Osmanlının Sanat ve Estetik Anlayışı (4)
24 Kasım 2020, Salı 08:54Avrupalıların bu ırkçı zihniyeti, medeniyet adına hiçbir olumlu şeyi Müslüman’a, Türk’e ve Osmanlı’ya lâyık görmez. Güzel şeylerin altında mutlaka Batılı bir ismi, Batılı bir imzayı, en azından bir Hristiyan’ın imzasını arar. Dolayısıyla; İbni Sîna, İbni Rüşd, Fâtih Sultan Mehmed, Salahaddin Eyyubî, Mimar Sinan gibi, Türk-İslâm târihinin en göze gelen şahsiyetlerinin devşirme veya gizli Hristiyan olduklarını iddia etmişler, hem de sıradan insanlar değil, filozof denen Roger Bacon gibi fanatik ilim adamları eserlerine almışlar,(31) bizim içimizdeki beyinsizlere de bunu kabul ettirmişlerdir.(32)
Herbert A. Gibbons isimli bir İngiliz târihçi Balkan Harbi yıllarında “The Foundation of Ottoman Empire” isimli bir kitap yazıyor. Burada “Osmanlı kurulduğu zaman Osmanlılar göçebeydi, çobanların böyle bir imparatorluk ve medeniyet kurmasına imkân yoktur, onun için Osmanlıyı Müslüman olmuş Rumlar kurdular” diye yazmıştır. Bu kitaptaki fikirlere, iddialara ve iftiralara Alman târihçi Wittek tepki göstermiş ve “Osmanlının arkasında o dönem, Bizans medeniyetinden daha üstün durumda olan Selçuklu Medeniyeti vardır” diyerek Osmanlıyı savunmuş fakat Batılılar bu ve buna benzer fikirlerden hiçbir zaman uzak duramamışlardır. Nitekim kısa bir müddet sonra aynı tezi ve fikri Arnold Toynbee de “A Study of Historiy” isimli 9 ciltlik kitâbında tekrarlamıştır. Yine Heath Lowry isimli garplı târihçi de Köse Mihal ve benzeri Müslüman olmuş bâzı şahsiyetleri örnek göstererek aynı fikri, yâni “Osmanlı medeniyetini Müslüman olan Hristiyanlar kurmuştur” tezini ileri sürmüştür.(33)
İnsan odaklı Osmanlı medeniyetinin kırılma noktası, çöküşe doğru gidişi, 4. Murad, Sultan İbrâhim ve 4. Mehmed dönemlerinde çıkan “Kadızâdeler Hareketi” ile başlamıştır.
Kadızâde Mehmet Efendi (1582-1635), katı tutumu, dar görüşleri ve İbni Teymiyeci fikirleri ile vatanın, milletin, memleketin yararına atılan her türlü adımı, “bid’attir, hurâfedir, kâfiri taklittir” diye reddetmiş, yenilikleri sekteye uğratmış, zaman zaman devlet idârecilerinin de desteğini alan bu akım, Osmanlı ilim ve medreselerinin dejenere olmasının başlangıcı olmuştur.(34) Köprülü Mehmet Paşa (1575-1661) geniş selâhiyetlerle sadrazam olur olmaz, bu insanların İslâm’a ve İslâm Medeniyetine verdiği zararları gayet iyi bildiği için, hemen bu akıma mensup din görevlilerini sürgün etmiştir.(35)
Osmanlının bu gerileme ve yozlaşma dönemlerinde medreseler de bozulmuş, ilim adamları eski vasıflarını kaybetmiş, müspet ilim sâhibi insanlar azalmış, horlanmış, izzet, ikram ve itibar tasavvuf ve tarîkat erbâbına kaymıştır.(36) Halk câhilleşmiş ve tercihlerini onlardan yana kullanmaya başlamışlar, tekkeli-medreseli kavgaları büyümüştür.(37) Medreselerden astronomi, felsefe, mantık gibi dersler kaldırılmış,(38) İsrâilî ve hurâfî bilgileri ihtiva eden kitaplar, ders kitâbı olarak okutulmaya başlanmıştır. Osmanlı, medrese talebelerini askerlikten muaf tuttuğu için, son zamanlarda daha da sıklaşan savaşlardan kurtulabilmek için medreseler, asker kaçakları ile dolup taşmıştır.(39) Rüşvetle, hatır ve gönül ilişkileri ile talebe kimlikleri verilmiş, beşik uleması diye akla ve hayâle sığmayan bir uygulama başlamış ve 13-14 yaşındaki çocuklara müderrislik (profesörlük) unvanları satılmaya başlanmıştır.(40)Kısaca bir zamanlar ilim ve irfân yuvası olan bu müesseseler son zamanlarda film ve fitne yuvaları olmuşlardır.
