Osmanlının Hoşgörüsü Müsâmahası ve Hümânizması (2)
10 Kasım 2020, Salı 08:44Avusturyalı Türkolog Anton Corneless'in: "Osmanlıyı İskender veya Darazla kıyaslamak doğru değildir. Onlar diğer insanların kültürüne ve din özgürlüğüne saygı göstermediler. Osmanlılar harikulâde bir nizam ve düzende asırlarca kendilerinden olmayan insanlarla barış içinde yaşadılar. Onun içindir ki, Avrupa’da dört asır boyunca kalabildiler" der.(1)
İnsanların menfaatine birçok kanunlar yaptırdığı için “Kânûnî” lâkabını alan, bundan dolayı dünyâda gelmiş geçmiş 9 kanun koyucusundan biri olarak ABD Kongre binasında rölyefi bulunan KanûnîSultan Süleyman’a,(2) devşirme paşalar sitem etmişler, “Hristiyan tebaaya çok yüz veriliyor, onlarda şımarıyor, böylece otorite gevşiyor, devlet düzeni zaafa uğruyor. Bunları tedip edelim, zorla Müslüman yapalım. Vergilerini artıralım…” Gibi tekliflerde bulununca Kanûnî; “Paşalar! Bir bahçede tek renk ve tek cins çiçek mi olsa iyi olur, değişik çiçekler olsa mı iyi olur?” diye sormuş, onlarda, “ikincisi iyi olur” deyince, “o halde içimizdeki değişik din, dil, renk ve ırktan insanları da böyle kabul edin” diyerek Osmanlının medeniyet felsefesini dile getirivermiştir.(3)
624 yıllık Devlet-i Âliye târihinde görev yapan 215 sadrazamın sâdece 78’inin Türk asıllı,(4) kalanın başka ırk ve soylardan olması da gösterir ki, Osmanlı’da asla ırkçılık olmamış ve hudutsuz bir müsâmaha ve hoşgörü medeniyeti yaşanmıştır.
Çünkü İslâm Medeniyetinin son temsilcisi olan Osmanlı Medeniyeti, tasavvuf menşeli bir medeniyettir. Derviş; “amel hâline geçmiş din demektir” diye tarif edilmiş, yâni İslâm’ı tâvizsiz yaşayan insanlara derviş denmiştir.
Dervişlerin babası, tasavvufun temel taşı kabul edilen Ahmed Yesevî Hazretleri de “Divan-ı Hikmet” isimli muazzam eserinin başında şöyle buyurur: “Bir insan senin fikrinde olmayabilir. Senin düşüncende olmayabilir. Senin inancında olmayabilir. Hoş göreceksin, şâyet ona zulmedersen, gadredersen, kötü söz söylersen senin hasmın (düşmanın) Allah olur. O Allah mutazarrır (rahatsız) olur ve senin yerin siccin olur, siccin cehennemin alt katıdır.”(5) Atalarımız burada da ölçüyü koymuş ve “Hoşgörü hoştur, gaflete dönüşmediği müddetçe” demişler. Yâni; hoşgörüde hududu aşıp, hoş gördüğün kişilere de kuyunu kazdırmayacaksın.
Munro Butler Johnstone, eserinde şöyle der: “Osmanlının Balkanlardan Avrupa’nın içlerine doğru ilerlemesinin sebebi, barbarlığı değil, onların adâlet, insan hakları ve hoşgörülerinden dolayı kabul görmeleri sebebiyledir.”(6) Bu hususta geniş bilgi sâhibi olmak isteyen okuyucularım benim “Şanlı Dedelerimiz Osmanlılar” isimli kitâbıma bakabilirler.(7) Osmanlılar fethettikleri yerlerdeki Hıristiyan ahâliye kendi idârecilerinden, din adamlarından ve Papalardan daha merhametli ve şefkatli davranmışlardır.(8)
Hırvat ilim adamı Çiro Truhelka Türkler için şöyle der: “Türklere vahşet isnad edenler, onları kıskanan ve çekemeyenlerdir. Bu milletin Balkanlarda ve Avrupa’da vahşet göstermiş olması iddiası, iftiraların en iğrencidir. Vahşet ne demek? Türkler, Avrupa’ya mazbut bir din ve mükemmel bir devlet teşkilâtıyla gelmiş ve yerleştikleri ülkeleri medenileştirmişlerdir.”(9)
Dedelerimizin bu sonsuz denebilecek hoşgörü ve toleransına rağmen, Haçlıların bize nasıl baktığını rahmetli Sâmiha Ayverdi’nin kaleminden okuyalım: “...Haçlı dünyâsının insanı, ana sütünden sonra, âilesinden, cemiyetinden ve kilisesinden, devamlı olarak Müslüman kanı emmiş, ninnilerinde bile kulağına Müslüman düşmanlığı fısıldanmış, hayâline çizilen korkunç imaj, Müslüman’ın yüzü olmuştur. Îsâ ümmeti başka hiçbir dinden İslâm’dan korktuğu kadar korkmamıştır.”(10)
Bu sebeple bugün Hristiyanların kahır ekseriyeti bu millete düşmandır. Bundan dolayı Avrupa’da “bütün yollar meşrudur, yeter ki İstanbul’a çıksın” sözü darb-ı mesel olmuştur.(11) Yâni İstanbul’u tekrar bizden geri alabilmek için her yolu meşru ve mubah görmüşler ve bugün de görmektedirler.
Dipnotlar:
1- Süleyman Kocabaş, “Târihte Adil Türk İdâresi”, Vatan Yayınlar İst. 1994, s. 86.
2- ABD Kongre binasının duvarlarına, dünyâda kanun yapmış, adâlete hizmet etmiş, bu yönleriyle temâyüz etmiş 9 kişinin rölyefi işlenmiştir. Kanûnî bunlardan üçüncü sıradadır. Sıralama şöyledir: 1-Hz. Muhammed, 2-Hz. Musa, 3-Kanunî, 4-Konfüçyüs, 5-İustunuanos, 6-Hamurabi, 7-Hz. Süleyman, 8-Blackston, 9-Napolyon, bkz. A. Ragıp Akyavaş, “Derken Efendim-I”, TDV Yay. Ankara 2007, s. 83.
3- Erhan Afyoncu, “Yavuzun Küpesi” Yeditepe Yay. İst. 2010, s. 84.
4- Târih ve Medeniyet Dergisi, sayı 36, s. 45.
5- İslâmî Değerlerin Geleceği Sempozyumu, s. 116.
6- Munro Butler Johnstone, “Türkler, Karakterleri, Terbiyeleri ve Müesseseleri” TDV Yay. Ank. 2008, s. 31.
7- Abdullah Uçar, “Şanlı Dedelerimiz Osmanlılar”, Damla Ofset, Konya 2015.
8- Sâmiha Ayverdi, “Türk Târihinde Osmanlı Asırları”, Damla Yay. İst. 1977, s. 193.
9- Sâmiha Ayverdi, “Türk Târihinde Osmanlı Asırları”, Damla Yay. İst. 1977, s. 200.
10- Sâmiha Ayverdi, “Kölelikten Efendiliğe”, Kubbealtı Yay. İst. 2009, s. 52, 65.
11- Munro Butler Johnstone, a. g. e. s. 42, 46.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.