Osmanlının Sanat ve Estetik Anlayışı (3)
19 Kasım 2020, Perşembe 08:44Tabiat şartlarının zorluğu açısından dünyânın ender çöllerinden biri olan Sînâ Çölünü, ordusu ile ilk defa 13 günde geçen kişi Yavuz Sultan Selim’dir. Asırlar sonra 1917 yılında İngiliz General Allenbey motorlu vasıtalarla, modern imkânlarla bu çölü ancak 11 günde geçebilmiştir.(21) Yine Yavuz, 140 bin kişilik ordusunu İstanbul’dan çıkarmış, 2500 km. yol yürütüp Çaldıran Ovasına varmış, orduyu dinlendirmeden savaşa sokmuş ve zafer kazanmıştır.(22) Arada 10 bin km. den fazla bir mesâfe olmasına rağmen Yavuz, Endonezya, Malezya gibi Müslüman devletlere yardım yapmış, asker ve mühimmat göndermiştir.(23) Tıpkı bugün ABD’nin yaptığı gibi.
1976 yılında S. Arabistan’ın Cidde kentinde deniz suyundan, tatlı su arıtma fabrikasının açılışında meslektaşı ile sohbete girişen dönemin Türkiye büyükelçisi Necdet Özmen'in bir ara "Bu Suudi Arabistan’ın ilk tuzdan arıtma tesisi" demesi üzerine Fransız büyükelçisinin büyük bir hayretle "no Mösyö. Bu ilk değil. İlkini Osmanlılar 1800’lü yılların sonunda yapmışlardı" diye cevap vermiştir.(24)
Osmanlıdaki Allah aşkını, peygamber muhabbetini, îman gayretini, cihad ve şehitlik hasretini, azim, irâde ve ideal yüceliğini, görünce. Osmanlı devletinin kurulmasından 70 sene evvel, Muhiddin İbni Arabî, cifir ilmi sâyesinde, âyetlerin gizli mana ve rumuzlarından faydalanarak, “Daire-i Nu’mâniye fi’d-Devlet’il-Osmâniyye” isimli kitâbında, Osmanlı devletinin bir cihan devleti olacağını istihraç ettiğini (tahmin ettiğini), Müneccimbaşı Ahmed Dede, târih kitabında zikreder.(25) Kethüdazâde Mehmed Arif Efendi de; İbni Arabî’nin “sahâbeden sonra gerçek İslâm devletinin Osmanlı ile zuhur edeceğini ve onunla sükûna ereceğini”kaydettiğini yazar.(26)
2. dünyâ savaşında Almanlar Türkiye hududuna dayanınca, Fevzi Çakmak, Necip Fazıl gibi merhumların şeyhi Seyyid Abdülhâkim Arvasî hazretlerini, Medîne’deki akrabaları yanlarına dâvet etmişler, ama o “Ben Türkiye’yi bırakıp bir yere gitmem. Müslüman için yaşanacak yer burasıdır. Ehlisünnetin kuvvetli olduğu yerdir” deyip gitmemiştir. Arvasî hazretleri Osmanlıyı çok seven, sayan birisidir. Bir gün Süleymâniye Câmii yakınından geçerlerken talebelerinden birisi “Ne muazzam ve haşmetli bir yapı” deyince Arvasî Hazretleri; “Sahipleri de öyle idi. Osmanlının Dini Mübin’e hizmetleri sahâbeden sonra gelir ve tabiinden daha fazladır” demiştir.(27)
