OSMANLILARIN TEMİZ VE SAĞLIKLI OLDUKLARI (1)
07 Kasım 2018, Çarşamba 09:18Türklere Erdemlerini Kazandıran İslâm’dır:
Yakın târihimizin değerli târihçisi İsmail Hâmi Dânişmend’in şu cümlesi, konuyu vuzuha kavuşturmakta ve gerçeğin ta kendisini ortaya koymaktadır: “İslâmiyet’i Türklük, Şarktan Garba gelen Oğuz Türklüğünü de İslâmiyet yaşatmıştır... Her halde şu muhakkaktır ki, Sünnî-İslâmiyet bugünkü varlığını ne derece Türk’e medyun ise, Türk ırkı da millî mevcudiyetinin bekâsını yine o derecede İslâmiyet’e medyundur. ”(1)
İslâm öncesi Türklerin temizliğe fazla önem vermedikleri kaynakların tetkikinden anlaşılmaktadır.İbni Fadlan, Mervezî, daha sonra İbni Batuta gibi seyyahların eserlerini karıştırırsak, İslâm öncesi Türklerin hiçte imrenilecek bir hayat tarzlarının olmadığını, dünyayı kendilerine hayran bırakan temizlik, örf, âdet, gelenek, nezafet, nezâket ve letafetlerini İslâm’la müşerref olduktan sonra kazandıklarını görürüz.
Çok kıymetli madenler bile işlenmeden, erbâbının elinde imbiklenmeden, güzellerin başına taç olmuyor, parmaklarını ve gerdanlarını süslemiyor. İşte mayasında, özünde, cevherinde iyi hasletler bulunan Türk milletini de İslâmiyet işlemiş, âli duygularını ortaya çıkarmış, dünya târihinin en kıymetli pırlantaları olarak takdirlere arz etmiştir. Bu sebeple Selçuklu Türkleri su medeniyetinin temellerini atmışlar, Osmanlılar da onu geliştirip, güzelleştirip olgunlaştırmışlardır. Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Osmanlılar diye büyük devletler kuran insanlar suyu aziz bilmişler, kadrini kıymetini hakkıyla takdir etmişler ve onların medeniyetine “Su Medeniyeti”(2) denmiştir.
Osmanlı Medeniyetine Su Medeniyeti Denir:
İlim adamları bugün uzayda hayat izini ve emaresini ararlarken, ilk baktıkları şey su’dur. Çünkü su hayatın olmazsa olmazıdır. Susuz canlı hayatı mümkün değildir. Cenâb-ı Allah şöyle buyurur: “İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?”(3)
“Diri olan her şeyi sudan meydana getirme” hususu üzerinde birçok teoriler yürütülmüş, hâlâ yürütülmektedir.
1-İnsanoğlu bir damla sudan (meniden) yaratılmıştır.
2-İnsanoğlunun mayası su ve topraktır yani balçıktır.
3-İnsanoğlunun fizikî bedeninin p’i sudur.
4-İnsanoğlu ve canlılar birçok mahrumiyetlere karşı koyabilir ama susuz aslâ yaşayamazlar.
5-Onun için Yüce Allah dünyanın üçte ikisini su olarak halk etmiş, buradan buhar olarak yükselenler de yine rahmet olarak dünyaya geri dönmektedirler. İnsan yalnız su ile 3 ay, sâdece katık ile 3 hafta yaşarmış. (4) Yani katıksız aylarca yaşanabildiği halde, susuz sâdece birkaç hafta ancak yaşanabilir.
İtalyan ediplerinden Etmondo de Amicis “Costantinople-İstanbul” adlı eserinde ise Türklerin genel ahlâkı hakkında şöyle bilgi vermektedir:
“Şark memleketlerinde birçok seyyahlar dolaşmış, Frenklerden bir haylisi Şark’a yerleşmiş ve ömürlerini hep oralarda geçirmişlerdir. Bütün bunlar o hıfzıssıhha sisteminin faydalarına bizzat kani oldukları halde, o usuller Avrupa’da âdeta meçhul kalmıştır. Meselâ Paris’in birkaç hamama sahip olması 50 senelik bir meseledir. Londra’da, Dublin’de, Edinburg’da, Berlin’de, Viyana’da, İtalya’da, Hollanda’da ve İspanya’da hamamın ne olduğu pek ma’lum değildir. ”
“Şimdi Müslüman Türklerin sıhhi tedbirlerinden hâsıl olan huzur ve rahat üstünlüğünü, Frenklerle mukayese ederek anlamak için, her iki tarafın halk kitlelerini gözlerimizin önüne getirelim: Bir tarafta sünnet olmak ve vücuttaki tüyleri izale etmek, saçları kesmek, geniş elbiseler giymek, günde 5 vakit abdest almak, her tabi ihtiyacın def’ini müteakip yıkanıp temizlenmek, yemekten sonra el ve ağız yıkamak, her hafta ev temizlemek, haftada bir kere ekseriya birkaç kere hamama gidip, gâyet ucuz yıkanmak gibi âdetleriyle Türkleri görürüz ve diğer tarafta da; Sünnetsiz, bütün vücudu kıllı, muhtelif derecede uzun ve kirli, saçları yağlı ve pomatlı, hava cereyanına mâni olacak kadar daracık ve vücutlarına yapışık elbiseli Frenklerin, günde ancak bir yahut iki defa ellerini yıkayarak, her türlü tabii ihtiyaçlarını def ettikten sonra, hiçbir taharete riâyet etmeyerek üçüncü derecedeki şehirlerde pek ma’lum olmadığı halde, nüfusun onda dokuzunu temsil eden köylerle kasabalar da tamamıyla meçhul ve Avrupa hükümet merkezlerinde henüz pek pahalı olan, ılık banyolarını ender yaparak arz-ı endam ettiklerine şahit oluruz. ”
Dipnotlar:
1-İ. Hâmi Dânişmend,“Türk Irkı Niçin Müslüman Oldu?”,Milli Ülkü Yay.Konya 1978, s. 257.
2-Mustafa Armağan,“Osmanlının Kayıp Atlası”, Da Yay. 2005, İst. s. 230.
3-Enbiyâ Sûresi 30.
4-Sâmiha Ayverdi, “Ebabil Kuşları”, Kubbealtı Yay. İst. 2010, s. 390.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.