Osmanlının son zamanlarında her yeniliğe karşı çıkan bu bozulmuş medrese mensupları; kafalarına uymayan veya menfaatlerine dokunan bir uygulama söz konusu olduğu veya başladığı zaman, gûyâ medreselerdeki bu büyük âlimler tarafından(!) Rüyalar görülür, Hz. Peygamber onlara o işin bid’at ve hurâfe olduğunu söyler,(41) onlar câmi vaizlerine haber gönderirler, konu câmilerde, kürsülerde minberlerde işlenir, o yenilikten ve memleket için hayırlı işlerden vazgeçilmesi sağlanır, aksi halde isyanlar, ihtilaller, infialler başlayıverirmiş. Özdemiroğlu Osman Paşa Yemen görevinden dönerken getirdiği kahveye bile bu karakterde olan insanlar bid’at diye karşı çıkmışlardır.
Osmanlının son zamanlarında ki din adamları, hocalar ve vaizlerin bazılarının nekadar câhil ve bağnaz olduklarını dile getirmek için Mehmet Akif Ersoy şöyle demiştir: “Doğrusu bu herifleri dinledikçe, gençlerdeki dinsizlik modasını hemen hemen mazur göreceğim. Eğer dinin ne olduğunu bunlardan öğrenseydim, mutlaka ben de dinin en büyük düşmanı olurdum.”(42)
31- İbrâhim Kalın, “Ben, Öteki ve Ötesi”, İnsan Yay. 2018 14. Baskı, İst. s. 111, 140.
32- İbrâhim Hakkı Konyalı, “Yok Edilen Târihimiz”, Derin Târih Derg. 63. Sayının Hediyesi. s. 78.
33- Halil İnalcık, “Târihçilerin Kutbu Halil İnalcık Kitabı”, s. 105, 294.
34- Ahmet Turan Yüksel, a. g. e. s. 125; Ahmet Şimşirgil, “Kayı-6”, Timaş Yay. İst. 2015, s. 225. Zeynep Dramalı, “Târihi Tersten Okumak”, Yetitepe Yay. 2015, s. 317.
35- Sâmiha Ayverdi, “Türk Târihinde Osmanlı Asırları-2”, Damla Yay. İst. 1978, s. 85.
36- Halil İnalcık, “Söyleşiler ve Konuşmalar” Profil Yay. c. 1, İst. 2013, s. 224.
37- Mustafa Kara, “Niyazi-î Mısrî”, TDV Yay. Ank. 2006, s. 63.
38- Kâtip Çelebi, “Mîzânü’l-Hak fî İhtiyâri’l-Ehakk”, Marifet Yay. İst. 2001, s. 42; Yaşar Sarıkaya, “Ebû Said Hâdimî”, Kitap Yayınevi, İst. 2008, s. 86.
39- Mahmud Soydan, “Ankaralı’nın Defteri”, Türkiye İş Bankası Yay. İst. 2007, s. 53; Mahmud Muhtar Paşa, “Rumeli’yi Neden Kaybettik?”, Örgün Yay. İst. 2007, s. 194.
40- A. Turan Yüksel, “İslâm’da Bilim Târihi” Kitap dünyâsı Yay. Konya 2002, s. 140.
41- Ali Rıza-Mehmed Gâlip, “Geçen Asırda Devlet Adamlarımız-2” Tercüman 1001 Temel Eser, İst. 1977. s. 24.
42- Ahmet Hamdi Akseki (Sempozyum), Yay. Hazırlayanlar Hüseyin Arslan-Mehmet Erdoğan, TDV Yay. Ank. 2005, s. 89.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.