OSMANLILARIN TOPLARI VE TOPÇULUKLARI (1)
21 Kasım 2018, Çarşamba 08:24Topçuluğun Târihçesi:
Günümüz popüler Dünya Târihçilerinden Clive Ponting, World History isimli kitabında özetle: Barutu ve bazı patlayıcı maddeleri Çinlilerin bulduğunu, 1280 târihinden i’tibâren bunu basit silâhlar halinde kullanmaya başladıklarını, ama ateşli silâhların gerçek ve etkili silâh olarak kullanılmasını Osmanlıların gerçekleştirdiklerini ve 1453 yılında İstanbul kuşatmasında kullandıklarını, Osmanlılardaki mânâda topların kullanılması Batıda 90 sene sonra 1543 de olabildiğini yazmaktadır.
Osmanlı Topçuluğu:
Peygamberimiz asırlar önce: “Kuvvet atmaktadır”(1) buyurur. Fâtih, bunu en iyi anlayan, ateşli silâhların önemini kavrayıp onları geliştiren, yenilerini yaptıran, o günün teknik zihniyetinin fevkinde bir askerî anlayışla, başarıdan başarıya koşan bir sultandır.
Ayrıca dünyada, aşırtmalı mermi atan ilk havan toplarını, tahrip ve yangın bombalarını, roketleri de ilk defa Fâtih icat ve imal ettirmiş ve İşkodra kuşatmasında kullandırmıştır.(2)
İki tonluk gülleleri 1-1,5 mil uzağa atabilen, 36 ton ağırlığında, Şâhi ismi verilen ve yüzlerce kişinin çektiği topları döktürende yine Fâtihtir.(3) Bu toplar o güne kadar görülmemiş şeylerdir. Günde ancak 7-8 defa atış yapabiliyorlar. Ancak hem çıkardıkları gürültü ile hem de taştan olan mermilerinin tahribatı ile Bizanslıların kuvve-i mânevîyesini sıfırlayan icatlardır.(4) Ayrıca; Balyemez, Çakaloz, Badaluşka, Şayka, Darbzen… gibi isimlerle daha nice büyük toplar dökmüşler ve kullanmışlardır.(5)
Çünkü İstanbul’un surları dünyanın en sağlam surlarıdır. Normal yükseklik 15 m. mazgalların olduğu yerlerde 17 m. genişlik de 4-5 m. arasında değişmektedir. 30 adet kurşunla kaplı kulesi vardır.(6) Bunlarla da yetinilmemiş, surların etrafına 9 metre derinlikte, 18,5 metre genişlikte hendekler kazılmış, içleri su ile doldurulmuştur. Türklerin böyle bir kuşatmayı yapacakları önceden tahmin edildiği için, tamir malzemeleri hazır bulundurulmuştur. Kuşatma esnasında mevcut kapılar da, kırılıp girilmesin diye içerden sağlam bir şekilde taş duvarlarla örülmüştür.
Yine Batılı ilim adamı Prenne’de bu gerçeği şöyle itiraf ediyor: “...Barutun taammümü (umûmîleşmesi), Araplardan pusulanın öğrenilmesi, top silâhının İstanbul’un fethinden sonra bütün Avrupa’ca kabulü(7) ve gemilere de top konulması, Türk fütuhatı ile boğulan ve Doğu yolu kesilen Avrupa’yı denizlere doğru can havli ile atılmaya, yeni yollar bulmaya, tükenmiş altın stoklarını telafiye çalışmaya sevk etmiştir.”(8)
Demek ki dedelerimiz İstanbul’u almak, Karadeniz ticâretini tamamen, Akdeniz ticâretini de kısmen ellerine geçirmek, Batının can damarlarını kesmek, ipek yollarını kontrol altına almak, kısacası Haçlıların menfaatlerini zedelemek, dünyanın zenginliklerini sömürmelerine sınır getirmek sûretiyle onları denizlere yönelmeye ve birçok yerin keşfedilmesine vesile olmuşlardır.
Urban Usta ve Toplarımız:
Bizans imparatorunun emrinde iken maaşını az bulduğu veya kumar borcunu ödeyemediği için, kaçıp Fâtih’e sığınan Macar veya Ulah asıllı Urban usta adlı, bir top döküm ustasından bahsedilir.
Batılı Osmanlıya olan kini ve hıncı sebebiyle, hiçbir icat ve keşifte ona pay vermeyi aslâ istemez. Onların nesillerini uyandırmamak ve onlara devamlı aşağılık duygusu ilka edebilmek (aşılayabilmek) için, Rönesans’tan önce, Müslümanlardan yaptıkları hırsızlıkları saklayıp, esas mal sahiplerini kamufle edip, çaldıklarının aslî sahipleri rolüne soyunmuşlardır. Bu Batılılar; Türkler İstanbul’u erkekçe, mertçe, bileğinin hakkı ile, toplar atarak, surlar yıkarak, kapılar kırarak aldı bile diyemiyorlar da; “Kerkoporto” kapısı diye bilinen, yayalara mahsus bir kapı açık unutulmuş, Türkler de bu kapıdan girip İstanbul’u almışlar!” diyorlar.(9) Bu kadar basit ve kolay(!).
İstanbul’u alan, surları yıkan, fetih kapılarını açan toplar hususunda da, böyle bir “sahip” bulmakta gecikmemişler, Batılının attığı piyon usta Urban’a, içimizdeki Made in Europa hasretlileri hemen sahip çıkmışlar, Fâtih bir kenara itilmiş, varsa yoksa o kocaman topları onun taht-ı zimmetine verivermişler.
Farz edelim ki; böyle eşi ve dengi bulunmaz bir usta! Osmanlıya sığındı. Osmanlıda o ilmi seviye, o teknolojik alt yapı, o azim ve irade, o ruh ve ufuk zenginliği, o hayal ve hendese kapasitesi olmasa, acaba Urban Usta ne ifâde ederdi? Albert Anştayn Amerika’da değil de, Afrika’da doğup yaşasa tek başına acaba ne keşfeder, ne icat edebilirdi?
Dipnotlar:
1-Müslim, İmare, 167, Ebû Dâvud, Cihad, 23, İbni Mâce, Cihat, 19.
2-İsmail Hâmi Dânişmend,“Târihi Hakikatler”,Tercüman Gazetesi Yay.1979, c. 1, s. 445.
3-İ. Erdinç Şumnu, “Kıyâmet Topu”, Zafer Dergi. Mayıs, 1991, ayı 173, s. 28.
4-İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Osmanlı Târihi”, T. T. Kurumu Bas. Ankara 1998, c. 1, s. 475.
5-Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 9, s. 419.
6-Hammer, a. g. e. c. 2, s. 376.
7-İstanbul Fethine kadar top silâhının etkileri iyi bilinmez, birçok kişi onu kullanmak isteyenlerle alay ederlermiş.
8-Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 2, s. 463.
9-Erhan Afyoncu, “Osmanlı Hayâleti” Yeditepe Yay. İst. 2005, s. 89.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.