız evden ayrılırken beline yine gül rengini temsil eden kırmızı kuşak veya şerit bağlarlar. Şimdi pek görülmüyor ama eskiden damatların boynuna ve koluna da (yine aynı maksatla olsa gerek), kırmızı al bağlarlardı. Çünkü Peygamberimizin tasavvuftaki remzi kırmızı güldür.
Sîreti’n-Nebi Kitaplarının Okunması:
Eskiden insanları meşgul eden bu kadar alet-edevat yoktu. İnsanlar bilhassa uzun kış gecelerinde otururlar, sohbet ederler, Sireti’n-Nebi türü kitaplar okurlar ve Peygamberlerinin hayat hikâyelerini, dinî ve milî kahramanlarını bil-vesile öğrenirlerdi. Ben İslâm Târihi ile ilgili bilgilerimin ilk temellerini bu oda sohbetlerinde, Türk Kurtuluş Savaşı ile alâkalı bilgilerimi de yine bu oda meclislerine gelen ve benim hayretle izlediğim, dinlediğim savaş gazilerinin anlattıklarından öğrenmişimdir.
Osmanlı Ehl-i Beyt’e karşı, dünyanın başka hiçbir yerinde görülmeyen bir hürmet ve muhabbetle muâmele etmiş, onları vergiden muaf tuttuğu gibi birçoğuna maaş bağlamıştır. Yıldırım zamanında bir nâzırlık ihdas edilmiş ve bu gurubun işleriyle uğraşması adeti getirilmiştir. Emir sultan bunlardandır. Yıldırım bu aileye sevgi ve muhabbetinden dolayı teamülde olmamakla beraber kızını bu zata vermiş ve birçok imtiyazlar tanımıştır.
Suudî’ler (Vehhâbî’ler) Kâbe’yi bile topa tutup yıkarken, Osmanlının Hz. Peygamberin arkadaşı ve akrabası olan Eyüp Sultan’ın kabri üzerine bina edilen Türbeye ve onun kapısı üzerine yazdıkları şu beyt ne kadar ibretli:
Yetişmez mi bu şehrin halkına bu nimet-i Bâri
Resül-i Ekremin yâri, Ebû Eyyub el-Ensâri
“Atâ” Târihine göre: Pâdişahların kesilen saçları berberbaşıları tarafından gümüş leğende yıkandıktan, ûd ve amber ile de tütsülendikten sonra bir çekmeceye konur ağzı mühürlenir ve Hac mevsiminde Süre emînine teslim edilir, Medîne’ye gönderilir ve oranın mezarlığına (Cennetü’l-Baki) gömülürmüş” (5)
13 Yaşında tahta çıkan ve 28 yaşında vefat eden Sultan 1’inci Ahmed, sofuluğu ile tanınmış bir pâdişah idi. Hz. Peygamberin mescidinde kötü kokulu yağlar yanmaz, koku yapar, Efendimizin ruhu rencide olur diye Mescid-i Nebevî’deki kandillerde yanmak üzere gül yağı gönderirmiş.(6) Şiirle meşgul olmuş ve “Bahtî” mahlası ile şiirler yazmıştır.
Dipnotlar:
1- Zebîdî, a.g.e. c.4, s.175; Seyfettin Yazıcı, “Mekke ve Medîne’deki Ziyâret Yerleri”, T.D.V. Yay. Ankara, 1999, s. 82.
2- Zebîdî, a.g.e. c.4, s.198.
3- “Et-Tergîb vet-Terhîb Tercemesi”, Hikmet Yay.İst. 1985, c. 3, s. 52.
4- Süleyman Ateş, “Yeni İslâm İlmihali”, İrfan Matb. 1979, s. 539.
5- A. Ragıp Akyavaş, “Asitane-ll”, TDV Yay. Ankara 2000, c. 2, s. 96.
6- Ö. Tuğrul İnançer, “Dinle Neyden”, İst. 2010, s. 52.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.