Osmanlı?nın Mayasını Ehlûllahlar Tutmuş
31 Temmuz 2017, Pazartesi 08:04Mâ’lumdur ki, Anadolu’ya askerden önce alp’ler ve erenler gelmiş, Anadolu’nun mayasını tevhid ve takva ile çalmışlar, Allah aşkı ve Peygamber muhabbeti ile hamurunu yoğurmuşlar, erenler, evliyalar ocağında pişirmişler, cihat ve gaza yolunda yemişler, Anadolu’yu anaları gibi aziz bilmişler, analarının namusu gibi üstün ve ulvi tutmuşlardır.
Anadolu’nun hangi köşesine varsak Horasan Erenlerinin izi ve emaresi vardır. Yunus’un sesi çınlar, Mevlâna’nın semazenleri dolaşır. Hacı Bayram Velinin müritleri kaynaşır, Hacı Bektaş-ı Velinin canları oynaşır. Köylerimizde analarımız hamuru koyultabilmek, kıvama getirebilmek, özleştirebilmek için habire yumruk vururdu.
Ahmed Yesevi müritleri bu cennet vatanın mayasını öyle çalmışlar ki, iç ve dış düşmanlar, bölüp parçalamak için tepemize vurdukça koyulaşıyoruz, güçleniyoruz, özleşiyoruz, birbirimize sarılıyoruz ve devlet-i ebed müddet sırrını daha iyi anlıyoruz.
Osmanlı’nın Hamurunu Evliyalar Yoğurmuş:Osmanlı başarısının sırlarından biri de; “zül ecniha” oluşlarıdır. Yani iki kanatlı uçmuşlardır. Çünkü tek kanatla uçulmaz. Onlar madde ile mânâ dengesini çok iyi kurmuşlar, maddî gücün yanında mânevî gücün önem ve ehemmiyetini en iyi şekilde anlamışlar, cesâret bulmuşlar, cennet ummuşlar, bu savlet ve satvetle vurmuşlar, Devlet-i Âliyye’yi kurmuşlar, İslâm’ın adını dünyaya duyurmuşlar, İ’lay-ı Kelimetullah sırrına ermişler.
Bu sebepledir ki; Osmanlı sultanları dünyayı titretmişler fakat kendileri de bir velinin önünde titremişler, onların mânevî güçleri ve mehabetleri karşısında tevâzu kanatlarını indirmişler, Allah dostlarının dostluğunu dünya cihangirliğine tercih etmişler ve hepsi maddî güçten ziyade mânevî gücün saltanatına teslim olmuşlardır.
Şeyh Edebali, Ebül Vefa el-Bağdadî’ye nisbet etmiş ve onun Vefaiyye tarîkatını benimsemiştir. Osmanlının ilk tarîkatı budur. Osman Gazinin hem kayınpederi hem de şeyhi olan bu büyük zat, Devlet-i Âliyye’nin mayasını çalan zattır. Ertuğrul Gâzi, oğlu Osman Gaziye ölürken; “oğlu beni kır edebaliyi kırma, bana karşı gel ama ona sakın karşı gelme…” diye vasiyet etmiştir.
ll. Murad’ın, Hacıbayram-ı Velisi vardı ve şöyle diyordu:
Çeşmi tenvir et bu mevcuddat-ı feyz -îsara bak
Sun'-ı sırrullah-ı â'zamdır bütün emmâre bak
Hayret-ender-hayrete müstağrâk ol esrâra bak
Hâb-ı gafletten uyanıp ziynet-i eşcâra bak
Kudret-i Hakk'a nazar kıl revnak-ı ezhâra bak
Yıldırım’ın, Emir Sultanı ve Somuncu Babası vardır. Onlara rağbet ve iltifatı o derece ki, âdet ve teamülden olmamakla beraber bu Osmanlı Sultanı öz kızını Emir Sultana eş olarak vermiştir.
Fâtih’in Akşemseddin ve Şeyh Vefa’sı vardır ve şöyle diyordu:
İmtisal-i câhidû fillâh olubdur niyyetim
Din-i İslâmın mücerred gayretidir gayretim
Fazl-ı Hakk u himmet-i cünd-i ricâlullah ile
Ehl-i küfri ser-te-ser kahr eylemekdir niyetim
Enbiyâ vü evliyâya istinâdım var benim
Lütf ı Hak'dandır hemân ümid-i feth ü nusretim
Yavuz’un, İbni Kemal’i ve Hasan Can’ı vardır. Dünya haritasına bakıp “bana bile yetmez” diyen bu büyük Sultan, bu mâneviyat sultanları karşısında munisleşir, sükunet ve suhulete erer ve şöyle kükrermiş:
Padişâh-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş
Bir veliye bende olmak cümleden evla imiş
Kanûnî’nin, Ebussud’u ve Yahya Efendisi vardır. Dünyalara sığmayan bu cihangir pâdişah, bunları görünce başka bir aleme intikal eder ve bir uzlet köşesine râzı olacak kadar mütevâzı olur ve şöyle dermiş:
Ko bu ayş u işreti çünki fenâdır âkıbet
Yâr-ı bâkî ister isen olmaya tâat gibi
Ger huzur etmek dilersen ey Muhibbî fâriğ ol;
Olmaya vahdet makamı kûşe-i uzlet gibi.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.