OSMANLILARIN TOPLARI VE TOPÇULUKLARI (2)
22 Kasım 2018, Perşembe 08:32Urban Usta ve Toplarımız:
Bizans imparatorunun emrinde iken maaşını az bulduğu veya kumar borcunu ödeyemediği için, kaçıp Fâtih’e sığınan Macar veya Ulah asıllı Urban usta adlı, bir top döküm ustasından bahsedilir.
Batılı Osmanlıya olan kini ve hıncı sebebiyle, hiçbir icat ve keşifte ona pay vermeyi aslâ istemez. Onların nesillerini uyandırmamak ve onlara devamlı aşağılık duygusu ilka edebilmek (aşılayabilmek) için, Rönesans’tan önce, Müslümanlardan yaptıkları hırsızlıkları saklayıp, esas mal sahiplerini kamufle edip, çaldıklarının aslî sahipleri rolüne soyunmuşlardır. Bu Batılılar; Türkler İstanbul’u erkekçe, mertçe, bileğinin hakkı ile, toplar atarak, surlar yıkarak, kapılar kırarak aldı bile diyemiyorlar da; “Kerkoporto” kapısı diye bilinen, yayalara mahsus bir kapı açık unutulmuş, Türkler de bu kapıdan girip İstanbul’u almışlar!” diyorlar.(1) Bu kadar basit ve kolay(!).
İstanbul’u alan, surları yıkan, fetih kapılarını açan toplar hususunda da, böyle bir “sahip” bulmakta gecikmemişler, Batılının attığı piyon usta Urban’a, içimizdeki Made in Europa hasretlileri hemen sahip çıkmışlar, Fâtih bir kenara itilmiş, varsa yoksa o kocaman topları onun taht-ı zimmetine verivermişler.
Farz edelim ki; böyle eşi ve dengi bulunmaz bir usta! Osmanlıya sığındı. Osmanlıda o ilmi seviye, o teknolojik alt yapı, o azim ve irade, o ruh ve ufuk zenginliği, o hayal ve hendese kapasitesi olmasa, acaba Urban Usta ne ifâde ederdi? Albert Anştayn Amerika’da değil de, Afrika’da doğup yaşasa tek başına acaba ne keşfeder, ne icat edebilirdi?
Sonra İmparator, Türklerin korkusundan gece-gündüz dokuz doğururken, böyle bir kabiliyeti Osmanlıya neye kaptırdı? Bütün Haçlı âleminin yardımını gören bir Bizans’ın bir ustanın maaşını artıracak imkânı yokmuydu? Yoksa fethin ve zaferin bütün onur ve şerefi zatına havale edilen bu dönme ustamız da, yakın târihimizdeki dönmelerin haşa ilâhlaştırmaya çalıştıkları, bu muazzam topları dökme şerefi bir Türk’e mümkün değil yakışmaz zihniyetinin eseri midir? Böyle olduğu kuvvetle muhtemel, çünkü kuşatma esnasında döktüğü topun patlaması, akabinde de parçalanması esnasında şehit olup gitmiştir.(2)
Ben yine de târihin sahneye çıkardığı bu adam için şehit diyorum ve bir hiçti demiyorum. Zâten radikal ve fanatik davranmak mizacıma uygun değil. Ama İstanbul toplarının şeref payesinin tek sâhibi olduğuna da inanmıyorum. Biz zaferleri ve kahramanlıkları bölüşme, paylaşma hususunda pek cimri bir milletiz maalesef. Biz büyük zaferlerimizi tek kişilere havale eden tek milletiz maalesef.
Balkanlarda fetihler gerçekleştikçe, Türklerin idâresi altına giren bölgelerdeki halkın kendi idârecileri altındaki halka nazaran daha rahat ve müreffeh yaşamaları duyulunca Osmanlı bölgelerine akınlar, toplu göçler yaşanmıştır, bu bir gerçektir. Özellikle sanatkârlar, meselâ topçular büyücülükle itham edilip, çeşitli cezalara çarptırıldığı halde, aynı kişilerin Türkler nazarında izzet ve ikram görmeleri, el üstünde tutulmaları neticesi Türklere meyil artmış, Komünist rejim döneminde Sovyet Rusya’dan sanatkarların kaçtığı gibi, birçok sanatkâr Osmanlı diyârına kaçmıştır. Bunu izale edebilmek için Almanya da aşırı bir Türk fobisi ve Türk düşmanlığı körüklenmiş, Türklere ağır ithamlar ve iftiralar yapılmıştır. Bu kaçışları önlemek için kamuoyu oluşturulmuştur.(3)
Ama bütün madalyaların bu kaçaklara kaptırılması da haksızlığın daniskasıdır. Bu duruma çok çarpıcı misal de şudur: 1520 yılında sanatkârların isimlerinin yazılı olduğu Ehl-i Hıref defterinde isimleri yazılı 590 sanatkârdan yalnız 13 tanesi gayri Müslim’dir.(4)
560 yıl öncesinin teknolojisi ile dökülen bu toplar, İstanbul müze ve meydanlarında bugün bile görenleri hayrete düşürüyor. Bunlardan bazılarını İngilizler istemiş, Sultan Abdülaziz de hediye etmiş, bu ecdâd eserleri, bugün Londra’da, günümüzün mağrur İngilizleri onları hayranlıkla seyretmektedirler.
Târihçi F. Grenard; “Kanûnî dönemi topçusu sayı ve kalite bakımından dünyanın birinci topçusu idi” demektedir.(5) Mechin'in de; “Kanûnî ordusu kuruluş ve silâhları bakımından dünyanın diğer bütün ordularından dört asır ilerideydi” demektedir.(6)
Dipnotlar:
1-Erhan Afyoncu, “Osmanlı Hayâleti” Yeditepe Yay. İst. 2005, s. 89.
2-Ahmed Şimşirgil, “Kayı-2”, KTB Yay. İst. 2013, s. 122.
3-Leyla Coşan, a. g. e. s. 58.
4-Gabor Agoston, “Osmanlıda Strateji ve Askeri Güç”, Timaş Yay. İst. 2012, s. 162.
5-Y. Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 9, s. 312; Hammer, a. g. e. c.3, s.38.
6-Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 9, s. 312.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.