OSMANLI?NIN BORÇ ANLAYIŞI
13 Mart 2017, Pazartesi 07:16İstiğna: Hırslı tamahkâr olmadan, elindeki ile iktifa edip, başkalarına imrenmeyen, borç almayan, başkalarına minnet ve müdane etmeyen mânâsınadır. Bunu başarabilen kişilere de müstağni denir. Allah ve Resûlü Müslümanlardan müstağni olmalarını isterler. Peygamber Efendimiz: “Müminin izzeti, kimseden bir şey istememesindedir”(1) buyurmuştur.
Hz. Sevban çok fakirdi. Resülullah ona kimseden bir şey istememesini tavsiye etmişti. O hiç kimseden bir şey istemedi, o kadar ki; deve üstünde yolculuk yaparken kamçısı düşse, yerde de yürüyenler olsa “şu kamçımı bir alıverin” demedi indi kendisi aldı, Allah Resûlünün sözüne bu derece uygun davrandı.(2)
Konuyla ilgili Allah Resûlünün en çarpıcı hadislerinden biride şöyledir:
“Nefsim kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, borçlu birisi Allah yolunda şehit olsa, sonra diriltilip tekrar şehit olsa, daha sonra diriltilip tekrar şehit olsa, borcu ödenmedikçe cennete giremez.(3)
Bu sebeple Osmanlı son derce mütevâzı ve müstağni yaşayan insanlardı. Bozuldukları ve Batı mukallidi oldukları son dönemler hariç, lüks israf bilmez, son derece sâde bir hayat yaşarlardı. Avrupalı idârecilerin şato ve malikânelerine bakıp, onların yaşadıkları köy görüntüsündeki Topkapı sarayından da bunu anlamak mümkündür. Hâlbuki Süleymaniye’yi, Selimiye’yi yapan insanlar neler yapamazdı?
Pilevne savaşlarını ve o şanlı müdafaayı anlatan İngiliz subayı eserinde der ki: “Osmanlılar aylarca şanla şerefle devam ettirdikleri şanlı Pilevne müdafaasından sonra çaresiz kalınca bir yarma hareketi denediler ama başarılı olamadılar, olmaları da mümkün değildi.
Birçoğu esir edildi. Belki de haftalardır midelerine bir lokma indirmeden savaşan bu askerler ne kadar onurlu ve haysiyetli idiler ki, Rusların kendilerine verdiği yiyecekleri yemeyi reddediyorlardı, bir türlü ağızlarına götüremiyorlardı, haysiyet hisleri buna mâni oluyordu”.(4)
Şimdi de koyuverseler nüfusumuzun her halde yarıdan fazlası Avrupa’ya akacak ve oraya giden insanlarımızın büyük bir çoğunluğu da Avrupalılara kendini çalışmadan nasıl besleteceğinin hesabını yapıyor. Hâlbuki Neyzen Tevfik ne güzel söylemiş:
Her ne yap becerip izzet-i nefsinle geçin
Kimseden bekleme yardım iki el bir baş için
Fransızlarla-İngilizlerle beraber Ruslara karşı yaptığımız Kırım savaşında gösterdiği kahramanlıklardan dolayı Fransızlar, Hasan Ağa isimli alaydan yetişme bir askere madalya takmak istemişler, niçin çağırdıklarını bilmeden geldiği madalya töreninde Hasan Ağa, meseleyi anlayınca belinden üstünü hızla soymuş ve şaşkın bakışlar arasında vücudundaki onlarca savaş yaralarını gösterip şöyle kükremiş: "Sizin nişanlarınıza ihtiyacım yok, onlar neye yarar ki. İşte benim Rabbime göstereceğim madalyalar bunlar."(5)
Mehmedçik böyle mistağni ve mütavazı idi. Maddî ve mânevî hiç kimseden bir şey beklemez yaptığı her işte Rızay-ı Bâri’yi gözetirdi. Ama son zamanlarda İstisnasız hepsinde “Haç” işareti olan, ayrıca verilme şartlarında “Hıristiyanlık için canla başla çalışma” şartı bulunan Batılıların madalyalarını alıp kalbinin üstüne takabilmek için, olmadık şaklabanlıklar yapan Haçlı hayranı paşa ve bürokratlarımız da olmamış değil.
Dipnotlar:
1- Câmiu’s-Sagîr, 1:102, Hadis No: 89.
2 - Ebû Dâvûd, Zekât, 27; Müsned 5-275.
3 - Neseî, Buyu 98.
4 - Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 12, s. 378; İbrahim Refik, “Geçmişten Geleceğe Işıklar”, Albatros Yay. İst. 2003, s. 97.
5 - Zafer Dergisi, sayı 271, s. 7.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.