OSMANLILARIN TOPLARI VE TOPÇULUKLARI (3)
23 Kasım 2018, Cuma 08:58Sonra İmparator, Türklerin korkusundan gece-gündüz dokuz doğururken, böyle bir kabiliyeti Osmanlıya neye kaptırdı? Bütün Haçlı âleminin yardımını gören bir Bizans’ın bir ustanın maaşını artıracak imkânı yokmuydu? Yoksa fethin ve zaferin bütün onur ve şerefi zatına havale edilen bu dönme ustamız da, yakın târihimizdeki dönmelerin haşa ilâhlaştırmaya çalıştıkları, bu muazzam topları dökme şerefi bir Türk’e mümkün değil yakışmaz zihniyetinin eseri midir? Böyle olduğu kuvvetle muhtemel, çünkü kuşatma esnasında döktüğü topun patlaması, akabinde de parçalanması esnasında şehit olup gitmiştir.(1)
Ben yine de târihin sahneye çıkardığı bu adam için şehit diyorum ve bir hiçti demiyorum. Zâten radikal ve fanatik davranmak mizacıma uygun değil. Ama İstanbul toplarının şeref payesinin tek sâhibi olduğuna da inanmıyorum. Biz zaferleri ve kahramanlıkları bölüşme, paylaşma hususunda pek cimri bir milletiz maalesef. Biz büyük zaferlerimizi tek kişilere havale eden tek milletiz maalesef.
Balkanlarda fetihler gerçekleştikçe, Türklerin idâresi altına giren bölgelerdeki halkın kendi idârecileri altındaki halka nazaran daha rahat ve müreffeh yaşamaları duyulunca Osmanlı bölgelerine akınlar, toplu göçler yaşanmıştır, bu bir gerçektir. Özellikle sanatkârlar, meselâ topçular büyücülükle itham edilip, çeşitli cezalara çarptırıldığı halde, aynı kişilerin Türkler nazarında izzet ve ikram görmeleri, el üstünde tutulmaları neticesi Türklere meyil artmış, Komünist rejim döneminde Sovyet Rusya’dan sanatkarların kaçtığı gibi, birçok sanatkâr Osmanlı diyârına kaçmıştır. Bunu izale edebilmek için Almanya da aşırı bir Türk fobisi ve Türk düşmanlığı körüklenmiş, Türklere ağır ithamlar ve iftiralar yapılmıştır. Bu kaçışları önlemek için kamuoyu oluşturulmuştur.(2)
Ama bütün madalyaların bu kaçaklara kaptırılması da haksızlığın daniskasıdır. Bu duruma çok çarpıcı misal de şudur: 1520 yılında sanatkârların isimlerinin yazılı olduğu Ehl-i Hıref defterinde isimleri yazılı 590 sanatkârdan yalnız 13 tanesi gayri Müslim’dir.(3)
560 yıl öncesinin teknolojisi ile dökülen bu toplar, İstanbul müze ve meydanlarında bugün bile görenleri hayrete düşürüyor. Bunlardan bazılarını İngilizler istemiş, Sultan Abdülaziz de hediye etmiş, bu ecdâd eserleri, bugün Londra’da, günümüzün mağrur İngilizleri onları hayranlıkla seyretmektedirler.
Târihçi F. Grenard; “Kanûnî dönemi topçusu sayı ve kalite bakımından dünyanın birinci topçusu idi” demektedir.(4) Mechin'in de; “Kanûnî ordusu kuruluş ve silâhları bakımından dünyanın diğer bütün ordularından dört asır ilerideydi” demektedir.(5)
Topçuluk hususundaki bu üstünlük Fâtih döneminde başlamış ve torunları döneminde de devam ettirilerek zirveye ulaşmıştır. Aradaki farkın ve mesafenin dört asırla ifâde edilmesi, Ortaçağda Osmanlı üstünlüğünün açık bir göstergesidir. Bu üstünlük olmasa; o fütuhatlar kaba kuvvetle mi yapılmış ve kazanılmıştır? Bu mümkün mü? Üstelik sayı ve kaba kuvvet bakımından da Osmanlıdan kat kat fazla oldukları bir dönemde.
Fransız târihçisi Benoist Mechin şöyle demiştir: “Fâtih Sultan Mehmed’in şimdiye kadar dünyanın görmediği silâhları vardı. Bilhassa uçan füzeleri ve müthiş bir topçusu… 20. Yüzyıl mühendisleri bunu 400 sene sonra ele alacaklardı.”(6)
Zeki Velidî Togan’ın bu husustaki değerlendirmesi şöyledir: “...O dönemde Avrupa Türk üstünlüğünün farkında idi. Martin Luther, Türk teşkilât ve medeniyetinin üstünlüğünü açıkça söylediği gibi, o devirde Türkiye’ye gelen bütün seyyahların ifadesinden de bu keyfiyet anlaşılmaktadır.”(7)
Barut Çin’de bulunmuş ve basit ateşli silâhlarda doğuda kullanılmaya başlanmış ama, Osmanlı bunları hem doğudan, hem de batıdan daha önce modernize edip istimal etmiştir. Meselâ Yavuz-Şah İsmail arasındaki Çaldıran Savaşında Osmanlının 150 tane topu kullanıldığı halde, İranlıların hiç toplarının olmadığını Gabor Agoston kaydetmektedir.(8)
Osmanlının yükselme dönemlerinde Humbaracılar diye özel bir topçu sınıfı kullanıldığı halde, Batılılar bunun öneminin farkına varamamış, onlar savaş zamanları bu işle iştigal eden kişileri toplamışlar, kullanmışlar, savaş bitince evlerine göndermişlerdir. Bu sebeple Osmanlı topçusu daimi ve mümtaz bir birim olarak ordu içinde pozisyon sâhibidir ve her yönden Batılılardan çok çok üstündür.(9)
Dipnotlar:
1-Ahmed Şimşirgil, “Kayı-2”, KTB Yay. İst. 2013, s. 122.
2-Leyla Coşan, a. g. e. s. 58.
3-Gabor Agoston, “Osmanlıda Strateji ve Askeri Güç”, Timaş Yay. İst. 2012, s. 162.
4-Y. Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 9, s. 312; Hammer, a. g. e. c.3, s.38.
5-Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 9, s. 312.
6-İbrahim Refik, “Târih Şuuruna Doğru-4”, Albatros Yay. İst. 2004, s. 22.
7-Zeki Velidi Togan, “Umumî Türk Târihine Giriş”, s. 365.
8-Gabor Agoston, “Osmanlıda Strateji ve Askeri Güç”, Timaş Yay. İst. 2012, s. 181.
9-Gabor Agoston, “Osmanlıda Strateji ve Askeri Güç”, Timaş Yay. İst. 2012, s. 138, 154.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.