Osmanlıların Sağlıklı Oluşlarının Sebepleri
20 Kasım 2017, Pazartesi 07:13Osmanlı fikrî yönden de, fizikî yönden de sağlam ve sıhhatli insanlarmış. Bu sebeple rûhî ve bedenî hastalıklara çok az yakalanan güçlü ve kudretli bir millet imiş. Çünkü insanı hasta eden her yolu, her mecra ve menfezi kapamışlar, onlardan uzak durmuşlar. Hastalanıp tedavi olmak yerine, hastalığın sebepleriyle mücâdele etmişler. Hastalığın sebepleri şunlardır:
1-Pislik: “Kokuşan Asırlar ve İslâm’da Temizlik” kitabımızda gâyet detaylı bir şekilde açıkladığımız gibi, Ortaçağda Avrupa cirk ve cifenin içinde yüzerken, İslâm Âlemi, özellikle de Osmanlı diyârı tertemiz, pırıl pırıldır.
2-İnsan bedenini zayıf düşüren ve kolayca hastalanmasına vesile olan içki, kumar, uyuşturucu, fuhuş, gece hayatı vb. olaylar Osmanlı diyârında yok denecek kadar azdır.
Hâlbuki o dönemde Avrupa ordularının nerdeyse yarısının orduya katılan fahişeler, dilenciler ve satıcılardan teşekkül ettiğini, Osmanlı ordusunda fuhşun bilinmediğini, içki içilmediğini, bunların sebep olduğu bulaşıcı hastalıkların da görülmediğini bu hastalıklara, Avrupalılara mahsus hastalıklar anlamına "Frengi" dediklerini Avrupalı târihçiler kaydetmektedir.(1)
Avrupa orduları ve halkı içinde çıkan ve önü alınamayan bulaşıcı hastalıklar hususunda özellikle Fransa’nın zaman zaman Osmanlıdan yardım istediği yine târihî rivâyetlerdendir.(2)
Türkiye’nin en ciddi bilimsel dergilerinden olan TÜBİTAK’ın Bilim ve Teknik Dergisinde bir hayat kadını, kendisiyle ilişkiye giren kişilere 23 çeşit hastalık bulaştırabileceğini yazıyor(3) ve Milliyet Gazetesindeki bir haberde de 30’dan fazla hastalık bulaştırdığı zikredilmektedir.(4)
Yine Avrupalıların kötü alışkanlıklarından olan, evlerin içinde kedi, köpek ve domuz besleme adetleri de onlar arasında hastalıkların çoğalmasına sebep olmuştur. Osmanlı örfünde evlerin içinde köpek hele hele domuz beslemek katiyen yoktur. ABD de yapılan araştırmada evlerde beslenen kedi ve köpeklerin alerji ve astım hastalığı sebebi oldukları belirlenmiştir.(5)
İslâmiyet’in bu husustaki hassasiyetinin sebebi de ortaya çıkmıştır.(6)
3-Yine asrın hastalığı denen, şişmanlık, obezite gibi benzeri hastalıklar Osmanlıda nâdir görülen olaylardır. Çünkü onlar az ve öz yerler, tabii gıdalarla beslenirler, günde iki övün yerler, çok çalışan hareketli insanlardır. Kanûnî döneminin meşhur elçisi ve araştırmacısı Busbecq; “bizim bir günde yediğimizle, bir Türk on gün karnını doyurur” demiştir.(7)
Jean Thevenot, “Türkiye 1655-1656”isimli kitabında şöyle der: “Türkler uzun ömürlüdürler ve az hasta olurlar. Bizim ma’rûz kaldığımız taş ve buna benzer birçok diğer tehlikeli hastalıkları onlar bilmezler. Onların bu şekilde sıhhatli olmaları sık sık gittikleri hamamlardan, içme ve yeme konusundaki ölçülülüklerinden ileri geldiğini tahmin ediyorum. Çünkü onlar ölçülü yerler, Hıristiyanların yaptığı gibi çeşitli şeyler yemezler, çoğu şarap içmez ve spor yaparlar.”(8)
4-İmanları, inançları, itikatları da sağlan insanlar oldukları için ruhsal hastalıklarla da pek tanışmayan, bu illete yakalananlarında tekkeler, türbeler gibi mânevî rehabilite merkezlerinde tedavi edilen bir sosyal hayatları vardır. 1925 yılında Tekke ve türbelerin kanunla kapatılması söz konusu olunca, milletimizin ilk ve en büyük akliyecilerinden olan Mazhar Osman Bey, devrin başbakanı İsmet İnönü’ye müracaat ederek, buraların faydasını dile getirmiş, “ıslah edilsin ama kapatılmasın” demiş fakat söz dinletememiştir.(9)
Tabi bunlar yapılıyormuş diye hiç hasta olmazlarmış demek mübalağa olur. Her şeye rağmen hasta olanlar da, Batıya nazaran çok ilerde olan tıbbî usulleri, hekim ve tabipleri tarafından tedavi edilirlermiş. Eskiden dedelerimiz çok sıhhatli iri ve diri oldukları için kolay kolay baston taşımazlar, hattâ bize batıdan geldiği için bir müddet ona Firenk Değneği demişler.
Bu sebeple Avrupalı ilim ve tıp adamlarının tespitine göre Osmanlı milleti; dünyanın en sıhhatli ve en uzun ömürlü milletidir. İngiliz yazarlardan Th. Thornton’un 1812 de yayımlanmış eserinde şöyle der: “Uzun ömrün Türkiye’de olduğu kadar umûmîleştiği ve sıhhatin de o derece daimileştiği hiçbir memleket mevcut olmadığı tıbben tespit edilmiştir.”(10)
Dipnotlar:
1-Türkiye Gazetesi, 22. 11. 1992.
2-Türkiye Gazetesi, 01. 07. 1996.
3-TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi sayı 257, s. 26.
4-Milliyet Gazetesi, 28. 11. 1992.
5-Milliyet Gazetesi, 15. 12. 2000.
6-Sur Dergisi, Eylül 2003, sayı 330, s.38.
7-O. Ghiselin De Busbecq,“Türkiye'yi Böyle Gördüm”,Terc.1001 Temel Eser,Târihsiz,s.58,145.
8-Jean Thevenot, “Türkiye 1655-1656” Terc. 1001 Temel Eser,Çev: Nuray Yıldız, İst.1978, s.9.
9-İbrahim Refik, “Târihin Meçhul Tanıkları” Kaynak Yay. İst. 2008, s. 144.
10-İsmail Hâmi Dânişmend,“Târihi Hakikatler”,Tercüman Gazetesi Yay.1979, c. 2, s. 2, s. 256.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.