Osmanlıyı Yahûdiler ve Onların Tetikçisi Masonlar Yıkmıştır (1)
28 Aralık 2018, Cuma 08:57Ecdadın yaptığı bu iyiliğin bedelini ve karşılığını da: Osmanlı neslini dininden, inançlarından, örf, âdet ve geleneklerinden, Allah ve Rasül sevgilerinden uzaklaştırmak, bilhassa son zamanlarda imparatorluğu cadı kazanına çevirmek, pâdişahları hal ettirip, askeri bir birini düşürmek, haçlılarla iş birliği yapıp imparatorluğun köküne kezzap suyu dökmek ve netice de mukaddes topraklar üzerinde bir İsrail devleti kurmak sûretiyle ödemişlerdir!
Avrupa’dan kovulup Osmanlı himâyesine girdikten hemen sonra Kanûnî döneminde Yazef Nassi isimli bir Yahûdi iktisadî hayatımızın yıkılması için ilk dinamiti koymuş ve “Zuyuf Akçe” denen ilk enflasyonu başlatmıştır. Sultan 2. Beyazid’in eşi Nevbahar Sultan bu adamın kızıdır. Bunların tesiriyle Avrupa Yahûdileri Osmanlı diyârına kabul edilmiş, özellikle Selanik Bölgesine yerleştirilmiş, imparatorluğu yıkan kuvvetlerde burada hazırlanmıştır ve hâlâ Selanik Dönmeleri diye Türkiye siyâsetine ve iktisadına hâkim olan insanlar bunların soyundandır.
Bunlar aynen bukalemun gibi içinde yaşadıkları yere zahiren uyar, başkalarından fark edilmez. Buna entegre olmak denir. Dış görünüşte cemiyete uymuş, ama içerde o cemiyet içinde yaşayan insanların aleyhinde çalışıp kuyusunu kazmaya çalışan insanlardır.(1)
3. Murad döneminde Yahûdilerin oyunuyla akçe bozulmuş, kıymeti düşürülmüş, devalüasyon (değer düşürme) yapılmış, asker ve esnaf arasında büyük hoşnutsuzluklar yaşanmış, bunları organize eden Yahûdi kadını Ester Kira suçu sabit olduktan sonra idam edilmiştir.(2)
Bütün bu iyiliklere, müsâmaha ve toleranslara rağmen Yahûdiler özellikle Siyonistler, mayasındaki hırçınlığı ve ihânet cevherini, geçmişte olduğu gibi harekete geçirmiş, veli nimeti olan Osmanlıya en büyük ihâneti yapıp, Onun iktisadî hayatını felç edip, İmparatorluğu târih sahnesinden sildirmişlerdir. Edvard Said’in de dediği gibi Osmanlının olmayışının faturasını da bugün Ortadoğu, özellikle de Filistin ödemektedir.
Çünkü ellerindeki sahte Tevratlarında "Arz-ı Mev'ud" diye bir yerden, yani İsrail milletine tanrı Yahova tarafından vaat edilen ve sınırları içine bizim Çukurova ve Güneydoğu illerimizi de alan bir toprak parçasından bahsedilir. Hattâ Theodore Herzl 1897 yılında Basel'de gerçekleştirilen Siyonist Kongre'de yaptığı konuşmada Yahûdi devletinin "doğal" sınırlarını; "Kuzey sınırlarımız Kapadokya'daki dağlara kadar dayanır, güneyde de Süveyş kanalına" sözleri ile ifâde etmiştir.(3)
Bir Yahûdi heyeti, Osmanlının ekonomik yönden çok zor durumda olduğu, toplanan vergilerin devletin borçlarının faizini bile ödemediği, gelir getiren her ciddi kuruluşa Düyunu Umumî adlı teşkilâtın borçlarımıza mukâbil el koyduğu, devletin meteliğe muhtaç olduğu savaş yıllarında, Sultan Abdülhamid’e gelip;
-“Filistin bölgesinden bize az miktarda toprak verirsen bütün borçlarınızı ödemeyi üstleniriz” teklifine O büyük Pâdişah;
-“Bizde satılık toprak olmaz. Biz topraklarımızı aldığımız fiyata satarız. Yani kan dökerek aldık. Bununda bedeli olmaz...” diye cevap vermiştir. Ama bugün Yahûdi tankları altında inleyen Filistinlilerin babaları veya dedeleri aynı basireti gösterememiş, biraz fazla fiyat görünce birçoğu mülkünü satmış ve bir kanser hücresi gibi bu azgın kavmin oraya kök atmasına sebep olmuşlardır. İnşallah GAP bölgesinden bugün toprak satan ve buna müsâade eden millet ve devlet olarak aynı akıbete ma’rûz kalmayız. Fakat şâir ne güzel demiş.
Geçmişten ibret almayan kişi
Geleceğe ibret olmaktır işi
Samiha Ayverdi “Yahûdiler yaşadıkları sürgün hayatının öcünü Roma, Pers ve Osmanlı devletlerini yıkarak beşeriyetten çok feci şekilde almışlardır.” diyor. Gerçekten Osmanlıyı Haçlılar ceza kesmişler, Siyonistler de infâzı gerçekleştirdiler. Farsça bir beyitte şöyle denir:
Niş-i akrep ne ez reh-i kînest
Muktezay-ı tabiateş înest
Yani: Akrebin iğnesini sokup ısırması, acıtması kininden öfkesinden değildir. Onun tabiatının iktizasıdır (mayasının gereğidir).
Bir Hintli suya düşen bir akrebi kurtarmak için elini uzatır ve akrep sokar bu üç defa tekerrür edince etraftan “sen manyak mısın demişler” o, “hayır ben insanım. Akrebin doğasında mayasında sokmak vardır, benim mayamda da sevgi ve merhamet vardır, herkes mayasının iktizasını yapıyor” demiş.
Dipnotlar:
1-Münevver Ayaşlı, “Rumeli ve Muhteşem İstanbul”, Timaş Yay. İst. 2008, s. 99.
2-Y. Öztuna, a. g. e. c. 4, s. 485; c. 5, s. 24.
3-Theodore Herzl, “The Complete Diaries of Theodore Herzl”, c. 2, s. 711.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.