OSMANLILARIN TEMİZ VE SAĞLIKLI OLDUKLARI (4)
10 Kasım 2018, Cumartesi 09:02Umûmî hamamlarda Müslim-gayrimüslim, zengin-fakir hiçbir ayırım yapılmadığını şu misalden de anlayabiliriz ki; Mevlânâ hazretleri böyle bir hamamda kendisine yer açması için tellağın bir gayri müslimi kenara ittiğini görünce, çok üzülmüş, gerekli i’kazı yapmış ve o hamamdan yıkanmadan çıkmıştır. (1)
Grelot adındaki bir seyyahın “Relation Nouvelle d’un Voyage Kostantinople” isimli eserinde şöyle yazıldığı nakledilir:
“Dünyanın bütün milletleri içinde temizliğe İslâm cemiyetleri içinde Osmanlı Türkleri kadar riâyet eden tek bir millet yoktur. Bütün bu Müslüman milletler nezâfeti (temizliği) bir ana düstûr hâline getirmişler ve daha doğrusu dinlerinin esası şekline sokmuşlardır. İşte bundan dolayı bütün vücutlarını yıkayabilmek üzere birçok hamamlar yaptırmak mecburiyetinde kalmışlardır. Türkiye’nin belli başlı şehirlerinin hepsinde pek çok hamam vardır. Bunların birçokları Roma İmparatorlarının ılıcalarından hiç de aşağı değildir.
Bu hamamlara Türkler gibi, Hıristiyanlarla Yahûdiler de dâhil olmak üzere, her türlü insan kabul edilir. Çünkü bunlar umûmun menfaati ve herkesin temizliği ile sıhhati için yapılmıştır. Öyle zannediyorum ki, bu çeşit hamamlar, bütün şarklıların çeşit çeşit hastalıklara bizim kadar ma’ruz kalmamalarının en mühim sebebidir. Umûmî hamam ve helâlar çok temizdir. Çünkü bunları kirletmemeye herkes itina ettikten ve bilhassa “Meydancı” denilen temizlikçi de haftada en az bir defa Perşembe günleri temizledikten başka, umûmi helâların her hücresinde temizlik için mütemadiyen akan bir çeşme ve hiç olmazsa istenildiği zaman açılan bir musluk vardır.
Burada şunu itiraf etmeliyim ki o kadar zarûrî bir ihtiyaç olduğu halde bütün Avrupa’da ve bilhassa temizliğin başlıca ziynet olarak muhâfazası gereken büyük şehirlerde bizim için öyle bir kolaylık ve rahatlıktan eser yoktur. Bizim bütün şehirlerimizde dâimi bir hal olan ve halkı sıkan vaziyete Şark’ta katiyen tesadüf edilmez. Oralarda mâbetlerin dış duvarlarına, hürmetle yaklaşılması gerekir ve insan pislikleriyle kirletilmez.
Türkler Avrupa’da ekseriyetle tesadüf edildiği gibi insanların yemek yedikleri veyahut yıkanıp temizlendikten sonra tekrar yiyecekleri kaplarda köpeklerin yemesine müsâade etmezler. Frenklerin bu hali sık sık câiz görmelerinden dolayı onlardan “Köpekler” diye bahsederler. Çünkü Avrupa’da çok kere sofraya köpeklerin de kullanmış oldukları kaplarla yemek getirilir. ”(2)
M. De Thevenot şöyle demektedir: “Türkler çok yaşarlar ve az hasta olurlar. Bizim memleketlerdeki böbrek hastalıkları ve daha bir sürü tehlikeli hastalıkların hiç birini bilmezler. Öyle zannediyorum ki, Türklerin bu mükemmel sıhhatlerinin başlıca sebeplerinden biri de sık sık hamama gitmeleri ve yiyip içmedeki itidalleridir. Çünkü Türkler az yemek yerler. Hıristiyanlar gibi karma karışık şeyler yemezler. Umûmîyet i’tibâriyle içki âlemleri yapmazlar ve dâima idman yaparlar. ”(3)
Avcı Sultan Mehmed zamanında İngiltere’nin İstanbul sefareti kâtipliği yapan ve büyük bir Türk düşmanı olan Ricaut’un “Histoire de L’etat Present de L’Empire” isimli eserinde şöyle demektedir:
“Türkler yaşayış tarzlarının harici manzarası i’tibâriyle hakikaten çok temizdirler. Gerek yıkanmaları gerek dinen zorunlu oldukları diğer görevlerinin yerine getirilmesi i’tibâriyle, iptilâ derecesinde intizam perverdirler. Yıkandıkları su ile mânevî kirlerinin de akıp gideceğine inanırlar. ”(4)
Selçuklu ve Osmanlı kervansaraylarında bile tam teşekküllü hamamlar vardır. Yoldan gelen yorgun, terli, üstü başı tozlu insanların yıkanıp temizlenip rahat edebilmesi için yapılmıştır. George William Frederick Howard, “Türk Sularında Seyahat 1853” isimli eserinde dedelerimizin temizlik yönünü şöyle övüyor:
“Türk hamamında bir çeşit kızgın mermer (göbektaşı) üzerinde yatılıyor. Hamam sık sık kullanılırsa çok etkili bir tedavi aracıdır. Bizler derimizi okşar gibi yıkanmakla temizlendiğimizi sanıyoruz. Türkler ise gerçek temizlik örneği kişilerdir…”(5)
Corneille le Bruyn adındaki seyyah ise ecdâdımızı şöyle tarif etmektedir: “Türkler, umûmîyet i’tibâriyle boylu poslu, güzel yapılı adamlardır. Hıristiyan Avrupa’nın tek bir şehrinde bile bütün Osmanlı İmparatorluğundan daha çok sakat ve biçimsiz adama rast gelinir. Fazla olarak Türkler güçlü kuvvetli oldukları için pek çok yaşarlar. Herhalde bunun en tabi sebebi gâyet sıhhî ve iyi gıdalar kullanmalarında ve mideyi bozmak sûretiyle ciğerlere, kalbe ve dimağa ekseriya zarar veren lezzetli ve çeşitli yemeklere ehemmiyet vermemelerinde aramalıdır. İşte bundan dolayı Türkler nâdiren hasta olurlar. Bizlerin dâima tutulduğumuz taş, kum, damla ve saire gibi hastalıklar onlarda hemen hemen hiç görülmez. Bu sıhhî vaziyetlerini bir taraftan yiyip içmedeki kanaatkârlıklarına bir taraftan da ifrata kaçmamak şartıyla hamamda yıkanıp temizlenme adetlerine borçludurlar.”(6)
Dipnotlar:
1-Mevlâna Celâleddin-i Rûmî, “Makaleler”, Konya Büyükşehir Belediyesi Yay. 2005. s. 112.
2-Ahmed Gürkan, İslâm Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, Akçağ Yay. İst. 1969, s. 207.
3-Ahmed Gürkan, a.g.e, s. 205.
4-Ahmed Gürkan, a.g.e, s. 205.
5-G.W.Frederick Howard,“Türk Sularında Seyahat (1853)”,Terc.1001 Temel Eser,İst.1978,s.22.
6-Ahmed Gürkan, a.g.e, s. 208.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.