20. Yüzyılın başında İstanbul’da 185 medrese vardır. Osmanlı döneminde Bulgaristan’da 142, Yunanistan’da 182, Yugoslavya’da 223, Arnavutluk’ta 28 medrese yapılmış ve sâdece Balkanlardaki medrese sayısı 575’e ulaşmıştır.(28) Medreseler zamanlarına ve şartlarına göre, küçük çaplı birer üniversitedir. Osmanlının hâkim olduğu coğrafyadaki vakıf eserlere bakınca, Cemil Meriç rahmetlinin sözü aklımıza gelir: “Osmanlıda zenginliğin ölçüsü bir vakıf sâhibi olmak idi. Medeniyetin tek ölçüsü vardır, insana verdiği değer.” Osmanlı Medeniyeti insan odaklı bir medeniyet idi. Vakıf Medeniyeti, Su Medeniyeti, adâlet Medeniyeti, Şefkat ve Merhamet Medeniyeti, Kerim Devlet de denmiştir. Buna rağmen son zamanlarda, Osmanlı medeniyetini imha ve izâle edebilmek için, Haçlılar o kadar iftira ve tezvirlerde bulunmuşlar ki; Osmanlı olmayan bâzı insaflı ilim adamlarının bile sabrı taşmış, bu hususta kitaplar yazmışlardır. Mısırda 1983-1986 yıllarında 4 ciltlik Arapça Osmanlı Târihi yayımlayan Prof. Dr. Abdülazîz Muhammed Şenâvî, eserinin adını “İftiraya ve İhânete Uğramış Bir İslâm Devleti Osmanlı” koymuştur. Arapça, İngilizce, Fransızca ve başka dillerden birçok belge ile tezini desteklemiştir. Osmanlı Devletinin hiçbir şekilde sömürgeci olmadığını ispat etmiş ve bütün dünyâya ilân etmiştir.(29)
Eski solculardan ve Osmanlı düşmanlarından Orhan Kemal, Osmanlı medeniyetini tanıdıktan sonra, bir gün yanındaki arkadaşıyla İstanbul’u gezerken kenar mahallelerin birinde târihi bir Osmanlı çeşmesi görür. Bakar, bakar ve yanındakine dönerek, “Güzel değil mi? Kim ne derse desin, biz ne yazarsak yazalım, adamlar büyük medeniyet kurmuşlar” demekten kendini alamamıştır.
Lozan Konferansında İngiliz Başvekili Loyd George; “Türklerin Anadolu da nesi var? Birkaç kerpiç ve balçıktan evi var. Orada medeniyet vesîkası olarak ne varsa hepsi Yunan ve Roma’ya aittir.” diye beyanat vermesi üzerine, Eugene Pitard isimli bir ilim adamı şöyle demiştir: “Efendiler, Konya’daki İnce Minârenin kapısı ile, İstanbul’daki Muhteşem Süleymâniye’nin kubbelerini yapan millete karşı böyle söylenemez. Haddinizi biliniz”(30)
21- Yılmaz Öztuna a. g. e. c. 3, s. 237.
22- Yılmaz Öztuna, a. g. e. c. 3, 246.
23- Ahmet Şimşirgil, “Kayı-5”, Timaş Yay. İst. 2013, s. 24.
24- Recep Şükrü Apuhan, “Ruhumda Darp İzleri Var”, 1990 s. 136-141.
25- Müneccimbaşı Ahmet Dede, “Müneccimbaşı Târihi”, Tercüman 1001 Temel Eser, c. 1, Arapça Aslından Türkçeleştiren; İsmail Erünsal, s. 46.
26- Kethüdazâde Mehmet Arif Efendi, a. g. e. s. 409.
27- Derin Târih Dergisi, Mayıs 2017, sayı 62, s. 90.
28- Mehmet İbşirli’nin Armağanı, Hazırlayanlar: Feridun M. Emecen, İshak Keskin, Ali Ahmetbeyoğlu, Timaş Yay. Cilt 1, İst. 2013, s. 163.
29- Vâhit Çabuk, “Osmanlı Teşkilat ve Siyâset Kültürü” Emre Yay. İst. 1996, s. 151.
30- İbrâhim Refik, Târih Şuuruna Doğru-2, Albatros Yay. 7. Bas. İst. 2001, s. 61.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.