OSMANLILARIN ŞEFKAT VE MERHAMETLERİ (2)
30 Ekim 2018, Salı 09:04Deli denen ve aleyhine birçok iftiralar uydurulan Sultan İbrahim’in tebdil-i kıyafet ederek İstanbul’da dolaştığını, halkın ekmek almak için fırın önünde kuyruk beklediğini görünce, saraya döner dönmez Sadrâzama: “Sen ki lalamsın. İstanbul’da fırın önlerinde halkı kuyrukta beklerken gördüm. Tebea-i Şahanemden hiç birisinin ekmek almak için kuyrukta bir dakika bile beklemesine rıza-yı şahanem yoktur. Bir hoşça mukayyet olasın” diye ferman yazdırmıştır.(1)
İsveç elçisi D’ohson’un değerlendirmesiyle; “Türkler savaşta ne kadar sert, ne kadar mağrur ve yırtıcıysalar, barışta da o kadar sakin ve merhametlidirler.” (2)
Timur en büyük zulmünü Şam’da yapmış, nerdeyse taş taş üstünde, baş baş üstünde bırakmamış, bunu da Şamlıların Ehli Beyt’e yaptığı kalleşlik yüzünden yaptığını söylemiş ve zaman zaman “Ben dünyada zâlimlerin başına musallat ettiği Allah’ın adâlet kılıcıyım” yani Allah benim vasıtamla zâlimleri cezalandırır dermiş, Şam halkı belki merhamete gelir diye ne kadar çocuk varsa takriben 10 bin çocuk toplayıp Timur’un ordusunun önüne çıkarmışlar ama o askerlerine emir vermiş ve bu çocukları atların ayakları altında ezip öldürtmüştür.(3)
Osmanlının sicilinde ise aslâ böyle zâlimlikler yoktur. Onlarda gayri Müslimlerin çocuklarını, insana olan büyük ihtiyacından dolayı toplamışlar ama köle gibi kullanmak veya öldürmek için değil, okutup, tahsil ve terbiyelerini sağlayıp, ilim, irfan ve sanat sâhibi yapıp devletin en üst kademelerinde görev vermek için bir metot geliştirmişlerdir. Eğer Osmanlı merhamet sâhibi olmasaydı bugün Balkanlarda bir tek Hıristiyan’ın olamayacağını insaflı Batılı ilim adamları ve târihçiler itiraf etmektedirler.
Gayri Müslimlere Merhametleri:
Biraz radikal bir değerlendirme mi bilmiyorum ama Yavuz Bülent Bâkıler şöyle der; “Türk milletinin başkalarına karşı aşırı hürmet ve haklarına saygılı fakat kendi evlatlarına karşı o derece şefkatli ve merhametli değildir. Birinci Dünya Savaşında İzmir’den girip Polatlıya kadar gelen ve târihin hiçbir zaman şahit olmadığı tecavüz, terör, zulüm ve katliamlarını yapan Yunan ordusunun baş komutanı Trikopise, esir edildikten sonra fiske vurmayan ve vurdurmayan adamlar, Menderes gibi bir vatan kahramanını ne zulümlerle idam ettiler gördük.”(4)
Gerçekten Balkan Savaşı ve İstiklal Savaşında bizim esirlerimize Yunanlıların akıl almaz işkencelerini, esirlerimizin altın dişlerini bile bağırta bağırta nasıl söktüklerini bizzat yaşayan Eyüp Sabri “Esaret Hayatım” isimli kitabında anlatır.(5)
Ortaçağın zulüm abidesi olan Engizisyon Mahkemeleri astıkları adamların ailelerinden ip parası, cenaze masrafları gibi birçok paralar alırlarmış. Trikopise bir şey yapmayan bizim ortaçağ kafalılar da, bu ortaçağ edepsizliğini hortlatmış ve Menderes’in eşinden aynı şekilde resmi yazıyla ip vb. masraflar parası istemişlerdir.(6)
Günümüzde film, skeç ve tiyatro eserlerinde katı, gaddar, yobaz tavırlarıyla sergilenen Osmanlı hocalarının ve kadılarının bile esirlere ne denli şefkatli davrandıklarını, köle ve esirlerin hırsızlık yaptıklarını gördükleri halde esnafın ses çıkarmadığını, görmezden geldiğini, halkın bu insanlara aşırı merhamet gösterip yiyecek ve sadaka verdiklerini, “kendi tanrınıza bizim için dua edin” dediklerini, bu gayri Müslim kölelerin bu müsâmahaları istismar edip inek bile çalıp yediklerini Osmanlıda köle olarak bulunan Michel Herbeer hatıralarından anlatmaktadır.(7) Hayvanlarda dahil, Allah’ın bütün yaratıklarını karşı Türklerin aşırı merhametli davrandıklarını(8) mezhep taassubu yüzünden birbirlerine aşırı kin ve nefret besleyen Katolik, Ortadoks ve Protestanların bir birlerine çok zâlimane davrandıklarını, halbûki Osmanlının bunlardan çok çok daha merhametli ve hoşgörülü olduğunu nerdeyse bütün batılı târihçiler ittifak halinde yazarlar.(9)
Fernand Grenard: "Osmanlının adâletinden dolayı gayr-i Müslim tebaanın çok rahat ettiğini, kendi askerlerinden ve idârecilerinden görmedikleri şefkat ve iyi muâmeleyi Osmanlıdan gördükleri için savaşlarda yerli halkın kendi askerine değil Osmanlıya yardım ediyordu" diye yazar.(10)
Mazılgirt Meydan Muhârebesi ve daha sonra Bizans’la yapılan savaşlarda, Türklerin yanında gönüllü olarak gelip, kendi zâlim idârecileri Bizans’a karşı savaşan yerli Rum halk çok görülmüştür.
Dipnotlar:
1- Târih ve Düşünce Dergisi, Ağustos 2000 sayı 10.
2- Ömer Fâtih, Târih ve Düşünce Dergisi, Mayıs 2004, sayı 49, s. 39.
3- İbni Arabşah, “Acâibü’l Makdûr-Bozkırdan Gelen Belâ-Timur” Selenge Yay.İst. 2012,s.267.
4- Yavuz Bülent Bâkıler, “Gidenlerin Ardından”, Türk Edebiyatı Vakfı Yay. İst. 2006, s. 53.
5- Eyüp Sabri, a. g. e. s 93-182.
6- İbrahim Refik, “Târih Şuuruna Doğru-4”, Albatros Yay. İst. 2004, s. 125.
7- Michel Herbeer’in Anıları, a. g. e. s.10, 145, 201.
8- Munro Butler Johnstone, a. g. e. s. 61.
9- Leyla Coşan, a. g. e. s. 165.
10- F. Grenard a. g. e. s. 140; Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 3, s. 362, 407 Melzig den naklen.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.